Kirli camdan gökyüzüne baktım. Onlarca kişi kendi arasında gülüp vakit geçirirken bu odadaki en soğuk kişinin ben olduğumun bilincindeydim. Hava kadar soğuk; cam kırıkları kadar keskindim. Seyrettiğim gökyüzü hoşuma gitmiyor; göremediğim diğer yüzü bana daha cazip geliyordu.
Çaresizlik omuzlarıma çöktüğünde iç çekip, iplerini parmaklarım arasında tuttuğum pembe pointe baktım. Balerinlik her daim yapmaktan hoşnut olduğum bir meslekti. Etrafımdaki insanlara baktım. Dans etmeyi seviyordum evet ama şimdi hapsedilmiş hissediyorum. Hislerim kuvvetliydi; sanki gelecek yakama yapışmış, boğazımı sıkıyordu.
Pencereden dışarı baktım yeniden. Silik gülüşüm camda asılı kaldı; cama yansıyan halim ağlamamı istiyor gibiydi. Delirmediğim için bana mucizevi gözlerle bakıyordu. Güldüm. Haklıydı. Kaybedecek hiçbir şeyim olmadığını anladığım an delireceğimi sanmıştım ancak kendimden başka kimseyi düşünmek zorunda olmadığımı anladığım gün rahatlamıştım. Şimdi ise düşündüğüm tek kişi ben değildim.
"Akça?" Tanıdık ses girdiğim girdaptan beni çekmişti. Yavaşça Selin'e döndüm. "Antrenmana gelmiyordun. Yüzünü gören cennetlik." dedi gülerek. Ona son günlerde bir ruh gibi olduğumu söyleyemedim. Yalnızca önüme döndüm. Hayretle yüzüme baktıktan sonra sorusunu cevapsız bıraktığım için sitem ederek gitti Selin. Benim ise gözlerim yarışa saniyeler kaldığını gösteren yelkovanda takılı kaldı. Zamanın duruşuna şahitlik ettim.
Hoparlörden bir kadın, yarışan genci tebrik etti, ardından "Akça Aksel." sesi yükseldi.
Bu kirli camın ardındaki kaderime boyun eğdim. Şimdi geçmişe gitsem, olacakları bilsemde değiştirmezdim. Yeniden birlerini suçlamak, en sonunda suçlu kimseyi bulamayıp tüm hatayı omuzlarıma sırtlamak istemezdim.
Yavaşça kalktım. Son kez pencereye baktım. Hoşça kal camın diğer tarafındaki ben. Bu, yolculuğumun son durağı. Balerinlik artık yalnızca aktivite olarak yapabileceğim bir şeydi.
Görüntüm yavaşça silikleşmeye başladı. Moru çok severdi ama bu sefer griye boyandı.
Derin nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Bale ayakkabılarımın kurdelesini bağlayıp sahneye çıktım. Ortada durduğumda karanlık etrafa kucak açtı, yalnızca büyük bir dairenin yaydığı ışığın içinde ben gözüktüm. Bakışlarım başlamadan önce seyircilere kaydı. Bora ve Gece beni en net görebilecekleri noktadaydı. Ona baktığımı fark eden Gece el salladı. Gülümsedim. Tam odağımı Bora'ya çevirecekken yoğun bir bakış dikkatimi çekti. Benden önce babamı gören içimdeki kız başımın belada olduğunu anlayıp kaçmıştı bile. Suratında gördüğüm sırıtışta bunu destekliyordu.
Bora'ya döndüm korkuyla. Biçimli kaşlarının nasıl çatıldığını karanlıkta dahi görebildim. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Babamı bilmediği için tahmin etmesi imkansızdı.
Gösterim başladığında parmak ucunda yükseldim ve o an babamın sırıtışının sebebini anlamıştım. Parmak uçlarıma batan cam parçalarının bıraktığı sızı yavaşça artmaya başlarken nefretle ona baktım. Babam her seferinde 'Daha kötüsünü yapmaz' dediğim her şeyin ardından daha kötüsü ile karşıma çıkıyordu.
Bacaklarım titresede parmak ucunda durdum. Diğer ayağımı diz kapağımın yanına koyarak dönmeye başladım. Tüm ağırlığım bir tarafta olduğu için keskin cam parçaları daha çok batıyor; başımın dönmesine neden oluyordu. Demek ki bu gün uyanınca mezarlıktan kalkmış gibi hissedişim, peşimi bırakmayan yoğun duygular olacakları hissettiğim içindi.
Acıyı yok saymak için nefesimi tuttum. Kanın tenimde yol aldığını hissettim. Büyük ihtimal pabuçlarımda kan gören seyirci tırnağımın düştüğünü sanıyordu; oysaki ayağım kesiklerle doluydu. Baştan aşağı beni hayranlıkla izleyen Gece ellerini çenesinin altında birleştirdi. Bora'nın bakışlarıysa dönerken kaldırdığım ayağımdaydı.
Gösteriyi nasıl bitirdiğimden dahi emin değildim. Duyduğum tek şey büyük bir alkıştı ama eğitmenim gösteriden memnun değildi. Onu göz ardı edip titreyen bacaklarla içeri girdim. Arkamdan "İlk on üçe girersen şanslısın." diye bağırdı. Oysaki yarışmada katılımcı sayısı on dörttü.
Zar zor soyunma odasına attım kendimi. Ayakkabılarımın kurdelesini çözdüm, dikkatlice çıkardım. Uç kısmındaki pamuğun içinde olduğu için cam parçalarını ilk giydiğimde hissetmemiştim. Ayakkabıları kenara koyup ayaklarıma baktım. Büyük ihtimal antrenörüm bu halimi görse, birincinin elinden kupayı alıp bana verirdi.
"Akça abla!"
Gece'nin sesini duyduğumda odaya girmeden önce ayakkabıları oturduğum bankın altına atıp ayaklarımı da altına sakladım. Gece içeri girdiğinde gözleri ışıl ışıldı. Abisinin elini tutuyordu.
"Kuğu gibiydin! Hem güzel hem zarif!"
Heyecanı karşısında gülümsedim. "Beğendin mi?"
Başını aşağı yukarı salladı. "Ama parmak ucunda durmak gerçekten zormuş. Tırnağın düştü diye mi o kadar kanadı ayağın?"
Şok, beynime çarpıp vücuduma ulaştı. Kahretsin, görmüşlerdi! Bu durum hakkında ne söylenir bilemedim. Ellerimi kenetleyip parmaklarımla oynamaya başladığımda Bora yardımıma koşmuştu. Telefonu ve kulaklığını çıkarıp ona verdi.
"Hadi bakalım. Sen biraz bale videosu izle." dedi.
"Tamam. Anladım." dedi Gece genç bir kız gibi. "Siz yetişkinlerin özel konuşması lazım."
Büyümüşte küçülmüş, dedikleri tam olarak Gece'ydi sanırım. Kulaklığı takıp karşımdaki banka oturduğunda Bora'da tam yanıma oturdu. Bakışları açıklama yapmamı istiyor gibiydi.
"Tırnağın düşmedi, değil mi?" diye sordu. Gözleri hafif kısıldı sanki halime üzülmüş gibiydi.
"Sana düşmanlarımın yanımda olduğunu söylemiştim." dedim, ayağımdaki kesikler uyuşmaya başlıyordu. Acilen cam parçalarını çıkarmam lazımdı.
"Bana, kilitli bir kutu olduğunu da söyledin." dedi.
"Öğrenmek için kıracak mısın?" diye sorduğumda başını iki yana salladı.
"Hayır. Anahtarı bulacağım."
Sanki bir sihir kalbime dokundu. Ayağa kalkıp tam önümde durdu. Beklemediğim bir anda beni ayağa kaldırıp sırtına aldı. Ellerini kalçanın altına koyduğunda çığlık attım.
"Ne yapıyorsun?"
"Hastaneye gidiyoruz."
"Gerek yok." dedimtiraz ederek. "Ayrıca yarış bitene kadar beklemeliyim."
"Siktir et." dedi yapmacık bir öfkeyle. "Ben senin istediğini yaptım. Artık beni dinlemelisin."
Aşağı doğru kaydığımda beni ittirip yukarı çıkardı. "Kalçama dokunma, pis sapık!" diye çemkirdim.
Alayla güldü. "Senden daha çok dikkatimi çeken vücutlar var."
Sinirle soludum. Bir çizgi film karakteri olsaydım kulağımdan duman çıkardı.
"Bir, iki, üç." dedi birden Gece. Ardından telefondan fotoğraf çektiğini belli eden ses geldi. Gülerek ekranı bize gösterdi. Bora ve benim şaşkın gözlerimiz komik duruyordu.
"Gece. Seni yaramaz." dedi fısıldayarak. Tam o anda odanın kapısı açıldı. İçeri, dans konusunda bana en yakın olan rakibim Banu girdi. Bakışları öfke doluydu.
"Boktan gösterine rağmen ikinci oldun." dedi nefretle. Dudaklarımı büzdüm. Vay be. Sonuncu olmayı bekliyordum.
Gülümsedim. "Desene, boktan gösterimle senden daha iyi bir başarı elde etmişim. En büyük rakibim sen değilmişsin demekki." Bora'ya seslendim. "Gidelim, bay aptal."
"Nereye?" diye sordu, güldüğünü ses tonundan anlamıştım. Sanırım o da kız kavgalarını seven erkeklerdendi.
"Nereye istersen. Yeterki hemen çık."
Başını salladığında bir elini kalçamdan çekip Gece'nin elini tuttu. Sokakta enteresan bir aile tablosu gibi duruyorduk. Kıskandım. İlk defa kendimi kıskandım çünkü ileride bugünleri özleyeceğimi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR MELEK
Teen Fiction❛Ben Akça Aksel. Ağça Aksel sanıldığım için kaçırıldım.❜ ⇝ "... Hala benim meleğimsin." Burukça gülümsedim. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı. Boğazını temizleyip dudaklarıma baktı. Ben tepki veremeden yüzümü tuttu ve bana yaklaştı. D...