Çisem Yahya ile dağ eteklerinde bekleyen sevdiğine giderken Hanım ağa geçmişi ile yargılanıyordu. İçindeki nefreti asıl sebebi neydi? Kalbinin taşlanması, katılığı, etrafına nefret kusmasının sebebi...
Gençlik yıllarına doğru yolculuğa çıkmıştı. On altı yaşlarında gelin olmuştu. Sevdiği ile evlenip Dervan Konak'ın gelini olmak en büyük hayaliydi. Konağın küçükoğlu Baran'na sevdalıydı. Konağın büyük oğlu Cihan dururken küçük oğlu Baran'ın evlenmesi söz konusu olamazdı.
Sevdiği kızın abisine istendiğini duyunca beyninden vurulmuşa dönmüştü. Derdini anlatmak istese de anlatamazdı. Hüküm verilmiş kalem kırılmıştı. Dila Dervan konağının büyük oğlu Cihan'la evlenecekti. Susturulmuş isyan etmesine kalbimdeki acıyı anlatılmasına izin verilmemişti. Büyükler öğle münasip görmüş ve öğle uygulanmıştı. Baran isyan bayrağını çekip susturulduğu halde konuşmuştu. Konağın ikinci katına çıkıp avazı çıktığı kadar yüksek sesle konuşmaya başlamıştı. "Baba bunu bana yapmayın sevdiğim kızın her gün ağabeyimin odasına gidip çıkmasını görmeye tahammül edemem. Baba çek silahını vur beni! Böyle yaşamak ölümden beter... Durani aşiretin tam anlamı ile yaşayan korkutucu yüzüyle vicdansızlığı ile bilinen, isminin geçtiği her yer titrer haksızlığı gören gözler görmez olurdu. Töre için aşireti için yapmayacağı hiç bir şey yoktu. Gerekirse kendi oğluna kurşun sıkmak mı asla geri duramazdı. Konak ve gelenekler kuşaktan kuşağa, oğuldan oğula en önemlisi gelen gideni aratır olmuştu.
Bir zalimden kurtulduk diyen köylü halkı yeni gelen ağanın şiddeti ile karşılaşmak zorunda kalır, kurallara istemsizce uyumak zorunluğu yaşardı. Uymayanları ağır cezalandırılır gerekirse öldürülürdü. Gençlerin kesinlikle konuşma hakları yoktu. Genç kızların özgürlükleri ellerinden alınır, gelecekteki yaşayacak eş adaylarına kendileri karar verirdi. Sevmek mi?
Kaçmak mı? Asla sonu ölümdü... Durani ağanın sözünün üzerine söz konuşmak kimin haddineydi.
Belinden silahı çıkartıp bir el havaya ateş açtı. Silahı ikinci katta duran oğluna doğrulttu.
"İkinci kurşun kafana gelecek."
O an ne olduğu anlaşılamadı. Silah patlamış ikinci kattan aşağıya sarkan Baran alnına kurşunu yemiş avlunun ortasında düşmüştü. Korkudan kimsenin kılı kımıldamamıştı. Ana yüreği dayanamamış yaşananlara isyan etmişti.
"Evlat katili Baba... Nasıl kıydın gencecik fidana. Acımadan sıktın kurşunu aşiret diye diye yedin tükettiğin ömrünü bizi de bitirdin."
Silahı eşine doğrultup :
"Oğlunun yanına gitmek istiyorsan bir tek kelime dahi konuş beynine sıkayım. Durani Ağa'nın buyruğudur... Ağıtlar yakılmayacak, gözyaşı dökülmeyecek. Emrimden dışarı çıkılmayacak, çıkan olursa hain yanına bir mezarda kendi için açsın."
Korkuyla susturulmuş yürekler vardı. O gün Konak evlat kanıyla sulanmış, derdini anlatan Baran öldürülmüş kanı kurumadan düğün dernek yapılmış, mezarda kemikleri sızlatılmıştı.
Sevdiği kız uğruna öldürülen Baran değil de başka biriymiş gibiydi. Dila içinde mezar açılmış gelecekten gelen bütün günleri gece kadar karanlıktan ibaretti. Nefretti alev olup yanmıştı bağrında. O günden sonra her gün Durani Ağa'ya bakan Dila nefret ve kini kalbine ilik ilik örümcek ağını örer gibi örmeye başlamıştı. Kin ve nefret ile beslenen Dilan'ın kalbi zamanla Durani Ağa'yı aratmamıştı.
Dört katlı Konak onun için mezardan farkı yoktu. Zaman su gibi akıp gitmişti. Durani Ağa ve Cihan'ı ahiret kavgasında kaybetmişti. Yerlerine Ağa olarak Dila getirilmişti. Durani Ağa'dan nefreti çok güzel bir şekilde öğrenmişti ki kendi çocukları kırk yabancıydı. Anaları değil düşmanları olduğunu ileriki dönemlerde anlayacaktı. Hanım Ağa'nın geçmişinden uyanması gözyaşlarına neden olmuştu. Yaralı yüreği susturulmuştu. Pişmanlığı yenir yutulur cinsten değildi.🍁İçindeki taş duvarları örülmesinde katkısı bulunan Durani Ağa'nın gideceği yer kara topraktı. Hayatı nasıl yaşarsan yaşa unutma ki son yolculuk kefenli topraktır... 🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mardinli Gelin
Novela JuvenilBilemezdi gelecekte aşık olacağı adam, geçmişinde nefret duygusuyla yaşadığı insan olacağını...