Abisi eve girdiği andan itibaren yalan söylediğinin farkındaydı Cemre'nin. Bunun için onu güzelce azarlamıştı da fakat bilse ki gerçek çok daha can yakıcı..
Emre, duyguları anlayamıyordu. Ona göre oldukça da az duygu vardı zira fakat Cemre ona, onun sandığından daha fazla duygu olduğunu anlatmak için bir pano satın almıştı. Duygulanımları gösteren suratların bulunduğu afiş büyüklüğünde bir panoydu. Emre de ezberlediği kadarıyla biliyordu duyguları.
Eğer dudakların yukarıya doğru kıvrıksa mutluydu ona göre. Bu yüzden Cemre taklit etmeyi öğrenmişti. Mutsuz olsa bile dudaklarını kıvırıyor ve mutluluğu taklit ediyordu. Böylece Emre onu mutlu sanıyor ve üzülmüyordu.
"Abim,"dedi karşısında makarnasını çatala dolayan genç adama gülümseyerek. Mutlu değildi, kesinlikle değildi fakat dudakları gülüyordu işte. Bu kadar basitti." Nasıl geçti dün, bensiz?"
"Merak ettim," dedi Emre başını kaldırmadan. İnsanlarla ki bu insan Cemre bile olsa göz göze gelmeyi sevmiyordu. "Bütün gece bekledim, seni aradım."
Cemre uyduracak bir yalan daha aradı fakat o sırada Emre yeniden konuştu. "Bırakma," dedi üzgünce. "Bir daha beni yalnız bırakma."
Cemre zorlukla yutkunup, gözleri dolmasın diye boş boş bakındı. Aklındakiyle kalbindeki öyle bir çelişiyordu ki Cemre bu savaşta yok olacağını hissediyordu.
Şuan olsa gider doğruları anlatırdı bir bir. Daha önce hiç bilmediği ortamlara mı girmiş, hayal bile edemeyeceği durumlara mı düşmüş, umrunda olmazdı. Vicdanı birazcık huzura kavuşaçaksa gerçekten önemi olmazdı.
Ama, lanet olsun ki, Korkut'un tehditine kalmadan daha o da biliyordu ki abisi o olmadan markete bile gitmemişti. Cemre olmadığında ne yapardı bilmiyordu.
Cemre bu konuda da suçluydu. Onu bir birey olarak eğitmekte eksik kalmıştı. Çünkü sürekli çalışması ve daha çok çalışması gerekiyordu. Cemre bu kalabalıkta kendiyle bile başbaşa kalmıyordu ki, Emre ile özel olarak ilgilensin. Ve öte yandan özel eğitim kursları vardı elbet.
Bir kaç sene ücretsiz olanlardan birine devam etmişti Emre. Fakat Cemre onun her zamankinden daha savunmacı, çekingen ve Korkulu olduğunu fark ettiğinde bir şeylerin ters gittiğini de anlamıştı. Her türlü şiddete maruz kalıyordu orda abisi, bunu da önce vücudundaki yaraları sonra ise ruhundaki yaraları gördüğünde anlamıştı.
Eğer sahipsiz iki çocuksanız, iğrenç insanlar için malzeme demektiniz. Eğer, arkanızda duracak biri yoksa iğrenç insanlar kanın kokusu alan vampirler gibi başınıza üşüşürdü.
O günden sonra Cemre, bir de özel eğitim parası için çalışmıştı ama yetmiyordu. Sadece Emre'yi yalnız kalmasın ve sıkılmasın diye çok istediği resim kursuna gönderebilmişti.
Çok da iyi bir kurstu fiyatına göre.. Ama tabii Korkut'un birazcık yardımıyla daha az ücret ödediğini bilse, muhtemelen yine deliye dönerdi.
"Emre," dedi dalgınca "Sen benim her şeyimsin."
Emre kafasını kaldırıp kardeşine baktı. Başını önüne eğmişti. Az önce kıvrık olan dudakları şimdi düz bir çizgi halindeydi. Başını çevirip yandaki panoya baktı, hangi yüz ifadesi olduğunu anlamak için. Üzgün?
"Cemre üzgün?"dedi sorar gibi." Cemre de Emre'nin her şeyi. Neden üzgün? "
Cemre göz pınarlarına dolan gözyaşlarını zorla ittirip dolu dolu olmuş gözlerine rağmen kocaman gülümsedi yalandan. Emre için en iyisini yapamıyor olmak, onun için yetersiz olmak berbat hissettiriyordu.
Oturduğu yerden kalkıp abisine sarıldı." Sen benim bu dünyadaki tek varlığımsın."desi fısıltıyla." Bu dünyadaki en sevdiğimsin. Sen de beni seviyorsun değil mi? "
Emre onun kollarına zayıfça elleriyle tutunmuştu. Cemre onun sarılmaktan da pek fazla hoşlanmadığını biliyordu. Sarılan kişi Cemre olsa bile yaşadıklarından sonra hala tehdit altında hissediyordu biri ona yaklaştığında.
***
Cemre abisini kursa bıraktıktan hemen sonra iki gündür aksattığı işlerine doğru yola koyuldu. Haftanın iki günü bir kafede garsonluk yapıyor, üç günü kuru temizlemede çalışıyor ve hafta sonları ise özel davetler olursa eğer garsonluk yapmaya devam ediyordu. Haşatı çıkana kadar çalışmak bildiği tek şeydi.
Bazı işler o kadar ağır oluyordu ki eskiden Cemre nerde yatıp nerde kalktığını bile bilmezdi. Fakat artık o kadar ağır çalışmıyormuş gibiydi. Tuhaf bir şekilde patronları nazikti. Özel durumlarda izin alırken bile zorlanmıyordu. Oysaki çoğu patronu onun işe ihtiyacı olduğunu anladığı andan itibaren sömürmeye odaklı olurdu.
Bugün çamaşırhane günüydü. Dükkanı açmış ve kıyafetleri paketlemeye başlamıştı bile. Kulağında kulaklıkları rahat rahat çalışıyordu. Bu saatlerde pek fazla gelen olmayacağını bilerek yavaş davranıyordu. Patronu da zaten kasadaydı. Ay sonu olduğundan hesap yapıyor olmalıydı.
Kıyafetleri askılarken patronun adını seslendiği duyduğunda kulaklığını aceleyle çıkarıp dalgınlığından sıyrıldı.
"Buyrun," dedi nazikçe.
Patronu olan yaşlı kadın başıyla bir yeri işaret ederek "Beyefendiyle ilgilenir misin?" demişti.
Cemre bakışlarını kadının işaret ettiği yere çevirirken "Tabii.." diyordu ki gördüğü yüzle birlikte kelimeleri boğazına dizilivermişti. Bedeni kaskatı kesildi anında.
Uzun uzun kabuslarına konuk ettiği yeni yabancılardan, en korktuğu kişi karşısında dikilmiş ona bakıyorken Cemre ağlak bir ifadeyle ve panikle soluklandı.
Kalakalmıştı fakat yine elleri titremeye başlamıştı. Kalbi korkuyla ve acıyla kasılıyordu göğüs kafesinin içerisinde. Cemre zamanın ağırlaşmış olduğunu hissediyordu karşısındaki adama bakarken.
Arkasını dönüp kaçmak istedi. Ve o anda aklına ilk gelen kişinin Korkut olması Cemre'yi ağlatacaktı neredeyse.
Denize düşen yılana sarılır misali.
Adam çocuğun konuşmayacağını ve hatta kaçıp gitmek üzere olduğu anladığında herhangi bir fonksiyon göstermeyen çocuğa boş boş bakmayı kesip ona doğru adımladı.
Cemre çığlık çığlığa kaçmak istiyordu fakat bedenine söz geçiremiyordu o an. Adam kolunu yakalayıp yaşlı patrona, "Kuru temizleme kıyafetlerimi almaya gelmiştim." diyerek yalandan gülümsemişti. "Bana gösterin Cemre Bey." diyerek çocuğu gözden uzaklaştırmak için çekelemeyi de ihmal etmemişti bunun üzerine.
Nihayet patronun bakış açısından uzaklaşıp çamaşırhane kısmına girdiklerinde kal gelmiş gibi kaskatı kesilmiş olan çocuğu bıraktı ve karşısına dikildi Azrail gibi.
Hayır, daha çok zebani gibi.
Cemre, adamın acılı, kızarmış ve yorgun gözlerine bakarken yutkundu sertçe.
"Sen," diye kekeledi zar zor bulduğu kelimeleriyle. "S-sen o.. O adamsın."
"Evet, Başkomiser Tekin YEK." dedi adam düz bakışlarıyla Cemre'yi soyar gibi derin derin bakarken.
"N-ne isti.. İstiyorsunuz?" diye sordu yeniden kekeleyerek.
"Gerçekleri." dedi adam üzerine yürüyerek. "Yalnızca gerçekleri istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLECHAZO - GAY
Teen FictionKorkut, adı gibi bir adamdı. Nitekim insanlar isimlerinin anlamlarını karakterine yansıtılardı. Böyle söylemişti Cemre'nin annesi. Cemre'nin adını da annesi koymuştu. O daha doğmadan, hatta cinsiyeti bile beli değilken.. Yüksek ihtimalle kız olur sa...