Cengiz çocukluk arkadaşının yanındaki çocuğu yok sayıyordu ve masada sadece kendi zevkine hitap eden gereksiz espriler yapıyordu. Sadece kendisi ve yapmacık kız arkadaşı Gözde gülüyordu.
Cemre yok sayıldığının apaçık farkındaydı fakat umrumda olduğu söylenemezdi. Zira Cengiz kadar gereksiz birini daha tanımamıştı. Bazen Korkut'un Cemgiz'de ne bulduğunu merak ediyordu. Tabii Korkut'u yücelttiğinden değildi fakat o kadar başka insanlardı ki, insan sorguluyordu.
Bacağını titretip dururken masanın dışındaki her şeyi incelemeye dalmıştı Cemre'nin güzel gözleri. Restoranın cam tarafında, manzarası deniz fenerin bakan güzel bir masadalardı neyse ki de Cemre kendini kolayca soyutlayabiliyordu.
Korkut'un da her zamanın aksine bugün ondan geri kalır hali yoktu. Arabadaki tuhaf konuşma ve ürkütücü kahkahasının ardından durgunlaşmış ve şaşılası derecede Cemre'le göz ucuyla bakmamıştı bile. Bilmese onun kırıldığını düşünecekti.
Cemre içine sinmeyen bir şeyler hissediyordu o dakikadan itibaren. Boğazına yapışan ellerin sayısı artmıştı sanki, soluk borusu daralmış gibiydi. Nefesi gögsünü yeterince havalandırmıyor da boğuluyor gibi.
"Lavaboya gideceğim." diye mırıldandı kimse onu durdurmasın diye. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla mekandan çıktı hemen sonra. Onu gözleriyle takip etmişti Korkut.
Açık gece havasına çıktığı an derince soluklandı ilk iş. Hafızasını temizlemeye başka şeyler düşünmeye çalıştı. Fakat kulaklarında o ruhsuz kahkahanın yankısı vardı.
"Kötüyüm ben, canavarım. Korkunç biriyim. "
Nasıl gülerek anlatırdı ki bir insan? İki kez katil oluşunun acımasızlığını? Cemre anlamıyordu. Ve korkuyordu.
"Bir gün beni de öldüreceksin." dedi kısık sesle. Arkasında bir kaç adım gerisinde duran adamın pahalı parfümünün kokusu burnuna taşımıştı. Geldiğini duymamıştı fakat orda olduğunu biliyordu.
Gözünden kayan tek bir damla usulca çenesine süzüldü. Soğuk rüzgar denizin tuz kokusunu Korkut'un pahalı parfümüyle birlikte burnuna taşırken ürpertiyle kollarını kendine sardı ve adeta küçücük kaldı gecenin içinde.
"Yapacaksın biliyorum." diye mırıldandı titrek dudaklarıyla. "Ardından eyvah bile etmeyeceksin."
Cemre, ölümü düşündüğü anlar arkasından kimsenin eyvah etmeyeceğini ve öldüğünde sanki hiç var olmamış gibi silineceğini bildiğinden daha çok ürküyordu. Emre bile.. Onu sevmiyordu, sevmek ne demek bilmiyordu bile.
"Korkuyorum Korkut." dedi, hıçkırığını dudaklarına hapsedip. "Ben, böyle ölmekten korkuyorum."
"Cemre, sen daha küçücüksün," diyordu haline acıyan herkes. "Bu yaşta insanlar ölümü düşünmez."
"Korkut," demişti bir zamanlar orta yaşlı adam. "Sen daha on dörtsün, bu yaşta çocuklar ölmek istemez."
Korkut istemişti, hem de daha ön dörttü. Aradan on sene geçmemiş gibi bazen hala ölmeyi istiyordu. Öldürmeyi değil.
"Beni tanısaydın," dedi Korkut acı bir gülüşle. "Sana gelecek ufacık zararda kendimi ziyan edeceğimi bilirdin."
"Sen," dedi Cemre yönünü arkasındaki adama çevirip o acı kahve gözlerin en derine baktı. "Sorunlusun. Tedavi olman gerek."
Korkut on dört yaşından itibaren psikiyatriste gidiyordu.
Yüksek sesle gülmek istedi. Altı yıldır birbirlerinin hayatında olmalarına rağmen Korkut Cemre'nin aldığı nefes sayısını bilirken, Cemre'nin Korkut'un adı dışında hiçbir şey bilmemesi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLECHAZO - GAY
Teen FictionKorkut, adı gibi bir adamdı. Nitekim insanlar isimlerinin anlamlarını karakterine yansıtılardı. Böyle söylemişti Cemre'nin annesi. Cemre'nin adını da annesi koymuştu. O daha doğmadan, hatta cinsiyeti bile beli değilken.. Yüksek ihtimalle kız olur sa...