Eve döndüklerinde neyseki Emre hala uyuyordu. Gittiklerini fark etmemişti bile. Bu iyiydi. Cemre en azından içlerinden biri rahatça uyuyabildiği için seviniyordu.
Bütün hayatını abisine adamış biri olarak en azından ona zarar gelmemesini sağladığı için memnundu. Bunu düşünerek yapmıyordu bile. Yani kendinden önce Emre'yi düşünmek eylemini.. Bu Cemre için olağan olandı. Bu şekilde hayatı kaçırdığını fark etmiyordu bile. Annesi, Emre'yi Cemre'ye emanet etmişti ve ona güvenmişti. Bu yüzden hakkını vermeliydi. Bir süre sonra da buna kapılmıştı zaten.
Daha ufacıkken ona zorbalık edenlere diklenir, çoğu zaman onun için dayak yerdi. Ya da Emre'nin yemek yiyip yemediğini düşünürdü. Korkup kormadığını..
Evde Emre'nin sevdiği yemekler pişerdi. Annesi onları Emre'nin sevdiği yerlere götürürdü. Bunlar genelde sessiz sakin yerler olurdu ve Cemre bundan nefret ettiğini hatırlıyordu. O, insanları severdi. Oyun arkadaşlarını, koşuşturmacayı ve kalabalığı..
Bunun ne zaman tersine döndüğünü bilmiyordu. Fakat içten içe bazen annesine de kin duyardı küçükken. Küçük kalbindeki o iğrenç duyguyu nafile bir çabayla sökmeye çalışır ama bazen yapamazdı çünkü o daha çocuktu. Ona önemsiz hissettirdiği için, onu görmezden geldiği için küçük kalbi habis duyguyla dolar ve kırılırdı.
Şimdiyse bunu kendine Cemre yapıyordu.
Korkut ise, Cemre'nin yıllarca kapatmaya çalıştığı o yanına bir darbeydi sanki. Cemre istemiyordu. Eğer o boşluktan çıkarsa yeniden o kötülük dolu çocuk olurdu. Belki isyan dolardı içi. Yaşamak zorunda bırakılmış hissetmek istemiyordu.
Bu düşünceler aklının bir köşesine sığındığı için bile kendini iğrenç hissediyordu. Kötü biri olduğu için. Kalbinde böyle bir kötülüğe yer verdiği için..
"Uyumamışsın." diyerek düşüncelerinin arasına sızan adam, aslında bu düşüncelerin sakladıkları yerden çıkmasına sebep olan kişiydi.
Cemre, elinde unuttuğu soğumuş kahve Korkut tarafından alındığında ve yerine yeni bir bardak kahve konulduğunda boş gözlerle izledi.
" Sağ ol." dedi düşünmeden.
"Rica ederim." diye cevapladı dudaklarında belli belirsiz bir kıvrılmayla yanına çökerken Korkut. Şimdi ikisi de bahçe salıncağında dip dibe oturuyorlardı. Korkut, soğuğun dahi farkında olmayan çocuğun omuzlarına bir battaniye sardı hemen.
"O adamı düşünmüyorsun değil mi?" dedi bu sırada yine ilk konuşan olarak Korkut.
Cemre dudaklarının alayla kırılmasına engel olamadı. Omuzlarında battaniyeyi düzeltti. Başını salıncağı arkasına yaslayıp yarım yamalak görünen yıldızları izlerken mırıldandı. "Onu, o kadını, o geceyi ve sonrasında olan her şeyi zihnimden atabilirsen belki düşünmeyi bırakırım." dedi. "Ama imkansız. Sanki ikimizin yerine de ben düşünüyorum gibi."
Korkut yine bu konu açıldığı ve bizzat kendisi açtığı için içten içe rahatsuz olarak yutkundu. Cemre'nin alaya bezenmiş suretinde yan profiline acıyla bakarken "Elimde olsa böyle mi davranırdım Cemre?" diye sorma gafletinde bulundu fakat Cemre onu tanımıyordu ki. Bunu hatırlatmak için hayıflanırcasına ekledi.
"Sen benim korkularımı anlamıyorsun." diye mırıldandı yenilmiş bir tonda.
Cemre etkilenmemişti. Alaycı tavrını koruyarak "Senin bir şeyden korktuğunu söylemen de kulağa baya komik geliyor." dedi. Doğrulup elindeki sıcak kahveden bir yudum aldı. Fakat termos bardak olduğunu hesaplayamadığı için ağzı yanmış ve refleksle inleyerek yanan dudaklarının acısının derdine düşmüştü aniden. "Ah, sıcakmış."
Eliyle dudaklarını nafile bir çabayla yelliyordu. Korkut ise onun ördek gibi dudaklarını uzatmış acılı haline hem içi gidiyor hem de gülmemek için kendini tutuyordu. Bir anda az önceki kasvetli diyalog bozulduğu için, memnuniyetini de gizleyemezdi.
"Bilseydim ılık yapardım." diye söylendi yarı güler bir şekilde.
"Yandım yandım." diyordu Cemre hala. Kaşlarını çatmış mutfağa gitmek için ayaklanacaktı ama Korkut onu tuttu.
"Soğuk zaten hava geçer birazdan. Gel bir bakayım." diyerek çenesinden tutup kendisine çevirdiği çocuğun pembe dudaklarına baktı. Yandığı için biraz kızarmış ve şişmişti.
İki kez dokunma lüksüne eriştiği yasaklı kırmızılıkları odağına aldığında istemsizce baş parmağıyla dudak çizgisine yaklaştı. Başta sadece ne kadar yandığını öğrenmek için yaklaşmıştı fakat şimdi düşünceleri o kadar da temiz değildi. Parmağının ucunda olan dolgun yumuşak dudaklar vardı ve Korkut neredeyse kapılıp kendi dudaklarıyla söndürecekti yangısını. Lakin parmağı bile sınır çizgisini geçmekten acizdi.
Cemre elleri arasında kıpırdanıp kendini geri çekene kadar uzun uzun hasretle dudakları izlediğinden habersizdi.
"Ben," dedi Korkut telaşla, farkında olmadan onu rahatsız ettiği için kendini toparlamaya çalışarak. Bakışlarını eğip kısık bir siktir çekti. "İyi geceler." diyerek açıklama yapmaktan vazgeçti ve gitmeye karar verdi. Kalbinin bu kadar hızlı gümbürdemesi doğru değildi. O on beş yaşında toy bir delikanlı değildi ki. Utanmasa ellerinin titrediğini gizleyemeyecekti.
İri cüssesini Cemre'den ayırıp ayaklandı ve bir kaç adım atmıştı ki Cemre'nin parmakları kendi parmaklarına tutunduğunda durmak zorunda kaldı.
"Korkut," dedi Cemre. Üzerindeki battaniyeyi silkip o da ayaklanmıştı şimdi. Ama devamında ne yapacağını bilmiyordu. Onu niye durdurmuştu, bilmiyordu. Sadece içinden geldiği gibi davranıyordu. Belki de içten içe ona yaptıkları için suçluluk duyuyordu. Kırıp dökmekten sıkılmıştı.
Zaten çok az zamanları kalmıştı. Korkut'un Cemre'yi yalnız dünyasına bırakması uzak değildi.
Korkut ona dönmediği için bir kaç adım atıp önüne geçti ve aralarındaki boy farkından dolayı alttan onun sıcak kahve gözlerine baktı. Erimiş çikolata gibiydi.
"Rahatsız olmadım." dedi. Çünkü olmamıştı. Bazen Korkut'u uzaklaştırmak için Cemre öyle kendini kaştırıyordu ki aslında istediği şeyleri istemiyormuş gibi davranabiliyordu. Ya da nefret ediyor taklidi üzerine zamk gibi yapıştığından kendini ifade edemiyordu.
"Hiçbir şey söylemedim." diye sakin bir sesle telkin etti karşısında süt dökmüş bir kedi gibi telaşlanan adamı.
Korkut kendisine afacan bir ifadeyle bakan yeşillerinin ormanında kaybolmak üzereydi bu sırada. Etrafına dolanan sinsi bir sarmaşık gibiydi bu çocuğun gözleri. Elini kolunu bağlıyordu. Beyni uyuşuyordu sanki.
Bu yüzden söylediklerini çözümlemesi biraz fazla süre aldı fakat anladığındaysa kaşları şaşkınlıkla havalandı ve afalladı.
"Cemre, şaka yapıyorsan sırası değil." dedi yine de sorgulayarak. "Seni öperim." Tehdit edermiş gibi tonlamıştı.
Cemre onun arsızca çat diye konuşmasıyla şokla gözlerini açtı ve hala tutmakta olduğu elini bırakıverdi. Ama itiraz etmedi. Hala alttan alttan yeşilleriyle onun sıcak kahvelerine bakıyordu.
"Şaka yapmam." dedi ve bu defa aniden bastıran utançla gözlerini çekmek zorunda kaldı. "Yalan söyleyemediğimi bilmiyor musun?"
Bunun tek bir anlamı vardı..
***
Cemre'nin kötü birisi olması hakkındaa ne düşünüyorsunuz merak ediyorum.
Siz onun yerinde olsanız nasıl düşünürdünüz?Cevaplarınızı okumaktan büyük keyif alacağım lütfen benimle paylaşın.
Öptüm herkesi muck, bir sonraki bölümde görüşürüz ballar ♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLECHAZO - GAY
Teen FictionKorkut, adı gibi bir adamdı. Nitekim insanlar isimlerinin anlamlarını karakterine yansıtılardı. Böyle söylemişti Cemre'nin annesi. Cemre'nin adını da annesi koymuştu. O daha doğmadan, hatta cinsiyeti bile beli değilken.. Yüksek ihtimalle kız olur sa...