11."Korku"

17.7K 704 35
                                    

Son bir haftadır kendimi cennet ile cehennem arasında gidip gelen bir trendeymiş gibi hissettim. Sanki tüm her şey gerçek sandığım bir rüyaydı. Şimdi ruhum bedenime dönmüş; derin bir uykudan yavaşça uyanmaya başlıyorum ancak başıma keskin bir ağrı saplandı. Gözlerimi yavaşça araladım. Görüş açım bulanıktı fakat ışığın açık olduğunu anlamıştım.

"Faturam yüksek gelecek. İyi ki zenginim." Dedim zorla. Ama bu odanın bana ait olmadığını hissetmiştim. Nerede olduğumu anlamak için doğrulmaya çalıştığımda, ağrı beni omzumdan ittirip kalkmama izin vermedi. Aynı pozisyonda durdum, vücudum beni dinlemiyordu. İçimi bir mide bulantısı dalgası sararken acıyla inledim.

Dakikalar gibi gelen ama aslında saniyeler olan bir sürenin ardından, yüzünde en büyük gülümsemeyle bana bakan küçük bir kızla karşılaştığımda kalbim hopladı, gözlerim kocaman açıldı.

"Merhaba, Akça." Dedi ve bana sıkıca sarıldı. Geri çekilirken "İyi misin?" diye sordu.

Başımı sallamak istedim ancak midemdeki hareketlendirme beni durdurdu. "İyiyim." dedim. Zorla gülümseyip Gece'nin kocaman mavi gözlerine baktım. Henüz beş yaşındaydı ama yanımda bir anne gibi durup benimle ilgileniyordu.

"O zaman şimdi gitmem lazım." Etrafı kolaçan edip kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı. "Abim uyuduğumu sanıyor."

Bana tatlı tatlı gülümseyip parmak ucunda koştu. Gözden kaybolduğunda boş tavana baktım. Dün gece olan her şeyi hatırlamaya çalıştım ama yapamadım. "Acaba hafızamı mı sildirdi?" deyip kendi kendime fikir türetirken Bora'ya ait ses "Günaydın, Akça hanım." Dedi.

Midemde yeniden bir kıpırdanma hissettim. Elim karnıma gitti. "Gerçekten de bir insanın varlığı mide bulandırıcı olabiliyormuş." dedim. Bir sandalye çekip yanıma oturdu. Gözlerinin içi gülüyordu. "Aptal!" dedim bağırarak. "Eşya değilim ben. Kafamı çarpınca dünyam nasıl karardı, biliyor musun?!"

Kurabiye yerken annesine yakalanmış çocuk gibi, gözlerini kısarak gülümsedi. "Kazaydı."

"Kaza değildi. Çok konuştuğum için beni susturmaya-"

İşaret parmağını dudaklarıma bastırıp beni susturdu. "Şşt! Eğer konu sensen seni susturmak için daha iyi bir yöntemim var."

Tiksintiyle ona baktığımda öpücük yolladı. "Bence daha iyi bir yöntem var. O da benim buradan gitmem."

"Hedef olduğunun farkında değil misin? Vücudun kesikler içindeydi." Hain bir sırıtış dudaklarında belirdi. "Bizzat gördüm."

Gözlerim kocaman açıldı. Zorla üzerime baktığımda pijamalarla olduğumu gördüm. Yutkundum. İçimdeki kız 'Seni kandırıyor' dese de son derece ciddi olduğu her halinden belliydi. Utanmamak için konuyu açmadım.

"Ayrıca bileğini incitmişsin. Ve eminim ki bu adam sana zarar vermek için gelen son kişi olmayacak." dedi.

Korkuyla etrafa bakınarak paniklemeye başladım. Ne yapacaktım? Bir kariyerim, bir hayatım vardı. O adamlar beni korkutmuyordu çünkü kendimi bildim bileli onlardan kaçmıştım. Şimdi o da bunları öğrenebilirdi.

"Burada güvende ve iyisin. Seni kardeşimi kaçırmakla suçladığım için üzgünüm. Ondan başka kimsem yok ve başına bir şey gelirse bende kendimi kaybederim." Ona baktım. Sanki bir an söylediklerini hayal etmiş gibi gözlerinde acı belirdi. "Şimdi ise müdahale ettiğin için senden intikam almaya çalışıyorlar."

Samimi görünüyordu ve gözlerinde gerçek korkuyu görebiliyordum. O da aynı korkuyu benim gözlerimde gördü ancak asıl korkma sebebimi bilmiyordu. Eğer onların yanında durursam iş dahada çıkmaza gidebilirdi. Babam bir mafya çetesinin başındaydı. Bana yapmadığı babalığı orada yapardı ve etrafımda kimsenin olmasını istemezdi. Uğur ile Gizem tamamen istisnaydı. Üstelik Bora'da bu işlerde parmağı gezinen biri gibi duruyordu. Düşman olma ihtimalleri yüksekti.

"Bir şey sorabilir miyim?" dedim. Sorarcasına bana baktı. Merak ediyordum. O melek miydi yoksa şeytan mıydı? Bir şeytan bu kadar güzel olabilir miydi bilmiyorum ama bir melek asla bu kadar kötü olamazdı. "Sen kimsin?" diye sordum.

Sanki sinirini bozmuşum gibi kaşlarını çattı ama derin bir iç çekti ve başını salladı. "Tahmin ettiğin gibi bir çetenin lideriyim." dedi.

Bana tam olarak kim olduğunu ve ne yaptığını söylediğinde kalbim tamamen durdu. "Yani kardeşini kaçırmaya çalışan kişi ile bana saldırmaya çalışan adam aslında senin düşmanın mıydı?"

Kaşlarını çattı, başını aşağı yukarı salladı. "Korkmuyor musun?

"Korkmuyorum." Yüzüme doğru eğildi.

"Peki korktuğun bir şey var mı?" diye soğukça mırıldandı. Gözlerindeki yoğunluk altında boğuldum. Başlarda mezar toprağını andıran gözleri şu an kar yağarken içilen sıcak çikolata hissi veriyordu.

"Benim korkum yok." Dedim fısıldayarak. İçimdeki kız parmaklarıyla maddeleri tek tek saymaya başlamıştı oysa. 'Bir, karanlık. İki, mesleğini kaybetme. Üç, sevdiklerinin zarar görmesi. Dört, eskilerin gün yüzüne çıkması. Beş, eski hayatına geri dönmek.'

Yutkunarak Bora'ya baktım. Tehditkar bir şekilde gülümsedi. Bana inanmıyordu. "Neyden korktuğunu öğreneceğim, Akça hanım." Dedi ve kapının tıklatılması ile uzaklaştı.

İçeri gelen Güney'di. "Patron, rahatsız ettiğim için üzgünüm ama adam uyandı."

Kaşlarımı çattım. "Neler oluyor?" diye sordum, tavrındaki hızlı değişiklikten dolayı gergindim.

"Sana saldıran adam uyandı." Dedi. "Sende benimle geliyorsun."

GÜNAHKAR MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin