Nefes alıyordum, ancak yaşadığımı hissetmedim. Kalbim uzun zamandır atmıyordu, fakat ölü değildim. Korkunç bir histi bu. Sanki canlı bir cenaze gibiydim. Ne fanilerin yaşadığı dünyada varlığım sürüyordu ne de ölümdeki huzur damarlarımda geziniyordu. Araftaydım ama bir taraf cennet, diğer taraf cehennem değildi. Bir yanım dünya, diğer yanım ölümdü.
"Keşke uçurtma olsam." Dedim iç çekerek. Yere oturup sırtımı sehpaya yasladım. Odayı boydan kaplayan pencereden dışarı izlemek, gözleri kapatmadan önce yapılabilecek en iyi aktiviteydi. Bulutlar bana eşlik ediyordu çünkü ağlıyordu.
Bir bir intihar eden yağmur taneleri, yeryüzüne kavuşup küçük birikinti haline bürünerek son kez bir araya geliyordu.
Bende birazdan bir su damlası olacaktım belki de. Yine de son kez bir araya geleceğim kimse yoktu. Geleceğin umudundan bahseden yağmur damlaları samimi değildi; bulutlar yalan söylüyordu.
Damlaların sesini duymamak için kulaklığımı taktım. Müziği sonuna kadar açıp ilacımı bulmak için ayağa kalktım. Karanlıkta, telefonun ışığı ile ilacımı ararken kulaklarımdaki müzik ölümün ayak seslerini işitmeme neden oluyordu. İçim buz gibiydi; tüylerimin diken diken olduğunu hissetsem de geri dönmedim. Yalnızca hiçliğe yürüdüm ve ilacımın olduğu çekmecenin önünde durdum.
Yuvarlak kulpu tutup kendime çektim. Beyaz kutuyu alıp kapağını yavaşça açtım; hapı dişlerimin arasında tuttum. Gözlerim, son kez yıldızlara bakmak için pencereden dışarı kayarken; gözlerimin etrafını çevreleyen saçlarım sallanıyor, sanki dünyayı son kez görüp pişmanlık duymama engel oluyor gibiydi. Onlara karşı çıkmadım. Bir hap yetmezdi; kutudaki tüm ilacı ağzıma boşalttım.
Devamı gelmedi. Korkuyla uyanıp adeta yataktan fırladım. Nefes nefeseydim ve saçlarım alnıma yapışmıştı. "Kahretsin!"
Avuç içlerimi şakaklarıma yasladım. Geçmiş insanın peşini bırakmazdı. Ölümüne sebep olduğum biri vardı ve bu rüyada gördüğüm anı, o günden sonra denediğim ilk intihar girişimi değildi. Ağlamamak için kendimi sıktım. Pencereden dışarı çevirdim bakışlarımı. Güneşin parlak ışığı yeryüzünü kasıp kavuruyordu. Hakimiyet kurmak isteyen karanlık bulutlar yavaşça ışığı yutuyor, gelecek fırtınanın haberini veriyordu. Camın ardında fısıldayan rüzgar değildi sanki. Duyduğum her bir sesin kalbimden çıktığını var saydım.
Kalbimin teklemesine kapı sesi eşlik etti. "Akça Hanım." Dedi bir ses. Kapı yavaşça açıldığında dünkü hizmetçiyi gördüm. Bana neden Akça diyordu?
Göz göze geldiğimizde gülümsedim. "Küçük hanım hazır ve Bora Bey benden dersi için salona kadar size eşlik etmemi istedi."
Başımı salladım. Yataktan kalktığımda bana elindeki poşeti uzattı. Kaşlarımı çatarak poşeti aldım. "Bu nedir?"
"Yeni kıyafet ve bale kostümünüz."
Gülümsedim. "Peki. Hemen hazırlanıp geliyorum."
Kapıyı kapattım. Siyah renk bale elbisesini giydim ve aynı renk pointi ayaklarıma geçirip ipini bağladım. Çorap olmadığı için bacaklarım çıplak kalmıştı.
"Hayvan! Sapık herif!" diye söylendim kendi kendime. Bora denen pislik yanımda olmasa bile bir yerlerde nefes aldığını bilmek beni sinir ediyordu. Kapıyı açıp hizmetçinin peşinden zemin kata indim.
"Küçük hanım ilk dersi için çok heyecanlı." dedi kadın sevinçle. Tam köşeyi dönecekken durup bana baktı. "Her zaman dansı severdi ama onunla dans edecek ya da öğretecek kimsesi olmadı. Ona bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim".
"Neden?" diye sordum merakla.
"Bora Bey kimseye güvenmez." Diye cevapladı. Gülüşü hüzünlüydü. Sanki Bora'nın hayatı sandığımdan daha sancılı geçmiş ve bu genç kadın her anına şahit olmuş gibiydi.
Tam kapıyı açacaktı ki içeriden Gece'nin sesi geldi. Gülümseyerek personeli durdurdum. "Abi! Akça abla ne zaman gelecek?" diye sordu merakla Gece.
"Kelebeğe ne oldu?" dedi Bora. Sesini düz tutuyordu ama merak hissini tınısından anladım.
"Onun adı Akça ama ona sen ismi ile hitap edemezsin."
Bora'nın sesi şüpheli çıktı. "Nedenmiş?"
"Bana yalnızca özel kişilerin ona adıyla seslenebileceğini söyledi. Demek ki sen yeterince özel değilsin."
Güldüm. Hizmetçi kapıyı açtığında salona hayranlıkla baktım. Işıl ışıldı. Her yer aynaydı ve bale yapmaya çok uygun bir ortamdı. İnanamayarak baktığımda, gözlerim heyecanla aşağı yukarı zıplayan Gece'de takıldı.
Odaya girmeden önce hizmetçiye "Teşekkür ederim" diye fısıldadım.
Gece beni gördüğünde bana doğru koştu ve önümde dönerek bale kıyafetini gösterdi. Beni görünce ağzını hayranlıkla açtı. "Vay canına! Televizyonda görüldüğü kadar mükemmelsin."
Gece ellerini birbirine kenetledi ve heyecanla çenesinin altında tuttu. Bora ise şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Keşke ona önceden beni araştırması yerine internetten videolarıma bakmasını söyleseydim.
Gece abisine baktı. "Abi, sende bizi izle."
Bora oturduğu yerden kalktı. Elini Gece'nin omzuna koydu. "Gitmem lazım-"
"Abi lütfen!" Tütüsünü tutup düzeltirken dudaklarını büzdü. "Yalnızca birkaç dakika."
Bora gitmek istiyordu ancak Gece'nin bakışları adeta hipnoz gücüne sahipti. Yavaşça başını sallayıp kol saatine baktı. "Yalnızca birkaç dakika." Dedi ve sandalyesini köşeye çekip oturdu.
Gece sevinçle ellerini birbirine vurup bana baktı. "Öyleyse ilk ne yapalım?"
"Önce ısınma hareketleri yapalım." dedim ve gülümsedim. "Yaptıklarımı yap."
Başını salladı. Düz durdum. Kollarımı hafif büküp yarım daire şeklini verdim. Sol ayağımı yavaşça büküp dizime yasladım ve ağır çekimde yukarı kaldırdım. Bu hareket başlangıç için zordu ancak Gece oldukça başarılıydı.
"Doğru mu? Yaptım mı?" diye bağırdı heyecanla.
Güldüm. "Evet, doğru."
Sıradaki harekete geçmek için yere yüz üstü yattım. Ayaklarımı yukarı katlayıp bileklerimi tuttum ve göğsümü yukarı kaldırdım. Gece'de aynısını yaptı. Vücudu oldukça esnekti.
Saatler birbirini kovalayıp giderken üç saatin sonunda dersi bitirebilmiştik ve birkaç dakika duracağını söyleyen Bora saatlerce bizi izlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR MELEK
Teen Fiction❛Ben Akça Aksel. Ağça Aksel sanıldığım için kaçırıldım.❜ ⇝ "... Hala benim meleğimsin." Burukça gülümsedim. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı. Boğazını temizleyip dudaklarıma baktı. Ben tepki veremeden yüzümü tuttu ve bana yaklaştı. D...