Saten.
İpek.
Ve saten.
Öncü tenini yalayıp geçen ince saten ve ipek kumaşlı yorgan ve çarşafa dolanan çıplak bedeniyle uyanmıştı sabaha.Turuncu ve sarının sıcak tonlarındaki güneş ışıkları doğrudan öğle saatlerinde büyük pencerelerden süzülerek odaya dalıyordu.
Geniş ve epey büyük bir yatakta çırılçıplak uzanan bedene okşar gibi düşüyordu.Üstelik adamın kumral tenini sarmalayan sarı ve sıcak güneş ışıkları haricinde yek şey erkekliğini bir perde gibi örten saten kumaştan başka bir şey değildi.
İnce ve yumuşak saten Öncü'nün karın ve kasık kaslarından başlayarak bacaklarını hafifçe örterek uzanıyordu.Öncü uyku sersemliği ile araladı yangın mavisinde gözlerini ihtiyaçla odanın her bir yanında gezdirirken. Kirpiklerinden gelen uzun gölgeler hafif kirli sakallı elmacık kemiklerine doğru uzanırken kurumuş dudaklarını birbirine bastırdı.
Çıplak ve kaslı sırtında parmak izleri seçilirdi.
Ve tırnakların acılı yanma hissi.
Derisine batan başka bir tenin kokusu,nefesi ve yankısı.Çıplak bacaklarını yataktan sarkıtan ve anadan üryan bir biçimde bedeni sarı sıcak güneş ışığıyla dolan yangın mavisi gözler yavaşça bakındı etrafa.
Dün gece ona kır bahçeleri hissi yaşatan tanıdık ve eşsiz,bir türlü doyamadığı kokuyu bir yerlerde hissediyordu.
Burnunun direğine hapis bir biçimde.Tanıdık ve baştan çıkaracak,zihnini bütünüyle ele geçirmiş olan bu kokunun kaynağını iyi tanıyor ve unutamayacağı bir biçimde kalbinde ve zihninde saklı da tutuyordu zaten.
Pekala kendisi neredeydi?
Boynundaki morluklardan ve tenine sinen kokudan....Kendisine bu aşk izlerini veren neredeydi?
Uğruna alkol şişelerinin dibini görerek derya denizlerde yüzdüğü ve hasretinden prangalar kadar eskidiği,pranga eskitmeyi bile bırakıp eskimiş bir pranga haline geldiği...
Öncü beline doladığı kumaşla birlikte evin içerisinde tınlatmaya doyamadığı ismi defalarca kez çağırdı.
"Burçak?"Burçak.
İsmi bile güzeldi.Uzun,hoş ve sarı.
Tıpkı tenini yalayan güneş ışığı kadar sarı sıcak hislerle yoğrulan!"Burçak..."diye seslendi diline bin kez dolasa da diline onun adından başka hiç bir şey yakıştırmayan Öncü.
Gece buraya yarı baygın halde geldiğini ve gözlerini,ellerini çözen aşığının dudaklarında soluklandığını anımsıyordu.
Cümle cihan gelip hafızasını silse bile...
O geceyi unutmazdı.Burçak ile bir oldukları ve tek vücutta iki ayrı kalbin çarptığı enfes geceden geriye kalan sabah ıssızlığını...
Öncü yapayalnız dillendirdi Burçak ismini.
Lakin iki yabancı kadın vardı.
Biri kumral,karamela tonlarında saçları olan ve ufak tefek zayıf beyaz bacaklı.
Diğeri ise daha kilolu ve sarışın halde.Başka hiç bir ruhun nefes alıp vermediği bir evde Öncü göğsüne saplanan acıyla birlikte yutkundu.
Neredeydi?
Burçak yine mi düşlerinde kalmıştı ?
Burçak diye hayalleriyle geçirdiği gecede...
Bir başkasıyla onun aşkına mı ihanet ediyordu ?Öncü yangın mavileri çakmak alevlerle aydınlanırken sarhoşluk ile delilik arasında ince çizgideydi.
Dün geceyi sevgilisinin koynunda geçirdiğine yemin edebilirdi.
Lakin en son ne zaman ayık,ne zaman sarhoş gezdiğini anımsayamayan bilinci ise...
Ya delilik ya sarhoşluk çizgisindeydi .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasaklarda
Romance"Ben seni uzaklarda, ben seni tuzaklarda Ben seni yasaklarda sevdim, ben seni yasaklarda..." Tutulduğum aşkın adı yasak aşk. "Yasaksın..."diye yineledi. "Sen bana yasak elmasın."