Yaşamak İçin

602 52 4
                                    

Korkut hasta doğmuştu. Annesi küçükken bu hikayeyi ona sürekli anlatırdı ve nasıl mücadeleci bir bebek olduğunu, ona daha ufacıkken hayran kaldığını söyler ve Korkut'u deli gibi mutlu ederdi bu sözleriyle. Fakat Korkut'un hayatında yarım kalan bir şeyler vardı.

Küçükken atlattığı ağır hastalık ve ilaçların yan etkisi olarak bir böbreği diğerinden az çalışır olmuştu ve zamanla diğer böbreğine de nükseden bu hastalık onun lisenin başlarında diyaliz makinesine bağımlı olmasına sebep olmuştu.

Yaşıtları gibi top oynayamıyorum çünkü kolunda bir cihaz vardı. İstediği hiçbir şeyi istediği zaman yapamıyordu. Haftanın üç günü saatlerce diyaliz makinesine bağlı kalıyordu çünkü. O zamanlar zayıf olan bedeni için bu çok yorucuydu. Tüm gün ölü gibi yatıyor vaktinin çoğunu odasında geçiriyordu. Hayatın böyle bir şey olmadığını biliyordu ve bu onu her şeyden daha kötü etkiliyordu.

Hastalığını bir türlü kabullenememişti. Ve mümkün olan en kısa vakitte ölmeyi diliyordu.

Tek çaresi organ nakliydi. On binlerce kişi gibi o da sırasının gelmesini bekliyordu çaresizce fakat uygun bir donör bulabilmiş değildi. Babası mümkün olan tüm imkanları araştırıyordu fakat annesi onun illegal bir şey yapmasına kesinlikle karşıydı. Batıl inançlara ve kötü ruha inanan kadın, başkasının hayatını çalmanın ve hakkına girmenin kötü şans getireceğine inanıyordu.

Korkut ise annesine öyle çok güveniyor ve inanıyordu ki zamanla, o da böyle düşünmeye başlamıştı.

Yine bir diyaliz sonrası kötü bir ruh halindeyken, midesindeki tüm safrayıkusmuş ve ağlayarak annesine artık yaşamak istemediğini söylemişti. Lanet psikiyatri seansları ve nefes terapileri bir boka yaramıyordu. Korkut kötüydü ve daha çocuk yaşta olmasına rağmen tükenmiş hissediyordu.

Ve o gün, donör olmak için anne ve babasının verdiği test sonuçları gelmişti. Annesi Korkut'a kendi böbreğinin uyduğunu söyleyememişti bile onun bitik haline içi giderek. Sadece "Uygun donör bulundu annecim." diyebilmişti. Korkut onun ses tonunu, yüzündeki ifadeyi ve onu saran kollarının hafif şefkatini o anı yaşıyormuş gibi her hatırladığında ürperirdi. Ama o an kadar sonrasında olanları hatırlayamıyordu.

Ameliyat kaç gün sonra olmuştu mesela, ya da yanında kimler vardı hatırlamıyordu. Ama bu onun doğum günü hediyesi olacaktı, annesi öyle söylemişti. Bir kaç gün sonra sağlıklı ve mutlu bir doğum günün olacak demişti. Ve Korkut, her şeyi göze almış ve mutluydu. Bu işin sonunda kesinlikle kurtulacağına emindi. İyileşmek istiyordu. Hem de her şeyden çok.

Ameliyattan çıktıktan sonra ilk annesini sayıkladığını biliyordu ama. Ve işte o an anlatmıştı her şeyi babası. Korkut uyandığı için mutluydu adam fakat, Korkut onun yüzünde daha önce fark etmediği bir başka endişeyi de ilk o an görmüştü gerçekten bakan gözlerle.

Ona böbreği veren annesiydi ve ameliyattan sonra hızlı gelişen bir enfeksiyon onu uyandırmalarına engel olmuştu. Aradan geçen iki sancılı gün sonunda da devreye girmeyen diğer organları tehlikeye atması sonucunda kadının kalbi yorgun düşmüş ve bir daha da hiç uyanamamıştı.

Korkut yaşamayı bu kadar çok istiyor muydu? Her şey için çok geç olan o vakitte, bunu kendine defalarca sormuştu. Devam eden günlerde, aylarda ve yıllar sonra bile hala soruyordu. Korkut, yaşamayı hiç istemiş miydi?

Annesinin dediği gibi daha bebekken yaşamak için mücadele veren o kişi miydi sahiden?

Sanıyordu, değildi. Defalarca pes etmişti. Defalarca hata yapmıştı. Üzerinde bir lanet bulutuyla geziyor ve sanki etrafındaki insanların hayatlarını çalıyordu.

Hayatına son vermeyi, yani gerçekten son vermeyi annesi öldükten iki yıl kadar sonra denemişti. Çok daha kolay yollardan yapabilirdi belki ve bileklerini kesmek yerine kendini en yüksek uçurumdan atmış olsaydı..

Beceremişti ve hala hiçbir boka yaramayan psikiyatri seanslarına gidiyordu. Yaşamaya çalışıyordu. Zarar vermemeye, normal biri olmaya çalışıyordu.

Annesini öldüren şeyin kendisi olduğunu unutmaya çalışıyordu.

***

Cengiz kantinde bir başına oturup resim çizen Emre'yi uzaktan izlemeye dalmıştı. Onu görmeyeli sanki asırlar geçmiş gibi hissetmesi normal miydi? Çünkü asır filan geçmemişti.

Yanına gitmek istedi. Ne çizdiğine bakmak istiyordu. Onunla basit şeyler hakkında konuşmak istiyordu. Çekik gözlerini daha yakından görmek istiyordu.

Hayatında hiçbir zaman bir erkeği tatlı bulduğunu veya Emre'yi gördüğü gibi gördüğünü hatırlamıyordu ama şuan kendini sorgulamasına bile fırsat vermeyen tatlı bir telaş duyuyordu. Onu izlerken gizleyemediği bir heyecan vardı midesinde.

Ama kendini ona yaklaştırmak için doğru bulmuyordu. Onun naif saflığından yararlanan bir pislik gibi hissetmeyi hiç istemiyordu çünkü, bu duygular bile Emre için fazla karmaşık olmalıydı. Bunu ona anlatamayacağı gibi karşılık da bekleyemezdi.

Ama arkadaş olabilirdi değil mi? Sadece arkadaş olmak için çok yanlış duygular biriktirdiyse de Emre ona arkadaş olduklarını söylemişti. Bir anda ondan uzak durursa ne düşünürdü ki? Üzülmez miydi?

Ona doğru yaklaşmaya karar verdiği vakit kağıttan başını kaldıran Emre ile göz göze geldi ve bir an görünmez bir duvara toslamış gibi duraksayarak tökezledi.

Emre ona gülümseyerek, hem de yer yüzünde var olabileceğine inanmadığı en tatlı gülümsemeyle, el sallıyordu şimdi. Cengiz gözlerinin mi yoksa beyninin mi bozulduğunu sorgulamadan edemedi o an. Çünkü o defalarca kez gördüğü aynı Emreydi. Ama mitsel bir tanrı gibi ışıl ışıldı artık.

Yutkunup masaya yaklaştı ve bir sandalye çekerek oturdu. Göz ucuyla çizim defterine bakmıştı. Ve şuan için sadece karmaşık çizgiler vardı.

"Ne çiziyorsun?" diye sordu bir şey söyleme ihtiyacı duyarak gergince. Kendinden beklenmeyecek kadar çekingen davranır olmuştu. Kaldı ki Emre'nin ışıldayan suratına gözlerini çeviremiyordu bile.

"Önce selam vermek gerekir." dedi Emre alışık olduğu, her zaman yapay zeka robotu gibi çıkan sesiyle. "Yoksa kaba bir insan oluruz." diye devam etti.

Cengiz dudaklarını birbirine bastırıp gülümsemesini saklayarak bakışlarını Emre'ye çıkardı dayanamayarak.

"Haklısın, özür dilerim." dedi. "Merhaba."

"Merhaba," dedi Emre ciddiyetle. "Buraya gelmişsin. Korkut ve sen artık küs değilsiniz?" diye sorar gibi konuşmuştu.

Cengiz, o sorana kadar, onu derbeder eden ve arkadaşıyla arasını bozan meseleyi çoktan geride bıraktığını fark etmemişti bile. Son zamanlarda başka meselele meşgul olduğunu yeni fark ediyordu.

Dalgınca başını sallayıp" Öyle sanırım. "dedi.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
FLECHAZO - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin