Sabah sağ tarafına elini uzattı. Eli koca boşlukla buluşmuştu. Buluşulan boşluk odayla birlikte Çisem'in içine hapsetmiş, koca Konak'la kilitlemişti. Oysaki kokusuyla uyanmaya alışmış, alıştırılmıştı. Her sabah elleri saçlarını okşayarak uyandırır, gözlerinde buluşturur, dudaklarında son bulurdu. Evet ama şimdi neden yoktu?
Bırakıp nereye gitmiş olabilirdi? Biliyordu onsuz nefes alamayacağını şimdi nasıl olur da nefessiz bırakabilirdi. Çisem onun nefesi olmuştu.
Gözlerini cehennemin zindanlarında açmış nasıl da onsuz geçirmiş olduğu yıllarına kızıyordu. Korkarak yattığı yataktan doğrulup göz ucu ile etrafa gözetledi.
Yoktu...
Gören gözleri görmez, bütün dünya başına yıkılmış, bağırsaklarını kemiren böcekler ortaya çıkmış, ruhu prangalara vurulmuş, bedeni esir alınmış, konuşan dili susmuş, dudakları kımıldamaz olmuştu. Avazı çıktığı kadar bağırmak sesi ile bütün evreni yok etmek istiyordu. Özgür 'süz yaşamak mı?
Asla söz konusu olamazdı.
Elini yatağın kenarına attığı an bir yabancı cisim ile karşılaştı. Başını sol tarafa çevirdiğin de beyaz gül ve ufak bir notla karşılaştı. Her sabah beyaz gülünü kendi elleriyle verirdi. Şimdi bu neyin nesiydi. Çisem' ini bırakmış nereye gitmiş olabilirdi?
Hatanın bedeli ağır olacak kendisi de biliyordu. Kendi kokusunun yerine ufak bir kağıt parçası birkaç cümleden oluşan nottan ibaretti satırları okumaya başladı.
"Çisem 'im daha fazla söylenme kalk bana gel seni bekliyor aciz beden... Biliyorum gözler beni görmeden güne başlayınca çok huysuz oluyor. Beyaz gülü benden almaya alışmışken, bensizlik ile uyanmış ruhunda inanılmaz uçurumların açılmasına neden olmuştur. Kalbin kırk parçaya bölünmüş, alev kızılı saçlarına gölgelikler oluşmuş, güneşin kıskandığı su misali gözlerin yaşla dolmuş, öpmeye doyamadığım kırmızı dudakların üzüntüyle mırıldanır olmuş, dokunmaya kıyamadığım cildine renk katan kırmızı beneklerin solmuş, elimi uzatıp ulaşamadım asi ruhlu kadınım bana gel. Beyaz gülüm Mardin'in dağ eteklerinde seni bekliyor olacağım." "Sevdiğim beni çağırıyor ölüm gelse bütün engeller yoluma çıksa aşar yine de giderim."
Geceliğini çıkartıp gardıroptan kıyafetlerini alıp giyinmeye koyuldu. Kızıl saçlarını at kuyruğu yapıp kâküllerini alnına yaydı. Üzerine diz üstü kot gömlek elbisesini ve spor ayakkabılarını giyindi.
" Ahhh! dudaklarıma parlatıcı sürmeyi unuttum. "
Gözlerine toz sürme çekip odadan dışarıya çıktı. Dört katlı Konağın merdivenleri gözünde uzadıkça uzadı. Dağ eteklerine gidecek yol bitmez olurdu. Merdivenleri ikişer ikişer inerken karşısına Hanım Ağa çıkmıştı. Yanağına öpücük kondurdu.
" Çisem yavaş hamile olduğunu unutma lütfen."
"Unutmam anne...
" Nereye gidiyorsun aceleyle?
"Dağ eteklerine sevdiğim beni bekler." "Dağ eteklerine mi?
" Evet anne. "
" Seni Yahya bıraksın ata binme." "Olur kim bırakırsa bıraksın yeter ki bıraksın."
Hanım Ağa'nın taş kalbi yumuşamış merhamet duygusu Konağa yayılmıştı. Bütün Midyat istesede istemesede silahla giren Konağa gülle geriye dönüyordu. İnanılması güç ama İstanbul'lu gelin Çisem başarmıştı. Her zerresinde iyilik akan genç kızın çırpınışları boşa çıkmamıştı. Dağ etekleri Hanım Ağa'nın kalbine açtığı koca yaradan ibaret olsa da unutmak için çaba sarf ediyordu. Dervan Konağı olmadığı kadar huzurlu ve mutluydu.🍁İnsanın hayatında her daim yaşayacağı sürprizleri olmalı. Sana hayat vermeli gerektiğinde ömür... Nefesine nefes katmalı yaşantına renk getirmeli. Haydi diyelim olmadı beklenilen mutluluk sunulmadı. Neden diye sormadan sessizce gidilmeli... 🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mardinli Gelin
Teen FictionBilemezdi gelecekte aşık olacağı adam, geçmişinde nefret duygusuyla yaşadığı insan olacağını...