Kış Güneşi

3K 253 46
                                    

Öncü işlerini halletmek üzere kendini bu evden dışarı atmayı her daim sevmişti lakin İlker'in kolundan tutarak sürüklediği bu aptal oyuncağını evde kimsesiz bırakmak da istemiyordu.

Pekala kapıya güvenlikler dikebilirdi lakin kendini anımsıyordu  bir nebze.

Annesi gittiğinde ve bu evde babasının âşıklarıyla yapayalnız kaldığında.
Böyle kuytuda ve yabancı hissederdi kendi evine.
Kapımdaki çelik gibi zırhlar hiçti derdi.
Kalbim bir ince bir cam gibi ziyadesiyle.
Ağabeyi babalarının çirkin edepsizliklerine alışmış ve neticede en son katılan Nisa Hanım'ı da yadırgamadan aile saadetine saadet katmıştı.

Yalnızca o evin içinde annesinin hayaletine tutulan Öncü kinle ,hırsla ailesinden tiksinmiş.
Henüz çocuk yaşta kendini dışarıya atmaya başlamıştı.
Uyumadan uyumaya geldiği bir konaklama aracı.
Ev bu demekti.

Ne zaman ki Ceylin ve Eflin dünyaya gelmişti.
İşte o vakit Öncü bu aileye ait hissetmiş ve kız kardeşlerinin beşiği başında bir an olsun bırakmayan aile babası rolüne erişmişti.

Ilker gece hayatını severdi.
Babası genç kadınları.
Öncü ise annesinin boşluğuna tutunan diğer üç kadının da solup gittiği duvarları en azından sulardı kirli toprağa rağmen çiçek açabilmeleri için.

Bu ev.
Doğduğu ev ona yabancıyken üstelik bir nefeslik bir heves olduğunu bile bilmeyen Burçak aptalının yalnız kalmasını istemezdi soluk duvarlar içerisinde.

Bir-birlerine haz etmeseler bile.
Evine gelmiş.
Geçici.
Kalıcı olmayan.
Alelade bir yabancı da olsa.

Öncü odasından çıkıp salona adımladığında dejavu yaşadığını hissetti.

Kış güneşi altında altın gibi parlayan karamel saçları boynuna inerken giydiği oldukça feminen bir kapri  bacaklarını açığa vuruyordu.
Süt rengi uzun bacaklara güneş çarparken pürüzsüz tende altın rengi bir kaç ayva tüyü vardı.
Ve o eğildikçe sergilenen derin v yaka bluzun içinden esen  rüzgar heyecanla okşuyordu göğüslerini oğlanın.

Ufak ama dolgun pembelikler.
Kolyesi uzun ve ucunda "G" harfi sarkan.

Kaş çattı ve sinirle yürüdü Öncü.

Tıpkı annesi gibi çiçek yapraklarını okşuyordu ve dert yanar gibi muhabbet ediyordu çiçeklerle.
Tıpkı annesi gibi porselen fincandan içiyordu çayı serçe parmağı havadayken.
Tıpkı annesi gibi öncelikle yaprakları sonra taçları seviyordu.

Ve eline bulaşan çiçek kokusunu okşuyordu burnuna götürüp.

Koparmadan severken.

"Hasta olacaksın."diye bitirdi Öncü onun keyfini.

"Sizi alakadar eden?"dedi Burçak sinirle.
"Kısım tam neresi?"

Kapıda dikilen yüzlerce korumanın gördüğü ve şahit olduğu bacaklar.
Açılan derin göğüs çatalı.

Sen ağabeyime  ait bir heveslik nefesiyken
benim çocuk bakıcısı gibi peşinde olmam!

"Gir!"dedi Öncü sertçe lakin sendeleyen oğlan buruk bir adımla birlikte Öncü'nün devasa kollarına doğru çarptı kendini.
İçine tam olarak sığdığı kollar...

Oğlanın kokusu burnuna dolarken dudaklarını birbirine bastırıp yangın mavilerini dikti Öncü sinirle.
Burçak ise yakından daha da kor alevlere benzeyen mavilerin ışıltılı karasıyla yutkundu çelimsizce...

"B-ben.."diye sayıkladı Burçak.
"Benden neden nefret ediyorsunuz ? Homofobik bir aile değildiniz hani! Neden herkes.. Beni incitiyor."

"Sen kendini incitiyorsun."diye fısıldadı Öncü tek kasını havaya kaldırıp oğlanla burun buruna gelirken.
"Yaşıtların özgürce sokaklarda gezip eğlenirken sen iki günde hapsettin kendini bu lanetli yere. Körsün..."

"Ben yaşıtlarımdan olgunum. Acı ve kayıplar insanî olgunlaştırır Öncü Bey. Eğer tanıtmak için bir şans verseydiniz bana.."diye fısıldadı lakin Öncü oğlanın belini sıkıca kavrayıp çekti kendine oğlanı.

"Saadetin değil bizzat esaretin ta kendisini sevda sanacak kadar körpe ve toy bir oğlan."diye mırıldandı Öncü yutkunup.
"Bana acı ve olgunluktan bahsedemez."

"Ben..."dedi dokunuşla kasılan ve titreyen oğlan.
"Ben abine aşığım ve onunla...Bir geleceğim var.
Beni tanırsın umarım.
Ve yargılamadan anlamaya..."

"Sen o kadar uzun ömürlük mü sandın kendini kelebek?" dedi Öncü oğlanı bırakırken.
"Sen ancak ayna karşısında çürürsün dört duvara bakarak.
Gençliğini.
Harcamakla doymaz bu ev."

"Çok eminsin makus talihime. "dedi Burçak sinirle.
"Mutluluğunu çekemiyorsun abinin!"

"Bu evin yemediği tek ruh aşık olduğunu iddia ettiğin herif ve babası."diye güldü Öncü.
"Onların da ruhu yok çocuk. Ruhsuzun ruhu yok."

"Senin peki?"dedi Burçak meydan okurcasına.

"Benim ruhum ölümlük ve ömürlük. "dedi Öncü alayla.
"Ismarlama aşklara yok tahammülüm!"

YasaklardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin