DOLUNAY 🌾

50 3 0
                                    

Annesini ikna etmiş önünde hiç bir engel kalmamıştı. Ağustos aylarının ortaları gün bitmiş, güneş ışıkları sönmüş dolunay görevini almıştı. Saat gece yarısı olmuş uyku tutmamıştı. Bahçeye çıkmaya karar verip sessiz adımlarla alt kata inip, dış kapının üzerindeki anahtarı alıp kapıyı yavaşça açtı. Çıktıktan sonra sessizce örtü. Bahçede başı boş biraz dolaştıktan sonra kendi kendine konuşmaya başladı.
"Bu gecede garip bir şey var. Hiç sabah olmayacakmış gibi... Allah Allah enteresan bir durum var ama ne anlayamıyorum? Gök yüzünü biriyle paylaşıyormuşsum gibi geliyor ne acayip bir dünyaya."
Çimenlerin üzerine uzanıp dolunayı izlemeye tutulmuş birazcık da hayal kurmaya başlamıştı. Biri olsun istiyordu hayatında elini sımsıkı tutup bırakmayacak. Kalbine ruhuyla dokunacak, aşkını kelimelere dökecek ne de bırakıp gidecek. Ruhunun bütün benliğinde aşığını bekliyordu. Aşk denilen ateşte yanmamış, yanmak istiyordu. Gerekirse canının yanması mı? Evet yanacaktı yanarak yaşayacaktı. Ömrünün sonuna kadar beklemesi gerekiyorsa bekleyecekti.
Beklemeye razıydı bir gün aşık olacak, bütün ruhunu teslim etmeliydi. Bünü birlik sahte aşklar aşıklar Çisem'e göre değildi. Mutlu olup nutku tutulmalı, gözlerinde kaybolmalı, dudaklarımda son bulmalı, tensel dokunuşunda alev alıp yanmalıydı. Tutkulu bir aşkı bulup aşık olmak sırıl sıklam ıslanmak istiyordu. Düşüncelerini ihtimal vermese de düşünmek Çisem'i heyecanlandırıp, mutlu etmeye yetiyordu.
Evet haklıydı gök yüzünü kilometrelerce uzaklıkta olan Özgür'le paylaşıyordu. Gök yüzü Midyat'ta çok yakın ve parlaktı.
"Ne kadar canlı bu gece gökte ki yıldızlar. Daha önce yokmuş gibi parıldıyorlar. Tanıdık değil bu gece gök yüzü bana neden? Ne garip ki gözler bir başka bakıyor karanlığa oysaki karanlıktan korkarım ben. Büyüdüm ama aşiretin gölgesi üzerimde, beni yok etmeye çalışıyor."
Aşksız geçen karanlık geceler genç delikanlının eksiğidi. Nedense eksikliğini göremiyordu. Hanım ağanın bütün ısrarlarına rağmen evliliğe kapalıydı. Aşiret liderlerin bütün genç kızları sıraya diziliyor, Özgür bekliyorlardı. Özgür ise soluğunu kesecek aşığını bekliyordu. Kan kokusu tüten topraklarda aşkı arayıp bulmak zordu. Bir ihtimal olsa da hayatında bulunsun istiyordu. Konağın en üst katında Midyat'ın canlı ışıkları harika görünüyordu. Ardı ardına sıralanan ovaları yanıklı sesle türkü söyleyen gençler geceye damgasını vurıyordu. Bağrına ince ince işlenen sızı vardı yok sayamıyordu. Sade gözlerini geceye teslim etmek istiyordu.
Gökteki dolunaydan ayrılıp bir kat merdivenden aşağı inip sola dönüp koridorun sonunda ki odasına gelip kapıyı açıp içeriye girdi. Odaya garip garip baktı. Koca geniş odayı sessizlik ele almış, gencide yanına yoldaş olarak seçmişti. Kıyafetlerini çıkarıp yarı çıplak bedeniyle yatağa uzanıp gözlerini tavana dikti. Tavandaki boşluklar konuşmuş gibi yanındaki boş bulunan yastığa baktı.
"Ne zaman dolacaksın yanımda ne zaman bir nefesi hissedeceğim. Kollarım bir bedene sarılıp ruhum okşayacak."
Nasılda arzuluyordu yanında yoldaşının olmasını, yoldaştan öte can olmasını. Gözlerini yavaşça kapattı. Çisem toparlanıp eve doğru yürüdü. Kapıyı açıp içeri girip kapıyı örtüp hızlı adımlarla ikinci kata çıkıp sağa taraftaki kalan odasına doğru yürüyüp içeriye girdi. Koşarak kendini yatağın üzerine kıyafetleri ile birlikte bıraktı. Yüz üstü yatıp huzurlu şekilde uykuya daldı. Dolunay iki gence ve gönülden bağlı olanları mutlu etmişti. Aşka susamış gönülleri yıldızlarda buluşturmuştu. Aşkın ten rengi ebru renkli cap canlı can alıcıydı. Sabah olmuş Çisem mutlu haberini en yakın arkadaşı ile paylaşmak istemişti. Telefonu eline alıp arama tuşuna bastı.
"Efendim."
"Günaydın nasılsın?
" Çisem sen kafayı mı yedin bebeğim. Saatin kaç olduğundan haberin var mı? Kargalar kahvaltısını yemeden aradın. Rüyanda beni mi gördün? Ateşin falan yok değil mi?
"Sakin ol sorun yok tek bir sorunumuz var senin başının belasının atanması Midyat'a çıktı."
"Ne sen bana mı geliyorsun? Benim ikizim, kardeşim, dert ortağım, arkadaşım bana geliyor."
"Evet kardeşim sana geliyorum. İnanabiliyormusun ikimizde aynı İlçe'de birlikte yaşayacağız. Her zaman olduğu gibi."
"Evet senin en büyük hayalin de Mardin'de görev yapmaktı. Yolculuk ne zaman?
" Eylül ayına doğru gelirim. "
" Bak şimdi yanlış düşünüyorsun Midyat'ta işler düşündüğün gibi getirmiyor. Hele köyü okulu ise daha zor işin, okul yok tamir işçileri uzun sürebiliyor."
"Yani ne demek istiyorsun bakalım." "Sözüm şudur ki hemen gelmen gerek, kalacak yerini ayarlarım seni gelmene fakat okulu zaman alacağı için canla başla çalışmamız lazım."

🍁Dolunay nasıl toplamıştı etrafında aşıkları,
Bazı kalpler ezelden bağlıdır. Görmeden yazılmıştır kaderler birbirlerine,
Yollar mesafeyi azaltıp birleştirmiştir gönülleri... 🍂

Mardinli GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin