Ay Tutulması

2.1K 220 169
                                    

---vote ve yorum bırakmayı unutmayınnn<3---

Kapalı gözleriyle birlikte ağır adımlarla ilerliyordu. 

Bu tıpkı cam kırıkları üzerinde dans etmek gibiydi ve Öncü boş vermişliğin armağanı olan kaygısız bir tebessümle duraksıyordu. Eskiden onun elini kolunu bağlayabilecek kimsenin anasının karnından çıkmadığını iddia ederek kükreyebilirdi. Yenilmez olduğunu söyleyebilirdi. Önüne geleni önüne katarak sürükleyip,yersiz yönsüz savurup harcayabilirdi.

Kalbini de denizin dibine bırakmadan çok  daha öncesindeydi elbette.

Kulaklarında çınlıyordu kalabalığın yükselen sesleri.

Karaca İmparatorluğu tamamen yıkıldı diye çınlıyordu sesleri. Kurtların İmparatorluğunda ve onlardan artta kalanlarla beslenerek hayatta kalmak,sürüye ait olmak isteyen ayak işçi çakalların uğultularıydı bunlar.

Karaca'ların sahip olduğu sayısız iş yeri,pay pay idi onların doymak bilmez obez ruhlarında.

Uyuşturucu kartelleri ansızın yön değiştirecek ve kendilerine yeni sermaye pazarları arayacaktı. Böylece Karaca'ların yıkılışı demek başka ticaret kolları demek olacaktı.

Karaca Konağı da dahil olmak üzere Karaca namına ait olan her şey gibi ayaklar altı olacaktı her şeyleri. Onların himayesindeki tüm çakal sürüleri kurt postuna bürünerek kendilerine etten pay çıkaracaktı. Diğer kurtlar sofrası mensupları ise derisinden,kemiğine...Ne varsa sömürecekti kürdan dişleri arasından imparatorluk ardından kalanları hazmederken.

Öncü ise kendisini de satın alan şahıslarla birlikte fiilen yaşamsal fonksiyonlarına devam bedenini, kalbini durduracaktı bu gece.

"Yürü."dedi sertçe bir kadının sesi. "Öncü Karaca, son kalan Karaca."

"Babamın veya abimin piçleri çıkabilir."dedi Öncü alayla. "Son olduğum bir muamma."

"Bir Karaca olduğunun bilincindeki son Karaca."dedi alaylı sesin sahibi omzundan Öncü'yü kavrarken. "Satılık Karaca diyecekler ardından."

"Onların ağzını kapatmadan dünyadan gideceğime eminsin."dedi Öncü kapalı gözleriyle.

Kadının tırnaklarının omzuna battığını hissetse de kaygısız gülüşüyle ufak bir tebessüm sundu Öncü.Kadın aniden batırdığı tırnakları onun omzundan çekerken Öncü onun yay gibi gerilen bedenini hissedebiliyordu. Onun gergince geri adımladığını stilletosunun sivri uçlu topuk seslerinden tanımlamak çok zor olmamıştı.

"Nereye?"dedi Öncü tükürürcesine.

"B-Ben.."dedi kadın ürpertiyle. "Ben teslim için buradayım."

"Sesin epey tanıdık."dedi Öncü kadına alayla. "Babamın fahişelerinden biri olma olasılığın kaç?"

"Saygısız!"diye gürledi kadının sesi lakin tam devamını getirecekken yeniden suskunca adımladı topuk sesleri çınlarken.

Öncü kapalı gözleriyle,arkadan bağlı elleriyle zifiri karanlığın ortasında yer ve yön duygusu kayıpken duraksadı öylece. Kim bilir hangi sürtüğün ya da kodamanın ayak işlerini yapma niyetiyle satın alınmıştı. 

Küçükken olsa daha kolay olabilirdi. Karaca ailesi daha önce hiç bir çocuğu himayeye almamıştı. Karaca Ailesi aslında daha önce hiç soykırım işine girişmemişti. Öncü'nün soyuyla övünebileceği tek şey buydu ; bir aileyi toptan silmemişlerdi. Çocuklara da dokunmamıştı babası fazla. 

Ancak onun iki oğlu ve iki kızı vardı ; zaten bu durumda bile varis belirlemesi oldukça zorlayıcıyken eve fitne sokabilecek başka bir çocuk getirmenin manası olmazdı.

Genelde soykırım yaptıkları ailelerin ufak çocuklarını "himayeye" alarak ,gelecekte evlendirerek ya da onlara anaç ve babacan bir ifadeyle yaklaşır gibi yaparak sus payı vererek minnet borcu yaratılırdı. 

İlginçtir ki bu çocukların her biri ellerinde ana babasının kanı olan ailelerin ellerinden öperdi bayramlarda alınlarına kondurmak üzere daha sonrasında. 

Bir çeşit Stockholm Sendromu muydu bilinmez? Ya da suni bir minnet bahçesi miydi...

Ama Öncü Karaca himaye altına alınan bir çocuk değildi.

Onu kim, neden, niçin almıştı.

Bu kadar parayı Öncü'yü sağ tutmak için kim verebilirdi ve...

Sırtında hissettiği ellerle birlikte Öncü kaşlarını çattı.

Koku....

Papatyalarla dolu bir bahçe. Ya da yağmur sonrası toprak kokusuna karışmış,gül kokusu. Çiçek buketi ve tatlı bir parça kek gibi. Yaz gününde yayılan sokaklara taşan hanımellerinin kokusu. Bir tutam zambak ve biraz da...Yasemin kokulu.

Öncü yüzünde hissettiği ellerle duraksarken kokunun aşinalığı ile yutkundu.

Bu bir avuç cam kırığı yutmak gibiydi, yutkunamıyordu kursaktan ilerlemiyordu. Kokunun çarpıcılığı ile birlikte ağlamamak için dişlerini sıktı Öncü.Dudaklarına konan ince bir buseyle birlikte Öncü nefes nefese duraksadı.

Oldukça...

Aşina.

"Özür dilerim..."diye fısıldadı yumuşacık bir ses. "Bu şekilde olduğu için özür dilerim...Tek bir dilek hakkım olsa her şeyin daha farklı olmasını isterdim, hep yanında olmayı.."

Öncü titrek bir nefes verirken.

"Sen..."

"Her gece yıldızlara baktım.."diye hıçkırdı yumuşacık ses. "Aynı yıldıza bakabiliriz belki bi umut diye...Seni özledim...Çok..Öncü.."

"Burçak?"dedi Öncü.

Cevap vermedi gül bahçesi gibi kokan yumuşak ses.

Nazikçe,ince parmaklarıyla okşadı Öncü'nün alnını ve yavaşça sıyırdı onun gözlerindeki kumaşı. Yangın mavilere dikti iri bademleri.

Öncü duracak gibi atan kalbiyle titrerken onun karşısında yumuşacık eller sımsıkı dolandı boynuna ve dudakları nazikçe kondu Öncü'nün dudaklarına.

"Özür dilerim..."dedi telaşla el bileklerini kerten ipe eğilirken. "Ö-Özür dilerim böyle olduğu için..."


YasaklardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin