İLK DOKUNUŞ 🌾

59 1 0
                                    

   Dicle ve Murat yakın mesafeli yürüyorlardı. Güneş ovalardan yavaş yavaş sıcaklığını alıp gidiyordu. Görevini aya teslim etmek için hazırlanıyor, yeni aşıklar dolunayda buluşmaları için  farklı kutuplarda  birbirlerine kavuşma zamanları gelmişti. Dicle ile Murat gibi...  Murat'ın eli peçeli kızın eline sürtünce güzel kız ilk etapta irkilmişti. Elindeki sıcaklığı  hissedince kaçmanın yersiz olduğunu anlamıştı.
    Yıllardır tutacağı eli beklemişti. Şimdi kaçmak aptallık olurdu. Belki de arayıp bulamadığı aşkı yanı başında yürüyordu. Elini tutmaktan kaçmamalıydı. Cehennem hayatına cenneti gelmiş, sıcacık masum umutla bakan gözleri ışıl ışıl parıldamıştı. Yüzündeki gülümsemenin anlamı olan her şeyden önemlisi koşusulsuz sevebilecek insandı. Parmak uçları kımıldamaya başlamış yanı başında duran elin parmak uçlarının dokunu vermişti. Yüzbaşı attığı adımda duraklamış inanmamış, güzelin gözlerine bakmıştımtı. Kara gözlerin işten bakışı gencin bitmesine neden olabilirdi.
   Tutan parmak uçlarını sımsıkı tutmuş. Esen rüzgar sevdaya eşlik ediyordu. Rüzgarda yüzünü kapatan saçlarını yüzbaşı dokunmuş dağılan saçlarını  toparlayı vermişti. Teni yumuşacık, pürüzsüz dudaklarını dokunmak kim bilir nasıl duygu uyandıracaktı.  Dokunmak istesede cesareti yoktu. Ellerinin arasından kayıp gitmesine izin veremezdi. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Zamanla güven oldukça, sevgi alış verişi çoğaldıkça, tam teslimiyetle sarılınca belki o zaman dudaklarına dokunabilirdi.
    Zaman nasıl geçmişti. Daralan zaman geçmiş özgürlüğü bitmişti. Dicle gitmek zorundaydı. Çiçeği burnunda aşkın yolunda ilerleyen gençlere acısı vermeye başlamıştı. "Gitmek mi çok erken saatler nasıl geçti . Konuşamadık seninle sahi neden böyle birkaç saatliğine ayrılıyorsun. Geriye kalan saatlerin konakta mı geçiriyorsun? 
"Artık gitmeliyim."
Atına atlayıp gencin yanından uzaklaşırken :
"Dur! gitme biraz daha kal benimle... Dicle için ayrılmak zordu. Yanında biraz daha  kalıp sasıcaklığına alışırsa eğer, asla konağa geri dönemezdi.  Kara gözleri yaşla boğuldu. Esen rüzgar yüzüne sertce çarpıyor arsızca gözyaşlarını siliyordu.
   Yüzbaşı yerden taşları alıp boş ovalara atmaya başlamıştı. Bütün hıncını yerdeki taşlardan ve boş boş olan sadece üzerine kurulmuş otları barındıran ovalardan çıkartıyordu. Geriye dönüp yürümek zorunda kalmıştı. Dicle Zerafet'le geriye dönmek kolay olmuştu. Huysuzluk ede ede yol bitmiş aracına gelmişti. Arabasına binip ovadan uzaklaşmıştı. Akşam karanlığı bastırmış, dağlar ıssızlaşmış, içinde ne kadar aşıklar, canlılar, barındırıyordu.
    Çisem ikizini bahçede kurulan kamelyada bekliyordu. İstanbul'daki yıldızlara  benzemiyorlar, daha canlı ve parlaklardı. Hayaller sönükken gökyüzündeki gezegenler canlı olmasına anlam veremiyordu. Çisem doğru hakkında bilgiye sahip olsada  ama nedense abartılı geliyordu. Böyle hayat yaşanmaz yaşanmaz diyordu.Bilemezdi gerçeğini yaşayarak  öğrenecek, aşiret ve törenin nasıl canlar alıp nasıl hayallerin yok olduğunu, hayallerin sönüp kalacağını kendi gözleriyle görecekti.
    Murat sonunda nizamiye gelmişti. Çisem tek başına  otururken görünce bir gariplik olduğunu anlamıştı. Normalde asla oturmaz mutlaka haylazlık peşinde olurdu. Ellerini masanın üzerinde bağlaç şeklinde koymuş, başını üzerine koyup ayaklarıyla topraklarla oynuyordu. Sessizliğine kendini öylesine kaptırmıştı ki neyi düşünüyordu. Köylü diye nitelendirdiği  genç beynini zorluyordu.
    Murat sessizce yaklaşıp karşısında yavaşça oturdu. İkizi gibi kollarını bağlaç yapmış cenesini kollarını üzerine koymuş, ayağıyla ikizini dürtmüştü. Heyecanla başını kaldırmış yüzünde ki garip bakışı heyecanı neden olmuştu. Kimi neyi  bekliyordu.  İçindeki karmakarışık duygular yeni tanışıyordu. İsmini sorsa tanışmak istese yarenlik eder miydi?
Tutup elimden kendi cennetine götürür müydü?
Yüz başı  ikizinde ki bakışı tanıdık gelmişti. Sanki kendindeki duyguları karşısına geçmiş sorguluyor, sorularında cevapları bekliyordu. Susmanın faydası yoktu konuşma zamanı gelmişti.
"Güzellik bu ne hal?
" Ne varmış halimde. "
"  Savaştan çıkmış gibisin. "
" Savaş mı?
"Evet...
    Bir nevi savaştan çıkmıştı. Kendi ile iç sesinin arasına sıkışıp kalan, kendi ile verilen savaştatı.

🍁 Hayattı savaşmadan hiç bir şekilde  kazanamazsın. Olmadı diyelim tekrar tekrar demeyeceksin. Yılmadan savaşıp vazgeçmeyeceksin. Evren en sonunda hak ettiğin an en güzel şekilde sunacak.🍂

✨Arkadaşlar yorum yapmayı unutmayınız.

Mardinli GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin