Bir büyüye kapılmış gibiydim dün akşam. Öfkenin beynime ulaşması sabah olunca gerçekleşti. Büyük bir kızgınlıkla uyandığımda güneş ufukta belirmişti ve Bora denen aptal yanımda değildi.
İnleyerek saçlarımı çekiştirdim. Dün akşam olanlar neydi? Cidden şakası olmayan bir adama meydan mı okumuştum?
"Ih!" dedim sinirle. "Senden nefret ediyorum!"
Bir erkeğin benimle böyle oynamasına asla izin vermemiştim ama dün gece Bora resmen benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştı. Büyüsüne kapılmıştım. Koyu gözleri beni hipnoz etmiş gibiydi. Sinir bozucu derecede yakışıklı yüzüne tokat atmak istesem de içimde bir yerde saklanan ruhum sırıtıyordu.
Yüzümü yastığa gömdüm. Ayaklarımı yatağa vurmaya başladım. "Ben gerçekten aptalım!" deyip kızdım kendime. Ne yataktan ne de odadan çıkmak istiyordum. Kesinlikle Bora ile göz göze gelmek şu an istediğim son şey dahi değildi ancak kapana kısılıp kalmam yalnızca onu mutlu ederdi.
Son kez ayağımı yatağa vurduğumda hafifçe yukarı zıpladım ve istemeyerek kalktım. Aynaya bakma fırsatı bile tanımadım kendime. Üzerime v yakalı, kısa bir elbise geçirip alt kata indim ve yemek odasının kapısını açmadan önce kulağımı kapıya yasladım. Gece'nin gülüş seslerini, Güney'in somurtuşunu, Gizem'in duygulanışını ve Uğur'un esprilerini duydum. Bora'nın sesi yoktu. Kapının kolunu tutarak çevirdim ve iterek açtım.
Hemen karşımdaydı. Sanki ne yapacağımı anlamış gibi sessizce köşede duruyordu. Beni görünce pis bir kahkaha attı. Ellerimi yumruk yaptım. Kesinlikle sinirimi bozuyordu!
Gece, abisinin dikkatinin dağıldığını anlamıştı. Omzunun üzerinden bakıp beni gördüğünde "AA, günaydın Akça abla. Çayın hala sıcak. Seni bekliyorduk." dedi.
Gülümsedim. Hızlıca Gece'nin yanındaki boş sandalyeye oturduğumda Gizem'in çatık kaşlarla beni izlediğini görmemek elde değildi. "Bir şey mi oldu?" diye sordum.
Başını aşağı yukarı salladı. "Bu morlukları nasıl aldın?" deyip çenesiyle boynumu işaret etti.
Kahretsin!
"Isırık izine benziyor." dedi Güney ardından ne olduğunu anlamış gibi yutkunup hızlıca önüne döndü.
Kötü bir sırıtışla sandalyesine yaslanan Bora "Isırık izleri mi? Bunu ne yapabilir? Böcekler büyük canavar çürükleri değil, küçük kırmızı izleri bırakır." dedi.
"Olamaz!" dedi Gece. Ellerini yanağına koyup etini çekiştirdiğinde gözlerinin yuvaları göründü. "Yoksa vampirler gerçekten var mı?"
"Vampir olduğuna emin misin? Bence bir insan olabilir." Uğur çok acımasızdı. Bora'nın ona söylemediğine emindim ama o anlamış; bana bakarak göz kırpmıştı.
Gece birden "Aa! Akça ablanın en sevdiği damla çikolatalı kurabiye bitmiş!" diye bağırdığında sonunda konudan uzaklaştığımızı anlayıp rahat nefes aldım.
"Sorun değil, bir tanem. Çok aç değil-" Cümlemi bitiremeden Gece, Güney'in tabağındaki kurabiyeyi alıp tabağıma koyduğunda onun kesinlikle abisine benzediğini düşündüm.
Ona bakıp içten bir şekilde gülümsedim. Önüme döndüğümde hemen karşımda oturan adamı görmek tekrardan sinirin tepeme çıkmasına sebep oldu. Bora keskin kokulu sade kahvesinden bir yudum alırken tek kaşını kaldırdı.
"Dün gece iyi uyumadın sanırım?" derken sesi son derece imalıydı. Sinirle soludum ama ona inat gülümsedim.
"Evet. Bir kabus gördüm."
Yapay bir sinirle kaşlarını çattı. Dumanı üzerinde tüten bardağı masaya bırakarak "Güzel bir kabustu sanırım." dedi.
"Abi." dedi Gece uyarır gibi. Ağzına attığı son patates kızartmasını çiğnerken konuştu. "Kabus hiçbir şekilde güzel olamaz."
Yemeğini bitirdiğinde Güney'in elini tutup ayağa kalktı. Gizem'de kalkıp peşlerinden çıkarken aramızdaki gerilimi hisseden Uğur gitmeden önce son bombayı aramıza atıp "Ekin bugün seninle görüşmek istiyor." deyip adeta fırlayarak odadan çıktı.
Bora'nın gülümsemesi anında kayboldu ve elinde tuttuğu kaşık bükülmeye başladı. Omuz silktim keyifle. "Sinirlendin sanırım."
Kurabiyemin son parçasını da ağzıma atıp çayımdan küçük bir yudum aldım. Yüzündeki öfkeyi sırıtarak izledim ve sandalyemi geri ittirip ayağa kalktım. O da hızlıca sandalyesini ittirdi. "Nereye gidiyorsun?" dedi telaşla.
"Ekin ile buluşmam lazım." dedim. Kapıdan çıkmak üzereyken, güçlü bir kol belime dolandı ve beni kapıdan uzaklaştırdı. Sırtım duvara çarptı. "Defol git başımdan."
"Tek başına gitmek tehlikeli." diye mırıldandı alçak sesle, nefesi kulağıma çarparken titrememe neden oldu.
"Sen benim patronum değilsin. Şimdi ellerini üzerimden çek."
"Yalnız biliyorsun." dedi ima ederek. "Benimle oynarsan kaybedersin."
Gülümsedim. "Üzgünüm ama o yalnızca bir defa olur. Henüz beni tanıyamadın."
Bora, söylediklerimle kafası karışırken, dizimi kaldırıp kasıklarına vurdum. Acıyla inleyip geri çekildiğinde dizlerinin üzerine çöktü. "Kahretsin!" dedi tıslayarak.
"Hayatımın bir anında dövüş eğitimi almıştım." deyip itirafta bulundum. "Bu da komik mi?"
"Hala kapalı bir kutusun, Akça Aksel." Sesi acı doluydu. Söylediklerine burukça gülümsedim. Evet, hala kapalı bir kutuydum.
"Ben gidiyorum, Bora Pusat. İster gelirsin, ister adamını yollarsın ya da umursamazsın. Bilemem ama ben o buluşmaya gideceğim."
Sesimdeki kesinlik kendisine gelmesine neden oldu. Yavaşça doğrulduğunda "Seninle geleceğim." dedi. "Seni bir kere yalnız bıraktım, bir daha bırakmam." Bakışları saçlarıma kaydı. "Ayrıca saçların gözümden kaçmadı, küçük hanım."
Omzumun üzerinde duran saçlarımı savurdum, "Kuaföre kesinlikle gideceğiz, Bora bey." dedim alayla. Ona sırtımı döndüm ve yemek odasından çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR MELEK
Fiksi Remaja❛Ben Akça Aksel. Ağça Aksel sanıldığım için kaçırıldım.❜ ⇝ "... Hala benim meleğimsin." Burukça gülümsedim. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı. Boğazını temizleyip dudaklarıma baktı. Ben tepki veremeden yüzümü tuttu ve bana yaklaştı. D...