27."Bıçak"

7.8K 336 13
                                    

Küçüktüm. Bir keresinde babam kıymetimi anlar düşüncesine kapılıp evden kaçmış, iki gün boyunca karanlık sokaklarda hayata tutunmak için çabalamıştım. Her ne kadar beni aradığına dair bir haber duymamış olsam da bir umut onu bekliyordum, ta ki sokakta beni görünce bir hiçmişim gibi davranana kadar. O gün benim umudum ölmüştü. O gün kalbimde biriktirdiğim mutluluk sönmüştü. Gönlünde, bana karşı ufacık bir sevgi dahi olmadığını anlamıştım. O gün benim çocukluğum yok olmuştu.

Şimdi gençliğim kayboluyordu.

Sessizce tavana bakıp yutkundum. Uzaktan beni izleyen Agah uyarı dolu sesle "Göz yaşlarını sakla." dedi. "İleride çok ihtiyacın olacak. Bunu sana söyleyen olmadı mı?"

Gözlerimi beyaz ışıktan çekmeden konuştum: "Aynısı senin içinde geçerli, Agah." Kaşlarını çattığını hissettim. Gülerek başımı yan çevirdim ve ona baktım. "Babam kendi götünü kurtarmak için eşini uzak bir ülkeye yollamış, kendi kızını para karşılığı sana satmış biri. Bu yolda ilk bırakacağı kişi sensin."

Korku dolu halini görünce kahkaha attım. Babam beklemediğim bir anda dibimde biterek elini saçıma daldırıp geriye yasladığım başımı kaldırdı, çenemi tutup sıktı. Kanın tadını hissettim. Uzun tırnakları yüzümü çizip küçük izler bıraktı.

"Hayal dünyasında yaşıyorsun." dedi ama gözlerindeki öfkeye bakılırsa söylediklerim kesinlikle doğruydu. "Buraya seni, dinlemek için getirmedim." Elini çekti, pantolonunun cebine uzandı ve bana ait olan telefonu çıkardı. "Bora'yı arayacağım. Onu ne diye kaydettin?"

Ne amaçlıyor bilmiyorum ancak umurumda değildi.

"Aptal." dedim, sözlerim biter bitmez yanağıma attığı tokat sesi depoda yankılandı. Parmak izlerinin çıktığına emin olduğum tenim uyuşurken onu şaşırtarak kahkahalarla güldüm. Tükürür gibi konuşup "Onu öyle kaydettim." dedim. "Seni aptal!"

Son vurgumun ona olduğunu anladı ama bu sefer bir tepki vermedi. Yalnızca rehberimi karıştırırken bakışlarını bir süre bana kaldırdı. "Eğer bir daha beni sinir edersen tanıdığın herkes ölür." dedi uyarı dolu sesle ama ben yine de güldüm.

"Oh be!" dedim alayla. Ağzımdaki kan dudağımın kenarından süzülüp çenemin altına doğru yol aldı. "Tanıdığım herkes ölecekse dünya bir pislikten," çenemin ucuyla onu işaret ettim. "senden kurtulur."

Elini kaldırdı, devamını hissedemedim. Yanağımda diğerini takip eden bir başka uyuşukluk vardı, parmaklarının değdiği yerler yanıyordu. Ağzımın içinde metalik tat yayıldı. Kanı üzerine tükürdüm. Beyaz gömleğinde beliren kırmızı lekeye baktıktan sonra sinirle soludu.

"Seni öldürmek benim için kolay yol olur. Sana yalnızca ölene kadar acı çektireceğim." dedi. Anlaşılan gerçekleri duymak işine gelmemişti.

Sonunda aradığı numarayı bulup tıkladı, telefonu hoparlöre alıp bana doğru tuttu. Telefonun çalış sesi işkence gibi geldi. Saate baktığımda gece yarısını geçtiğini gördüm. Acaba uyuyor muydu, yoksa kendini mi suçluyordu? Peki, Gece iyi miydi?

"Efendim?"

Sesini duyunca nedendir bilinmez, içim cız etti. Gözlerimin dolmasına bir anlam veremedim. Ölümden korkmuyordum, öyleyse neden kalbimde bir sızı hakimiyet kurmuştu?

Sesi uykulu değil, yorgundu. Sanki hiç dinlenmemiş, hiç rahat nefes almamış gibiydi. Telefonu açarken ekrana bakmadığına emindim. Bu yüzden sakince "Bora, benim." dedim.

Duyduğum hışırtıdan hareket ettiğini anladım. "Akça? Sen iyi misin? Neredesin? Söyle, hemen geleyim."

Babama baktım, karşımda adeta sinirli bir boğa var gibiydi. Bakışları beni tehdit ediyordu ama ne için? "İyiyim." dedim yutkunarak. "Gece nasıl?"

"İyi. İyi o çok- Allah kahretsin!" dedi birden. Kendine kızıyor gibiydi. "O an sizinle hareket etmeliydim. Neden sizi bırakıp gittim ki?"

"Bora. Kendini suçlama lütfen." Bir sızı kalbime vurdu. Gözlerim yanmaya başladığında tenimi kavuran göz yaşlarım bir bir döküldü. "Senin hiçbir suçun yok. Bu kaçırılmanın Gece'nin kaçırıldığı günlede alakası yok." Babama baktım. "Bir şerefsiz yalnızca artık bunu alışkanlık haline getirmiş."

Tekrar aynı uyuşukluk. Telefonun ardından "Seni doğduğuna pişman edeceğim, piç!" diye bağırıyordu Bora.

Karşılık olarak güldü babam. "Tek pişmanlığım bu kız yalnızca bir hücreyken hayatını sonlandırmamak."

Kendinizi benim yerime koydunuz mu? Bu cümle acıttı mı canınızı? Ben o kadar alışmıştım ki bu cümle yalnızca beni güldürdü.

"Şerefsiz o senin kızın!" Bora adeta gürlüyordu ancak boş duvara konuşsa o bile dile gelip özür dilerdi. Biz kızlar kaba adamlara 'odun' derdik. Odunun yontulması ile yaratılan Pinokyo bile duygularını keşfederken babamın kalbinde yalnızca intikama yer vardı.

"Kızım olması umurumda değil. Sen yalnızca talimatlarıma uy." dedi soğuk sesle. "Elinde, polise verdiğin an hayatımı karartacak belgeler var. Onları bana ver. Reddetme gibi bir hakkın yok."

"Sakın verme!" diye bağırdığımda babam cevabı beklemeden telefonu duvara atıp parçaladı. Sesten dolayı gözlerimi sıkıca kapatıp hızlıca açtım.

"Şunu derhal yok edin!" dedi.

Adamları itaatkar bir şekilde telefonuma ilerlediğinde göz ucuyla Agah'ın cebinde gördüğüm telefona bakıp sinsice sırıttım. Belgeleri umarım vermezdi. Gizem çoktan ağlamaya başladığı için tek umudum Uğur'du. Umarım Agah'tan bahsederdi Bora'ya. Yoksa işler çığırından çıkabilirdi.

Agah ona baktığımı fark edince yüzünü 'Ne var?' der gibi salladı. Kanlı dişlerimle gülümseyip göz kırptım ve önüme dönüp babama baktım. Bir sandalye çekip karşıma geçti. Cebinden çıkardığı şeyin ne olduğunu tam anlayamadım. Olacakları anlayan titrek ışık metalin üzerine çarptığında bıçak olduğunu anlayıp yutkundum. Nefes alışım sıklaştı.

"Seninle ufak bir oyun oynayalım." dedi, sandalyede bana uzanıp bıçağın keskin olmayan kısmını yüzüme sürttüğünde soğukluk karşısında irkildim. "Biliyor musun? Beni sevip sevmemen hiçbir zaman umrumda olmadı. Yalnızca seni yok etmek istedim."

Güldüm. "Beni sevmiyorsan bu benim sorunum değil. Ama biliyor musun, beni yok etme fikri güzel."

Bıçağı çevirdi, keskin kısmını yüzüme sürtüp canımın acımasına neden oldu ama yüzüm son derece donuktu. "Benim fikirlerim hep güzeldir." dedi ve alayla ekledi: "Canım kızım."

Bıçağı çenemin altından sürükleyip omzuma kadar indirdiğinde nefes alamadım. Ensemden dolayı yeterince kan kaybetmiştim zaten. Artık başım fazlasıyla dönüyordu. Sanki yer ve tavan yukarı aşağı hareket ediyor, tepemdeki ışık yana savruluyordu.

Saçlarımı omuz hizamdan kavradı babam. "Merak etme, kızım. Sana bir iyilik yapacağım ve herkesi senin ardından yanına yollayacağım." dedi ve saçlarımı tuttuğu kısımdan bıçakla kesti.

GÜNAHKAR MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin