Çiftlikten uzaklaşıp sevdiğine adeta kanatlı kuş olup uçmaya başlamıştı. Murat duyduklarının şokunu üzerinden atamamış nasıl öğreneceğini, nasıl yaklaşacağını bilmeden sadece Dicle 'sini bekliyordu. Yanlızca tek bildiği Hanım Ağası denilen nefret makinesinin olduğu öyle bir insandan her şey beklenen bilirdi. Aklında sadece sevdiği kızı çekip almak istiyor, bir taraftan da aşiretten kız almak zorduğu farkındaydı. Hesaba katmadığı baş belası töreleri denilen lanet şey vardı. Dayanamayıp kendince surlar durup cevaplararamaya başlamıştı.
"Aman Allah'ım! nasıl olacak?
Boşa dönsem dolmuyor, doluya döksem almıyor. Seviyorsun ama sevdiğini alamıyorsun. Dünyada ne garip hayatlar var. Her genç kız evinden telli duvaklı çıkmak ister. Dünyada duyguların yok edildiği, silahların ve törelerine konuştuğu yerdeyim. Hadi diyelim kaçırdım. Aşiret denilen şey Çisem'e elini uzatırsa, yok asla izin vermem. Bir insan istemiyorsa istemiyordur neresini anlamayıp uzatıyorlar anlamıyorum. "
Yüz başının beynide dolaşan sağlıksız düşünceler önünü görmesine engel oluyordu. Oysaki sevmişti Dicle'yi bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Sevgi güzel duyguydu güzel duyguyu neden çirkinleştirip duygusuz hale getirip insanlara günahmış gibi gösterilip, suçlu aranıyordu.
Aşk bu mesafeler yakınlaştırır, engelleri kaldırır, kalpleri birleştirirdi.
Aşk bu dilleri susturup gözleri konuşturdu.
Aşk bu gerekirse ölümü göze alınırdı. Peki neden aşkı göremeyen gözlerin katili kimdi?
Kim Kimler öldürmüştü?
Kimler okutmuştu selasını cenaze namazını kimler kıldırmıştı?
Defnetmiş üzerine toprak atmıştı. İnsanoğlu içindeki duyguyu nasıl yok saymıştı?
Murat'ı düşüncelerinden uyandıran nal sesleri kulağında çınlamaya başlamıştı. Bir kartal kadar küçük gözüken Dicle'nin uzaklardan da olsa görmüştü. Uzakta olsa görmesi yetmişti dizlerinin titremesine, gözleri bayram yeriydi. Göz bebekleri mutluluktan yuvalarından çıkacakmış gibi yerinde kımıldıyor, bağırsaklarını kemiren böcekler ortaya çıkmıştı.
Yüreğine çıkartıp ellerine verseler al yüreğim senin olsun diyecek kadar derin duyguları yaşıyordu. Güneş dağlardan ince ince nazlı gelin gibi süzüp yol alıp gidiyordu. Çıplak ovalara gölgelik düşmeye başlamıştı. Dağlardaki çobanlara haber uçurulmuş gözler dört olmuş etrafı gözlemliyorlardı. Peçeli güzel gittikçe yaklaşıyor, yaklaştıkça bağırsaklarını kemiren böcekler can yakmaya başlamıştı. Buna da razıdı. Çünkü sevdiği kızı yanına geliyor her yaklaşmasında tatlı heyecanlar başlıyordu. Uzun ve kalın parmaklarını kalbini tutup konuşmaya başlamıştı.
"Yeter artık dur! Dur yerinde...
Atmaya devam edersen eğer, ortada kalp denilen organ kalmayacak, dışarıya fırlayacaksın.
Güzel artık yanında tam karşısında kanlı canlı duruyordu. Zerafet memnuniyetle arkadaşını güvenir ellere bırakma edasıyla memnuniyetle durmuş, başını onaylıyor şekilde etrafına sallamış, hafif neşe ile mırıldanmıştı. Artık emaneti alma zamanı gelmişti. Yüzbaşı zerafete yaklaşıp boynundaki uzun tüylerini okşayıp kulağına yaklaşıp bir kaç cümle mırıldandı. "Teşekkür ederim şimdi güzel benim. Sonra sana geri iade edeceğim."
Elini uzatmış peçeli güzelden elini tutmasını beklemişti. Peçeli güzel beklemeden tereddüt etmeden uzatılan eli sımsıkı tutmuştu. Gençte tarifi olmayan duyguları tavan yapmıştı. Belinden tutup zerafetin üzerinden yere indirmiş, gözler inanılmaz derecede birbirlerine güzel bakıyordu.
Artık beklemek, kaçmak, ertelemek yoktu. Ağır ağır yaklaştı peçesinin tutturmuş olduğu toplu iğnesini çıkartıp pecesini açtı. Dicle'nin kalbi kendi olmaktan çıkmış, heyecanını dizginleyemiyordu. Anlamıştı kendi gibi organlarıda gence istiyordu. Cennetine hoş gelmişti. Yalansız Cennet, sıcacık Cennet, mutluluk dolu Cennetin kollarına bırakacaktı. Tabii karşısındaki genç de isterse. Genç titreyen ellerine güzele yaklaştırdı. Boynuna yaklaşıp baş parmağını yüzünde gezdirdi. Yaklaştı birazcık daha yaklaştı. Nemlendiricinin tadı dudak uçlarına demişti. Artık bu yolun geri dönüşü yoktu.
Narin dudaklarını dudaklarının arasına almış, ağır hareketler saniyeler içinde hızlanmıştı. Gençleri eşi bulunmaz heyecan sarmıştı. Dicle heyecana fazla dayanamamış kendini geriye doğru çekmişti. Murat durması gerektiğini anlamıştı. Ne kadar geri çekilme olsa da nefesler birbirine karışmış dudaklar birbirine ha değdi hadi edecekti. Kaldığı yerden başlamısı an meselesiydi. Murat kesik sesle, sesinin heyecanından çıktığı kadarıyla konuşabilmişti.
"Özür özür dilerim Dicle'm....🍁Aşka dair ilk adımlar atılmış,
Nefesler tutulmuştu.
Zaman kavramı kalmamış, Sonsuzluğa giden trene binmiş, yolculuk başlanmıştı. 🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mardinli Gelin
أدب المراهقينBilemezdi gelecekte aşık olacağı adam, geçmişinde nefret duygusuyla yaşadığı insan olacağını...