ÇAN SESLERİ 🌾

121 3 0
                                    

   Son sabah olacaktı yalnız uyandığı. Aslında kendini de kızıyordu. Dehşete düşmesinin asıl nedenini biliyordu. "Gel oturalım ayakta kalma sonra ayaklarım şişiyor diyorsun. Sabah kahvaltısını ellerimle yedireceğim."
"Bak sen yedirirsen hayır diyemem." Hazırlanan minderlerin üzerlerine oturdular. Yakınlardan gelen koyunlardaki çan sesleri,  kuzuların melemeleri, köpeklerin havlamaların seslerine eşlik eden çobanların çalmış olduğu kaval  sesleri, koyunların etrafında toplanmasına neden oluyordu.
   Güneş sıcaklığını göstermeye başlamış ufak da olsa hissediliyordu. Yanıklı yanıkla söylenen türküler, bölünen ekmekler...
Hafif başını Çisem 'in karnına yaklaştırdı.
"Şimdi Zümra'm hangisinden başlamak istersin. Bal üzerine kaymağı sürmemi mi  istiyorsun? Hazırlamış dilim ekmeğin üzerine önce bal sonra da kaymağı sürüp Çisem 'e küçük ısırıklar halinde yedirmeye başlamıştı. Ara ara hazırlamış olduğu meyve suyundan içeriyordu. Özgür'ün tuttuğu dal kırılmamış aşık olduğu kadını törenin acımasız insanların eline bırakmamıştı.
    Çisem 'e baktığı  her an Rojda 'yı  görüyordu. Töre bağrından nasıl söküp de almıştı. Çisem 'e delicesine aşıktı fakat kendine sığınan insana sahip çıkamadığına kızıyordu. Rojda yıllar öncesine dayanan gönül yarası idi. İftiraya kurban gitmiş ölüm kararı çıkmıştı. Özgür ne kadar da kararı reddetse de karar işlenmişti töre defterine. Şahitlerle gerçeği açıklamasına rağmen genç kızın ölümüne engelleyememişti.  Ölüm kararını öğrenen Rojda sevdiği adamı kendisini öldürüp bir ömür boyu pişmanlıkla yaşamasını istemiyordu. O gece kendini zehirlemiş sabah cansız bedenini bulmuşlardı.
    Aslında Özgür aşık değildi kendine sığınan genç kızı acımasız insanların eline bırakmak istemediği için de nikahı kıymıştı. O günden sonra hayatında Çisem 'den başkası olmamıştı. Çisem  Özgür için aşktan öte bir şeydi adını kendi de bilmiyor, öğrenmek  zaman alacaktı. Gözünden uzaklaşsa kalbi  endişeye kapılıyor kaybettiği eşyasını arar gibi aşık olduğu kadın arıyordu. Özgür'ün aç kalmasın da gönlü razı olmamıştı. "Ama  sadece annesinin yemesi ile olmuyor babasının da yemesi gerekli." Bir dilim ekmeğe kaymak ve bal sürüp kocasına yedirmeye başlamıştı. Kahvaltı bitmiş toparlanmıştı.
   Özgür arabadan kalın örülmüş Midyat'ın  el dokumalı kilimlerini yarıca kuruyan otların üzerine serip oturdular. Çisem Özgür'ün kucağına uzanmıştı. Özgür kızı saçlarını toplayıp saç tokasının çıkartıp saçlarını okşamaya başlamıştı.
"Biliyor musun seni ilk gördüğüm an anlamıştım sana delicesine aşık olacağımı."
"İlk karşılaşmamız okulda mıydı? "Yanılmıyorsam  senin araban bozulmuş olduğu gündü. Murat'a koşarak  sarılışın beni zıvanadan çıkarmaya neden olmuştum. Nişanlım sığınıp kendime isyan etmiştim."
"Seni fark etmedim. Yanımdan geçen arabalar vardı. fakat umursamadım çünkü kıymetlim ikizim gelecekti." "Evet beni fark etmemen normal  arkan dönüktü."
"Şimdi biz seninle üç yıl sonrasına mı gitsek?
" Gidelim filizlenen aşkımızı tazelemiş  oluruz. Bak ne diyeceğim nikâhımızı da mı tazelesek?
" Delisin sen deli...
   Ve üç yıl sonrasına gidilmiş, iki genç de yaşanacaklardan habersizce hayatı toz pembeden ibaret olduğunu düşünüyordu. Özgür yaşamış olduğu bölgenin olduklarının farkında aşiretin içinde yaşıyordu. Ufacık  hataların bedeli ağır olup kaldırılamayacağı yaraların açıldığını biliyordu. Midyat'ta atığın adımın bilincinde olunması gerekliydi. Söz konusu aşk ise yaşama daha iyi, mezar taşına sarılabilirdi insan. Midyat'ta aşkın rengi kırmızı, mevsimi buz misali kişi yaşıyordu. Farklı renkleri hakim değildi. Soluk renkler belirgin  elinle atsan yangın misali cayır cayır yanıyordu.
   Aşk güzeldi ama masum değildi. Gençler aşk yaşamaktan korkar olmuş, diller öfkeyi kusmaya başlamıştı. Ailelerin eş diye koynuna aldıkları kızlara yabancıymış gibi bakıp hayallerindeki gelinlere benzemeyince eksik arayıp hoyratça davranışlar başlıyordu. Günah keçisi seçilen genç kızlar göz yaşlarını içine akıtmayı öğrenmişlerdi. Bu  dünyadan haberdar olmayan Çisem 'in atanması Midyat'a çıkmıştı. Bölgenin yaralarını sarabileceğini kendini o kadar çok inandırmıştı ki mutluluktan havalara uçuşuyordu. Serdar Bey  savcı İstanbul'da görevini yapıyordu. İki çocuklu babaydı. Murat ve Çisem çift yumurta ikizi idi. Bebek'te  bahçe içinde iki katlı evde yaşıyor sessiz hayatı seviyordu.

🍁Bir görsen  sensiz ne haldeyim,
Bir gelip çalsan gönül kapımı.
Aralasam perdeyi açsam kilidi,
Aşkınla pervane olsa bir çare gönlüm.🍂

Mardinli GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin