29."Pişmanlık"

8.6K 407 47
                                    

On beş bin okunma olmuşş. Okuyan, oy veren, yorum atan herkese teşekkür ederim :)

  Keyifli okumalar...

Hayat, harabelerden oluşuyordu ve bu dünya başına gelen her şeyi hak ediyordu. Burası mutlulukla yağmurun altında ıslanmak için fazla acımasızdı, insanlar ise eğlenmek için fazla günahkardı. Kiminin hayallerinden başka hiçbir şeyi yoktu, kimi ise bulduğu boş bir limana sığınıp onu kurtaracak geminin gelmesini bekliyordu.

  Ben, hayallere sığınmak yerine limanda beklemeyi seçtim. Sonsuza kadar süren bir bekleyişe gözümü kırpmadan gitmiştim. Eskiyi hatırlamak canımı yakıyordu, geçmişimde dizlerim hiç kabuk bağlayamadan sürekli kanardı. Fiziksel olarak ağır değildi, geçiyordu ama ruhsal olarak acının ağırlığı tam kalbime oturmuştu. Bir köşede öylece durmuş kurtulmayı bekliyordum. Yanımdan geçen insanlar vardı evet, ama yalnızca geçiyordu. Ne hissettiğime bakmıyordu kimse, küçük bir çocuğun neden hıçkıra hıçkıra ağladığını düşünmüyorlardı.

  Gözlerimin şahit olduğu her şey, zamanla kalbime düşüp yayılan siyah mürekkebe dönüştü. Acı, evim olduğunu düşündüğüm kırık dökük binaya doğru yavaş adımlarla yürürken damarlarımda zonkluyordu. Soğuk, derime işlemişti. Ellerimi bedenime siper ettim. Saçlarım rüzgar sayesinde yanağıma çarpıyordu. Gökyüzünü kaplayan bulutların yalnızlığı içimi paramparça etti. Oysa herkes en güzel yazıları yağmura yazardı, bulutun hiçbir önemi yok muydu?

  Nefesimi tuttum, acı bedenimi kucakladı. Sonra bir bulut yaklaştı yanıma. Rüzgar kulağıma fısıldadı. "Nefes al." dedi. "Nefes al, ölü kız."

  Siyah bir girdap belirdi yanımda, rengi yavaşça açılıp griye dönerken içine çekildiğimi hissettim. Çığlık atmadım, yalnızca kendimi boşluğa bıraktım ve sonunda ağırlığın oturduğu göz kapaklarımı yavaşça araladım.

  Bembeyaz bir odanın serinliği karşıladı beni. Nerede olduğumu anlamak için doğrulmaya çalıştığımda, ağrı beni omzumdan ittirip kalkmama izin vermedi. Aynı pozisyonda durdum, vücudum beni dinlemiyordu. Parmaklarımı dahi kıpırdatamadım. Aldığım nefes soluk borumu kesip dikiyor gibiydi. Başımı hareket ettirmeden etrafa bakmaya çalıştım. Hemen sağ tarafımdaki koltukta Uğur ve Gizem uyuyordu. Onlara seslenmek istedim ama kuruyan boğazımdan dolayı sesim fısıltıdan ibaretti.

"Uğur. Gizem." Yalnızca dokuz harften oluşan iki kelime bile eklemlerimin yeniden sızlaması için yeterliydi. Gözlerimi sıkıca kapatıp acıya mağlup olmamaya çalıştım ve yeniden açıp tekrar seslendim: "Gizem. Uğur."

  Zor duyuluyordu ama ikisininde gözlerini açması için yetmişti. Kollarını iki yana açıp gerindi Uğur, gözlerini kamaştırdı. Bana baktığında çocuksu hali yok oldu, birden ciddileşti. Dudaklarında rahatlamanın verdiği mutluluğu gördüm. Gizem ise sevinçle ayağa fırlamış, mutluluk göz yaşlarını siliyordu.

"Atlatacağını biliyordum." dedi Uğur. Yanıma geldi, sanki kırılgan bir bebekmişim gibi elimi nazikçe tuttuğunda Gizem'de diğer yanıma geçip elimi tuttu.

"Sonunda açtın gözlerini." dedi gözyaşları arasında. "Çok güçlü birisin sen, Akça. Bu işkenceyi başkası yaşasa..." Sustu Gizem, gözlerinin nasıl şiştiğini görünce ben uyurken ağladığını anladım. Ortamı yumuşatmak adına zorla gülümsedim.

"Sende Gizem. Sende çok güçlüsün." deyip Uğur'a baktım. "Sende sandığımdan daha cesaretlisin. Silahın önüne nasıl-"

  Vücudundan bir ürperti geçti, hızlıca elini kaldırdı. "Allah aşkına o nesnenin ismini ağzına dahi alma." dedi. "Bir dahakine oyuncağını dahi doğrultsalar önüne geçmem. Ona göre dikkatli ol."

GÜNAHKAR MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin