Cemre hayatının bir noktasında, bu anın geleceğini biliyordu sanki. İçi boş bir kabuğa dönüşeceğini, hayal bile kuramayacak kadar umutsuzluğa kapıldığı o anın geleceğini hep içinde bir yerlerde biliyordu.
Asıl yalnızlığın, insanın kendisini terk etmesi olduğunu öğrenmişti.
Bedeninde ruhunu tutan mandallar sanki ipteki çamaşır askısıymış da alaborada tek tek süzülmüşler ve ruhu ipsiz kalmış gibiydi.
Derin bir acı hissediyordu göğsünün orta yerinde. Kurtulmaya çalıştıkça paçasından çekeleyen kuduz bir köpek gibi bırakmıyordu peşini vicdanı, merhameti ve diğer hiçliğe sürükleyen korkunç duyguların her biri.
Hiçbir işe yaramadığını hissediyordu. Şu dünyada varlığının hiçbir manası yokmuş gibi. Sadece zarar ve kederden fazlasını veremediği insanlarla çevriliydi etrafı. Böyle hissetmeye hakkı vardı.
Sokağın başına döndüğünde bir bağırtı duydu.
"Bırak!"
Yemek ve ev işlerini hallettikten sonra evde duvarlar üstüne geliyormuş gibi hissedince dışarı çıkmaya karar vermişti ve saatin geç olduğunu görünce Emre'yi kurstan kendisi almayı düşünmüştü. Kursun sokağına ağır adımlarla yürürken duyduğu tanıdık bağırtı yüreğini yerinden hoplatmıştı.
Tökezleyen adımlarıyla hızlanıp ne olduğunu anlamak için yaklaştı seslerin olduğu ara sokağa. Yaklaştığında daha net duyduğu konuşma ve homurdanmalar daha da telaşa kapılmasına sebep olmuştu.
"Emre'nin çantası. Bırak!"
Bir kaç kişiye ait gülüşüme sesleri.
"Emre kim?" diye güldü farklı biri.
"Nesin sen robot mu? Niye böyle aptal aptal konuşuyorsun?"
"Şu tipe bak," bir kaç gülüşüme daha. "Gece görsem altıma kaçırırım."
"Gece altına kaçıran çocuklar için bez takılmalıdır." dedi Emre.
Cemre artık koşuyordu. Trabzanlı bir çıkmaz sokağın sonunda beş lise üniformalı çocuk ve aralarında kafeste ki yavru kuş gibi kapana kısılmış abisini görüyordu artık.
Emre'nin bilinçsizce söylediği son şeyden sonra çocuklardan biri fena bozulmuştu. Fevrice salladığı bir yumrukla Emre'yi yere düşürmüştü. Onun yerde kıvrandığını ve acıyla inlediğini duyan Cemre sanki o yumruğu yiyen kendisiymiş gibi sarsılmıştı. Koşar adımları tökezledi ama duraksamadı bile.
"Hey!" diye bağırdı. "Rahat bırakın onu!" Nefes nefese konuşup hazırlıksız yakalanan çocukların boşluğundan yararlanıp sigara tüttüren iki genci ittirerek yerde yatan abisine sarıldı. "Rahat bırakın." diye fısıldıyordu. "Geldim, sorun yok. İyisin."
"Bu da kim be?" diye mırıldandı biri. Çocuklar birbirlerine bakışıp duraksadılar. Bu sırada Emre şokta gibi anlamsız bir cümleyi mırıldanıp duruyor, Cemre ona sıkıca sarılmış onu rahat bırakmalarını söylüyordu.
"Hey," dedi biri ayağının ucuyla Cemre'yi dürtüp, "Nerden çıktıysan dön işine. Eğlencemizi böldün."
Cemre karnına sürtünen ayağı o an görmezden gelmeli ve Emre'yi de alıp gitmeliydi ama kolları arasında şoka girmiş titreyen abisi ve yüzüne yumruk yediği görüntü Cemre'nin buhran haline son darbe gibiydi.
Başını kaldırıp etrafındaki beş çocuğa baktı tiksinerek. "Hepiniz iğrençsiniz." dedi tükürür gibi. "Ne istediniz omdan? Asla kimseye zarar vermez. Hırsızlık yapmaz, yalan söylemez, ha, söyleyin. Ne yaptı size?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLECHAZO - GAY
Teen FictionKorkut, adı gibi bir adamdı. Nitekim insanlar isimlerinin anlamlarını karakterine yansıtılardı. Böyle söylemişti Cemre'nin annesi. Cemre'nin adını da annesi koymuştu. O daha doğmadan, hatta cinsiyeti bile beli değilken.. Yüksek ihtimalle kız olur sa...