Uykumdan izleniyormuş hissiyle uyanmıştım. Bir yandan gözlerimi açmaya çalışırken bir yandan da ayılmaya çalışıyordum. Uykuyu seven bir insandım, her gün erken kalkmama nazaran. Uyku kaçışım, dalışım ve arayışımdı. Uyurken düşünmezdi insan, bazen de düşünmekten uyuyamazdı. Öyle gecelerde ne yapacağını bilemezdim, saçlarımı okşayan bir annem olmamıştı, ninniler söyleyen bir annem olmamıştı. Babama gelirsek o, bahsetmek istemeyeceğim kadar basit bir insandı. Thomas'a kanmamın sebebinde babamın payı çoktu , babamdan kaçtığım bir gün tanışmıştım onunla. İçimde ukde kalan sevgiyi Thomas ile kapatabileceğini düşünmüştüm, ne var ki kapatmıştım da. Güven duygusunu kapatmıştım, güven... Güvenin sevgiden daha büyük olduğunu o gün öğrenmiştim . Bir sabah uyandığımda çok sevdiğim* sevgilimin olmayışı ile tamam demiştim içimden terkedildim. Yeniden terkedildim. Terkedildiğim yetmemiş gibi borç sahibi olmuştum. Polise başvurmuştum ama ilgilenen olmamıştı, son çarem intihardı. Bana göre öyleydi en azından. Şimdi ise o günden sonra asla tahmin edemeyeceğim sabaha gözlerimi açmıştım. Karşımda beni annesi zanneden bir bebek vardı. O gün kendimi bir insan yerine bile koyamazken anne olabilmiştim. Komikti değil mi?
"Annem neye gülüyorsun?"
Minik bebeğim benden önce uyanmış, yüzümü inceliyordu. Sabah sabah bu görüntü içimde ki ağlama dürtümü canlandırmıştı. Yüzümde ki ifadeyi silerek ona gerçek bir gülümseme sundum. Elimi yorganın altından çıkararak alnına düşmüş saçları okşadım. Yumuşacık saçları, bebek saçları. Hoşuna gittiğine dair sesler çıkararak yerinde doğruldu. Elim yanağına kaymıştı. Minik elini kaldırarak gözünü ovuşturdu. Bu görüntü o kadar masumdu ki. Yanağında ki elimi yanağına sürterek konuştum.
"Sana gülüyorum bebeğim"
"Bana mı?" diyerek eliyle şaşkınca kendini gösterdi. Şapşal çocuk, küçük ağzı o şeklini almış yüzümü inceliyordu hala. Rüyasında beni mi görmüştü acaba, hisli bakıyordu. Elimi yanağından çekerek bende onun gibi oturur pozisyona geçtim. Şimdi ben ona tepeden bakıyordum. Gözlerimi komodinin üzerinde ki saate çevirdim. Bu saatte uyandığıma inanamıyordum hala. Ellerimi saçlarıma atarak bir kaç kez karıştırdım elime gelen tutamları. Saçlarım uzamıştı, enseme kadar geliyorlardı. Bir anda aklıma gelen fikirle Minho'ya dönüp sinsi sinsi güldüm.
"Minho, pamuk şeker sever misin?"
Sorduğum sorula yüzü düşmüş keyfi kaçmıştı. Kaşlarımı çatarak sordum tekrar.
"Pamuk şeker yemedin değil mi?" Emin olduğum bir şey varsa o da bu evde bir şeyler değişecekti. Üzerimde ki yorganı ayak ucuna iterek yataktan çıktım.
"Pamuk şekere bayılacaksın." Ellerimi birbirine vurarak lavaboya attım kendimi. Aynada ki görüntüme bakarak dudak büzdüm. Değişikliğin zamanı gelmişti. Dışarı çıkacaktım. Tek başıma ne kadar çıkmak istemesem de yapacaktım işte. Keşke dedim içimden keşke Minho ile özgürce gezebilseydik. Salak bir insan değildim, evin çevresinde ki koruma sayısı iki elimin parmağını geçiyordu. Bu da bir şeyleri açığa kavuşturuyordu. Eve gözlerimi bağlanıp getirilmiştim, nerde olduğumuza dair fikrim yoktu ama bu öğrenmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Elimi yüzümü yıkayıp çıktım lavabodan. Odaya girdiğimde Minho odada değildi, Hoseok'un yanında olduğunu düşünüp omuz silktim ve üzerimi değiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İf the mafia falls in love |vmin|
FanfictionEski sevgilisi tarafından dolandırılan Park Jimin, İntihar etmek için geldiği köprüde onu annesi sanan bir bebeğe annelik yapacak mıydı?