MEDYA: BORA
Hayat, herkese adil değildi. Dünya göründüğünden daha karmaşıktı. Her insanın kendi haritasını çizdiği bir yolu vardı. Kimi kral olmak için doğmuştu. Kimi serseri olmak için, kimileri güçlü bazıları ise mutlu olmak için var olmuştu. Güzergahını kendi çizen herkes, yolun nerede son bulacağına da aslında kendi karar veriyordu. Eğer bugün vakit varken harekete geçmezse, yolculuğun son durağı hiçbir zaman istediği yer olmazdı.
Ben ise kendi hayatımda kendi yolumu hiçbir zaman çizemedim. İlk olarak babamın beni sürgün ettiği yolu zindan içinde bitirdim. Ardından bana bıraktığı hayatım ile iyice çıkmaza sürüklendim, ayağımda zincir ile geceler boyu ağladım. Ben kötü olmayı seçmedim, zaman ve insanlar beni kötü yaptı. Duygularımı el birliği ile öldürdüler ama hiçbir yerde katil sayılmadılar. Her insanın içinde muhakkak bir duygu kırıntısı vardı ama kendi kızına zarar veren babamın yoktu.
Yıllar önce ben henüz küçükken, annem her iyinin içinde bir kötülük her kötülüğün içinde bir iyilik olduğunu söylemişti. Bu cümleler küçücük bedenim için büyük bir etki yaratmış, parmak uclarında babamın odasına yaklaşıp onu izlemiştim. Beni fark eden babam, sanki düşmanıymışım gibi bana bağırıp vurmuştu. Yıllardır sessizce, ağlayıp bu tür olayları izleyen annem ilk defa bir karşılık verip babamı durdurmuştu. O günden sonra onu hiç görmemiştim. Eğer görseydim derdim. 'Anne' derdim. 'Her kötülüğün içinde bir iyilik yokmuş. İçinde biraz olsun iyilik olan kötü insanlar, kötü olmaya muhtaç kalanlardır.' Babam kötü olmaya muhtaç kalmamıştı; kötü olmayı kendi seçmişti.
Şimdi ise sanki zamanda yolculuk yapmış, kendi yaşadıklarımı bir dış göz olarak izliyordum. Ani gelen bir cesaretle kadının dikkatini çekmek için "Hey!" diye bağırdım.
Omzumdaki çanta düştü. İçindekiler kaldırıma düşüp yuvarlanırken daha önce hiç olmadığım kadar hızlı koştum. Kadın henüz ne olduğunun farkına bile varmadan onu ittim ve kafasını duvara çarpmasına neden oldum.
Acı içinde çığlık atarak panikle kızı bıraktı. Küçük kıza koşarak onu sarstım ve cevap vermesini umarak ona seslendim, aniden keskin bir ağrı başımı sardı. Kadın, saçlarımı sıkı bir şekilde kavrayarak beni kızdan uzaklaştırıp tuğlaların üst üste dizildiği duvara fırlattığında yere düşüp acı içinde çığlık attım. Parçalanan taşlar tenimi kesmişti. Doğrulmaya çalıştım.
"Kahretsin!" diye bağırdım. "Bir balerine hassas davranılması gerektiğini bilmiyor musu-"
Daha lafım bitmeden kadın bir silah çıkardı. Ensemde soğukluğu hissettim ama korkmadım. Yalnızca sırıttım. Bu kaltak hakkımda hiçbir şey bilmiyordu. Dışarıdan çıt kırıldım gibi duran bir kızdım ancak hayatın getirdiği zorluklardan dolayı yedi yaşımdan beri kendimi savunma dersleri alıyordum.
Silahın ucunu hızlı bir hareketle tuttum, elinden alıp diz kapaklarına tekme attım. Acı içinde kıvranan kadın yere düştüğünde buradan çok uzak olmayan bir sokaktaki adam "Buraya dön!" diye bağırdı.
Maskeli kadın homurdanarak adamın sesinin geldiği yöne baktı. Beni ve baygın küçük kızı ara sokakta yerde bırakarak ters yöne koştu. Bir saniye daha vakit kaybetmeden kızın yanına koştum. Yerde diz çöktüm. Omuzlarını tutup uyanmasını umarak onu sarstım.
"Hadi küçük kız. Lütfen uyan." Yüzünü kapatan siyah saçlarını geriye ittirdiğimde sırtımdan aşağı bir elektrik akımının kaydığını hissettim. Kalbimi sıcaklık kapladı. Bu küçük kızı tanıdım. Balerin olmak isteyen kızdı.
"Gece?" dedim panik hissine engel olmaya çalışarak. "Gece, beni duyabiliyor musun?"
Ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Küçük kızı kollarıma aldım ve yardım edebilecek birilerini aradım. Telefonum çantamdaydı, çantamı evimin olduğu sokakta bırakmıştım. Çevrede göz gezdirdim. Etrafta yardım edecek kimse yoktu. Ara sokakta olduğumuz için etraf duvardı.
"Birini bulmam gerek." dedim kendi kendime. Gece'yi, sanki biri kollarımdan tutup çekiyormuş gibi sıkıca sardım. Ara sokağın bağlandığı bir sokağa girecekken etrafımda beyaz ışıklar parlamaya başladığında kamaşan gözlerimi kıstım ve durdum.
"Olduğun yerde kal!" diye bağırdı bir ses.
Kısık gözlerle, etrafımı çevreleyerek beni kafese alan arabaların sürücülerine baktım. Polis olmadıkları kesindi. Görünüşleri tehlikeli değildi ancak insanları görünüşüne göre yargılamamam gerektiğini biliyordum. Hislerime güvenirdim ve içimdeki kız çöp kutusunun arkasına saklandığına göre durum korkunçtu.
"Siz kimsiniz?!" diye bağırdım. Gece'yi daha sıkı tutarak göğsüme bastırdım. Etrafı izlerken birinin kalabalığı ittiğini gördüm. Beni görünce bakışlarında nefret ve tiksinti yer edindi.
"Demek Ağça Aksel sensin." dedi sırıtarak. Kaşlarım çatıldı.
"Ağça?" Başımı iki yana salladım. "Ağça Aksel olmayı bir harfle kaçırdım. Ben Akça'yım."
Söylediklerimi duymuyor gibiydi. Etrafımızı saran adamlardan birine bakarak "Onu alıp bodruma götürün." deyip emir verdi.
Başımı iki yana salladım. Vücudum soğudu ama kalbimdeki sıcaklık canımı yakacak kadar varlığını hissettirdi. Geçmiş yeniden karşıma çıkıyordu. "Ben Ağça değilim!" dedim adeta haykırarak. "Yanlış yapıyorsun!"
İki adam beni yakaladı, biri gelip Gece'yi kollarımdan almaya çalıştı. "Bırak onu!" diye bağırdım. Direnmeye çalıştım ancak çabalarım boşaydı. İkisi beni kolumdan yakaladı, diğeri Gece'yi aldı.
Çığlık atarak yardım istemeye çalıştım ancak ağzıma bir şey kapandı ve iğrenç bir koku burun deliklerime hücum etti. Başım dönüyor, midem bulanıyordu.
Biraz daha çırpındım ama konuşma ya da işlev görme yeteneğimi kaybetmiştim. Duyularım körelmeye başladı, vücudumun ağırlaştığını hissettim. Çok geçmeden gözlerim yerini tamamen karanlığa bıraktı. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi. Yine özgürlüğüm kafese konulan bir kuş ile aynıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR MELEK
Teen Fiction❛Ben Akça Aksel. Ağça Aksel sanıldığım için kaçırıldım.❜ ⇝ "... Hala benim meleğimsin." Burukça gülümsedim. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı. Boğazını temizleyip dudaklarıma baktı. Ben tepki veremeden yüzümü tuttu ve bana yaklaştı. D...