Bir şey söylemedim, kımıldamadan hiçbir yere gitmeden öylece kalıp gülümsedim. Avuçlarımın arasında sıktığım duyguları şu an ortaya döksem, hakkımdaki düşünceleri paramparça olur ve ortaya çıkan gürültüden attığım çığlığı duymazdı. Tavırlarımın ardına gizlediğim ruhumda, alev alev yanan çocukluğum asılıydı.
Vücudum kasıldı. Sessizlik iç ürperticiydi. Ardımdan adım sesleri yaklaştı. Konuşma kararı alıp "Gece'yi al ve hemen git." dedim. Söylediklerime kızdı.
"Sende geleceksin, unuttun mu?"
"Duyduklarından sonra benden nefret edeceksin." dedim. Bu ihtimal beni bir nebze olsun üzmüştü.
"Kilitli bir kutuda sakladığına göre canını yakan çok şey olmalı." dedi, düşük not aldığı için arkadaşını motive eden sıra arkadaşı gibiydi. "Öğrenirim, ağır gelir belki ama seni burda bırakmam."
Gözlerim doldu. Acının gerçek olduğunu zihnime çok erken yaşta kazımıştım. Pişmanlık hisseden ruhum yalnızca acı çekerken, beynim bunu her zaman reddetmişti. Yıllar sonra yeniden su yüzüne çıktıklarında bir karar almalıydım; geleceğimi ateşler içine atarak yanmasına izin verecek ve bunun zaten başıma geleceğinin bilincinde ölecektim, ya da hala bir yerde hayata tutunmak isteyen ruhum korlanan ateşi büyük bir nefesle üfleyip sığınmak zorunda kaldığım limanın batışını seyredecekti.
Gözlerimi yumdum sıkıca. Düşüncelerim beynimin içinde pervazıca dönüyordu. Sonunda yanıma ulaştı babam. Bora ona baktığında dudaklarımı içeri katlayıp kapattım gözlerimi.
"Hediyemi beğenmemişsin." dedi. Gözlerimi araladığımda sırıtan gözlerinin aksine benim bakışlarım ateş saçıyordu.
Bora'nında.
"Paketlememişsin." dedim iğneleyerek. "Hastanede paketledim."
Kaşları yavaşça havalandı Bora'nın. Bana bakıp babamı işaret etti, "Bu şerefsiz mi ayaklarını bu hale getirdi?" deyip çıkıştı.
Babam bir elini cebine soktu, diğer elini göğüs hizasında kaldırıp parmaklarını hareket ettirerek selam verdi. "Sonunda sesinle tanışabildim, Bora Pusat."
Uğur bahçeye çıktı; koşarak yanıma gelip beni kendine doğru çekerken sessizce kulağıma fısıldadı. "Gizem içerideki küçük kızı görüp yanına aldı. Şu an kıza sarılıp ağlıyor, kızda onu teselli ediyor."
Gülmek istedim. İçimdeki kız bir yerden gülüyordu. Babam Uğur'a baktı. "Çok cesaretlisin Uğur. Hala kızımın yanında durabiliyor musun?" diye sordu.
Cümlesi ile Bora'nın beynine jeton yeni düşmüştü. "Bir dakika, bir dakika." dedi anlamaya çalışarak. "O, Ender Kaya ve sen Akça Aksel." Kaşlarını çattı. "Evlendin mi sen?"
Kulağıma "Seni kıskandı." diye fısıldadı Uğur. Keşke kıskanmakla geçilebilecek bir durum olsaydı.
Küçük bir kahkaha attı babam, bakışlarımız ona döndüğünde "Kızım, beni sevmediği için soyadını değiştirdi. Oysaki mükemmel bir baba olmuşumdur." dedi alayla.
Uğur bu sefer sesli konuşarak araya girdi. "Mükemmel baba, derken mafya babasından bahsediyor."
Uğur her durumda her an şaka yapabilirdi. Bir keresinde soğuk havada arabası yolda kalmış, donma tehlikesi ile başbaşayken onu almaya gelen çekiciye 'Ben senden daha çekiciyim' demişti.
Gökyüzüne baktım. Döne döne yüzüme düşen yağmur tanelerini izledim. Burda daha fazla yaşayamayacağımı biliyordum. Minik bir sırt çantası birde en sevdiğim şarkı ile uzak bir ülkeye gitmek istedim ama bu hayal bir gün gerçekleşecek olsa bile şu an için imkansızdı. Bu gün benim öldüğüm aynı zamanda yeniden doğduğum geceydi.
Bir korkak gibi davrandım. Kaçmaya yeltendim ancak Bora'nın sıcak parmakları bileğimden tutup beni durdurdu. Göz yaşlarım yanağımdan süzülüyordu. Ona dönüp bakamadım.
"Birilerinin lafıyla kimseye cephe almam. Konuşmamız gerek." dedi. Yalnızca başımı salladım. Sesinden mesafeli olduğunu hissettim; ilk karşılaştığımız gün gibi. Bu güne kadar baya bir mesafe kat etmiştim ancak şimdi adım adım çıktığım merdivenden geri düşüp başa gelmiştim.
Beni bıraktı, Gece'yi almak için içeri gittiğinde babam alayla el sallayıp yanında duran siyah arabaya bindi. Araba gözden kaybolurken Uğur karşımda durdu, yüzümü elleri arasına alıp göz yaşlarımı sildi.
"Ağlama." dedi. "Ya da ağla. İçine atma dertlerini."
İnsan ağlayınca rahatlardı çünkü içimize attığımız her bir dert, göz yaşına bürünüp kalbimizdeki ateşi söndürürdü.
Ağlamamı durdurmaya çalışarak başımı salladım. Göz yaşlarım tenimi yakıyordu. Tüm hayatım boyunca yanlış şarkıya eşlik etmiş gibiyim. Bir hiçliğin içinde kayboluyordum.
Geri çekildiğinde kapıdan çıkan Gece ve Bora'nın dışında Gizem'i gördüm. Beni görünce koşarak yanıma gelip sıkıca boynuma sarıldı. Ellerim havada kalmıştı.
"Seni öcüler alıcak diye korkmuş." deyip açıkladı Gece. "Ayrıca Gizem ve Uğur abi bizimle gelecekmiş. Abim onların senin ailen olduğunu söyledi." Dudak büzdü. "Abimden uzak dursam çok üzülürdüm."
Uğur reddedecek gibiydi. Gizem hızla benden geri çekilip onu takip etmesini işaret etti. İkisi birlikte içeri girdiklerinde biri duygusal, diğeri şakacı karakterden, duygusal olanın bu yarışı kazanacağını biliyordum çünkü Gizem sinirlenince, Uğur ile birlikte evden kaçtığımız zamanları bilirdim.
Eve girdiklerinde bana doğru bir adım yaklaşan Bora'ya baktım. "Sakin bir yerde konuşalım lütfen." dedim. "Şimdi zamanı değil."
Ellerim tir tir titriyordu. Gece kaşlarını çattı; abisinin elini tutup çekiştirerek tam önümde durdu. "Abi, ablamın elleri üşümüş." dedikten sonra elimi tuttu ve ikimizin elini birleştirdi. Hızla kendimi geri çektiğimde Bora bunu bekliyor gibiydi. Gülümseyerek eğildim.
"Gece, abinin elleride üşümesin. Değil mi?" dedim.
"Üşüsün." dedi.
Ağzım açık kaldı. Beklediğim bir cevap değildi. Yavaşça doğrulduğumda Gizem ve Uğur ellerinde çanta ile çıktı. Bora bana işaret verip arabayı gösterdiğinde bu yolun sonunda kaçınılmaz sona ulaşacağımı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR MELEK
Novela Juvenil❛Ben Akça Aksel. Ağça Aksel sanıldığım için kaçırıldım.❜ ⇝ "... Hala benim meleğimsin." Burukça gülümsedim. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı. Boğazını temizleyip dudaklarıma baktı. Ben tepki veremeden yüzümü tuttu ve bana yaklaştı. D...