Köprü

1.7K 140 1
                                    

Cemre, çocuk olmaya vakit bulamadığından erken büyümüş fakat içindeki çocuğu öldürmemiş bir ruhtu. Başetmek zorunda kaldığı binlerce zorlukla tek başına mücadele edebilirdi görüntüde fakat içindeki çocuk kalmış ruh her zaman ona ters düşmekteydi.

Bazen bu sebepten yükler omuzlarına ağır geliyor ve Cemre altında ezildiğini hissediyordu.

Karşısındaki adam ona dik dik bakarken öylece beklemek bile zor geliyordu. Hem delicesine, yanlış bir şey yapmaktan korkuyor hem de ne yaparsa yapsın şuan her şeyin zaten büyük bir yanlış içerisinde olduğunu düşünüyordu.

Cemre daha ilk andan yapmıştı en büyük yanlışı ki, 112'yi aramayarak.

Şimdi bu adamın gözlerine baka baka nasıl yalan söyleyecekti? Kaldı ki o yalan bile söyleyemiyordu.

"B-ben anlamıyorum sizi." diye kekeledi dakikalar sonra.

İstiyordu şuan şu dakika biri onu bu andan çekip çıkarsın. Öyle ki, kendini öldürme fikri bile çok basit geliyordu. Küçük yumruklarını sıkıştırıp güçlü durmaya çalışıyordu fakat onu aşağı çeken bir şeyler varken, zordu.

"Anlıyorsun Cemre," dedi adam üzerine yürüyerek aralarında kısacık, ufacık bir mesafe kalmıştı. Cemre'ye alan bile tanımıyordu ki. Acılı, deli bir adamın bakışlarıyla gözlerini Cemre'nin yeşillerine dikmiş yardım dileniyordu adeta. Hayır, dilenmiyordu . Daha çok baskı kuruyor gibiydi. "İfadelerinizde zırvaladığınız tüm o şeyleri biliyorum. Ama ben gerçeği istiyorum." dedi.

"H-hayır ben.. Ben.."

"Cemre yapma," dedi adam sabrının son demlerindeymiş gibi. Ve sürekli Cemre diye hitap ediyordu. Sanki Cemre'nin kim olduğunu bilir, tanır gibi, samimi. "Bana gerçekleri söyle. O adam yaptı biliyorum, Senin hiçbir suçun yok. Fakat bana doğruları söylemelisin ki hem sana yardım edeyim."

Belki bir kurtarıcı gelmemişti o an fakat Cemre'nin telefonu gergin ortama adeta ilahi bir ses gibi doluverdi. Şayet bir kaç kelime daha duysa adamın dudaklarından, biz yaptık, diye hıçkıracaktı. Ayaklarına kapanıp af dileyecekti.

Elini cebine atıp titrek parmaklarıyla sıkıca kavradığı telefonu kimin aradığına dahi bakmadan hızlıca cevapladı ve önündeki adamın ters bakışlarını göz ardı ederek uzaklaştı bir kaç adım.

"E-efendim." dedi telefondaki arayan her kimse.

"Neden kekeliyorsun?" diye direkt sorgular bir biçimde telefon karşılayacak tek bir kişi vardı Cemre'nin hayatında. Korkut..

"H-hiç," dedi yine kekeleyen diline lanet ederek. Her yalan söylediğinde kekelemeyi bırakabilseydi keşke.

"Cemre yalan söyleme." dedi Korkut sinirlendiğini apaçık belli eden sesiyle. "Ne oldu, anlat."

Cemre pür dikkat onu gözetleyen diğer adama baktı göz ucuyla. Ne tarafa giderse gitsin her yol bataklığa çıkıyordu ve Cemre kendisi dışında herkesi düşünmek zorundaydı. Sadece basit bir köprüydü Cemre. Ayakları çamura saplanmış, derme çatma bir köprü gibi hissediyordu. Daha önce bir köprü gibi hissetmek ne demek hiç düşünmemişti.

"Neden aradın?" diye sordu cevaplamayarak.

"Oraya geliyorum." diyerek yüzüne kapatılan telefon ile Cemre kaşlarını çattı o andan sıyrılarak. Daha nerde olduğunu bilmeden..

Oraya gelmek..

"Buraya geliyormuş." diye mırıldandı, kendi de şaşkındı.

Yönünü Tekin Komiser denen adama çevirip ağlak bir bakış attı istemsizce. Çok şey söylemek istiyordu. Üzerime gelme, yapamam, çok pişmanım, uyuyamıyorum.. Bir çok, çok daha fazla şey sıralayabilirdi.

FLECHAZO - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin