10."Cam Kırıkları"

18.4K 782 69
                                    


Bakışları hiç masum değildi. Boşta duran ayağımı kaldırıp kasıklarına vurduğumda, çığlık atıp geriye savrularak düştü. Emekler pozisyona geçip doğruldum ve kapıya koştum. Kolu kendime çekip bahçeye çıktığım an beni geri çekip sert bir şekilde evin içine fırlattı. Kolumun üzerine düşmüştüm, bileğimin acısıyla yüzümü buruşturdum.

Buğra ise yüzünde bir sırıtışla bana doğru yürüdü. Yerde geriye doğru kaçıp ondan uzaklaştım. Bir şekilde vakit kazanmam lazımdı. Dışarı çıkmam gerekiyordu.

"Bu durum babanın hoşuna gitmez. Hadi, bileğini uzat bana." dedi ürkütücü tonla. Elini uzattı, yüzündeki sırıtış bir anda ciddileşti. "Bileğini uzat ki, zaten incinmişken onu kolayca kırayım."

Geri çekilmeye devam ederken elimde küçük yuvarlak bir cisim hissettim. Ne olduğunu anlayan içimdeki kız 'Teşekkürler Uğur. İlk defa evi dağıttığın için minnettarız.' dedi. Küçük zıp zıp topu parmaklarım arasında tutup uygun zamanı bekledim. Buğra iyice yaklaşıp kitaplığımın yanında durduğunda "Hadi, kızım." dedim kendi kendime. "Boşuna okçuluk eğitimi almadın sen."

Topu kaldırdım, kitaplığın rafındaki cam bibloya fırlattım. Tam ortasına çarpan top, kırık parçaları Buğra'nın üzerine serpti. Elleriyle kendini korumaya alırken oturduğum yerden doğruldum. Kapıdan çıkmaya çalıştığımda beni tutup cam parçalarının içine fırlattı. Acıyla inledim.

Hissettiği acıdan dolayı boğuk sesle "Sanırım seni hafife almamalıydım." dedi.

Yüzündeki kanı sildi. Bıçağı tehditkar bir şekilde kaldırdı. Bunun benim için bir son olduğunu düşündüğümde biri arkasından geldi ve sert bir şeyle kafasına vurdu. Kafasından kanlar akarken bilinçsizce yere yığıldı.

Yerden sıçrayarak ayağa kalktığımda gözüme ilişen üç adamdan birinin Gece ile evcilik oynayan Güney olduğunu gördüm. "Sizin burada ne işiniz var?" diye bağırdım ama üçü de sessiz kaldı.

Vücudumdaki kesikler ayakta durmama engel olurken koridorda bir siluet belirdi. "Ah, aptalda geldi." dedim hakaret etmekten çekinmeden. Yüzünü görmeden önce gülüşünü duydum.

"Demek beni artık gölgemden tanıyorsun." dedi. Yüzü aydınlığa çıktı. Dudaklarında çarpık bir gülüş vardı. Sanki benimle uğraşmayı özlemiş gibi.

"Evimi nerden buldun?" diye sordum. "Beni mi takip ediyordun?"

"Hayatını kurtaran adamla böyle konuşmaman lazım."

Yakışıklı yüzündeki sinir bozucu sırıtışını silmek istedim ama ayakta bile zor duruyordum. Işıklar kapalı olduğu için şanslıydım. "Sorumu cevapla. Nerede yaşadığımı nasıl biliyorsun?"

Sorum yeniden cevapsız kaldı. Sinirle solurken burun deliklerimin genişlediğini hissettim. Öfkeyle onu izledim. Tanıdığım en çekilmez ve en sinir bozucu adamdı. Buğra'nın yanına gitti, vücuduna tekme atıp yüzüne dikkatle bakarken onu izledim.

"Seni takip mi etti?" diye sordu.

Adresimi bilmesi için beni takip etmesine gerek yoktu ama bunu ona söyleyemezdim. Kollarımı bedenime sardım. Tekrar yalana başvurarak "Emin değilim. Eve geldiğimde odamdaydı." dedim.

"Belki de Gece'yi kaçıranlar ile ilgisi vardır."

Yoktu ama sessiz kaldım. "Sonunda suçsuz olduğumu anladın yani." deyip güldüm. "Hem Ağça Aksel olup hem de kardeşini kaçırmakla suçlanmak enteresandı. İyi bir kitap konusu çıkar."

Adam bana sert bir bakış attı. "Olayları unutan biri değilsin sanırım."

İğrentiyle ona baktım. Yaşadıklarımı bu kadar kolay unutmamı mı bekliyordu? "Elimde olsaydı seni gördüğüm ilk andan silerdim hafızamı." dedim. Bakışları bir saniyeliğine olsa değişti ancak geçen duyguya anlam veremedim. "Şimdi bana burada yaşadığımı nereden bildiğini söyle." Ayağa kalktı, beni takmadığını belli ederek adamlarına yürüdü ve zemini işaret etti. "Aptal! Seninle konuşuyorum!"

"Farkındayım ve seni umursamıyorum." dedi. Öfkeyle soludum. Bana olan bakışları soğuktu; buna rağmen kalbimin yanıp kül olduğunu hissettim. "Onu dışarı çıkarın. Hemen peşinizden geliyorum."

Adamları itaatkar davrandı. Buğra'yı çöp torbası gibi kaldırıp bahçeye çıktıklarında Bora baştan aşağı bana baktı. Ayağının altında cam parçaları eziliyordu ama sanki ezilen ruhumdu.

"Ayakların kesilmesin. Gel." deyip elini uzattı. Ben ise donuk bakışlarla onu izledim.

"Temizler öyle geçerim."

"Geldiğimde yerdeydin." dedi vurgulayarak. "Yaralanmışsındır."

Elini uzattığında "İyiyim." deyip kendimi geri çekmeye çalıştım ancak ani hareketle kasıldım. Acı geçene kadar nefesimi tuttum.

"Çok inatçısın." dedi. "Ayrıca burası senin için güvenli değil."

Uzaklaşıp koridorun ışığını yaktı. Ne yaptığını merak ederek, camlara basmamak için kenardan geçip peşinden gittim. Tüm kapıları açıp sonunda odamı buldu ve içeri girdi. Dolabın üstünde duran valizi alıp indirdiğinde içine kıyafet doldurmaya başladı.

"Ne yapıyorsun." diye cırladım. Yanına koşup valizin kapağını kapatmaya çalıştım ama çabam boşaydı. "Eşyalarımı bırak ve defol git."

O eşyaları koyarken ben koyduklarını geri çıkarıyordum. Vücudumdan akan kanlar ise süzülüp yerde iz bırakıyordu.

"Benimle gelmek zorundasın. Başın tehlikede olabilir." dedi.

Durdum. Burun kıvırdım. "Pardon?" dedim. "Hayatımın üzerinde kontrolün yok. Seninle hiçbir yere gelmiyorum."

Çekmecelere yöneldi. Gözlerimi kocaman açıp "Orayı açma!" diye bağırdım ama çok geçti. Çekmeceyi açıp iç çamaşırlarımı bavula koyarken dudaklarında hafif bir sırıtış vardı.

"Bordoyu seviyorsun anlaşılan." Durdu ve bordo bornozlu bana bakıp baştan aşağı süzdü. "Ee, yakışıyormuş zaten."

Kan yanaklarıma hücum etti. Kendimi güneşli havada montla koşuyormuş gibi hissettim. "Siktir git!" dedim, ama sesim kızgın çıkmadı. Oldukça sessizdi.

"Seni yanımda almadan gitmem. Kolay yolu mu tercih edersin zoru mu?"

"Bora." dedim vurgulayarak. "Az önce gitmen gerektiğini açıkça belli ettim.

Güldü. "Sanırım zor yol."

Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni kalçalarımdan tutup kaldırdı ve omzuna attı. Gözlerimi kocaman açtım. "İndir beni!"

Çoktan ön kapıya yürümeye başlamıştı. Ayaklarımı sallayıp karnına vurmaya çalıştım ancak kesikler işi zorluyordu ayrıca bacaklarımı gerçekten sıkı tutuyordu.

"Sessiz ol" diye hırladı. "Komşuları uyandırmak istemezsin."

"Hayır! Sessiz olmayacağım! Ayrıca insanların ne yaptığı umurumda değil. Ben kendi hayatımdayım."

Ağzının içinden konuştu. "Küfür ettiğini duyabiliyorum!" diye hırladım. Beni yine duymazlıktan geldi. Onu sinirlendirmek için elimden geleni yaparak kulağını dürtmeye ve saçını çekiştirmeye başladım ama işe yaramışa benzemiyordu.

"Arkadaşım avukat! Şikayet edeceğim seni!"

"Bora Bey."

Siyah, son model arabanın kapısını açtığında adamıyla yüzleşmek için döndü. Kafamı kapı çerçevesine çarptı ve anında dünyamı kararttı.

Başımın etrafında dönen yıldızları görüyordum.

Çarpma sesinden dolayı Bora'nın bir an nefesini tuttuğunu hissettim. "Siktir, yanlışlıkla onu bayılttım" diye fısıldadı. "Sanırım şimdi gerçekten avukata ihtiyacı var."

GÜNAHKAR MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin