Aile... Benim hiç ailem olmamıştı. Benim hiç aile diyebileceğim birileri olmamıştı. Ben hiç birini ailem diye tanıtmamıştım kimseye. Aile, dört harf iki hece bir kelimeydi benim için. Ta ki, o gün. Minho'nun kollarımda uyuyakaldığı gün. İşte o gün bilmiyordum bir ailem olacağını.
Anne...
Her duyduğumda yüzümde hafif gülümseme belirten bir kelime. Annelik nasıl bir şeydi? Anne olmak nasıl bir şeydi?
Yüzümde ki gülümsemeyi büyüterek umutla dikkatimi telefonla konuşan bedene çevirdim. Telefon çalınalı çok olmamıştı, iyi bir haber olması için her şeyimi verebilirdim. Yutkunarak ellerimi heyecanla dizime sürttüm. Taehyung tepkisiz bir şekilde karşı tarafı dinlemiş ardından bana dönmüştü. Yüzümde ki gülümseme yavaşça solarken endişem artmıştı. İyi haber değil miydi? Taehyung neden tepki vermiyordu?
"Taehyung"
"Bulmuşlar" yüzünde ki ifade değişmeden devam etti. "Abim vurulmuş"
Ne?
Elinde ki telefonu kucağına indirdi, sıkıntıyla gözlerini kapattı. Neden sakindi? Neden abisinin vurulduğunu duymasına rağmen sesini çıkartmıyordu? Elimi tişörtüme götürerek çekiştirdim. Her şey üst üste geliyordu, onu da anlamam gerekiyordu. Minho bulunmuştu, kahkaha atmak istiyordum ama hayır. Abisi Minho'yu bulmak için gitmişti. Minho için canını kaybedebilirdi ama öyle olsa bu kadar sakin olmazdı değil mi? Kendimi böyle avutmaya çalışarak kafamı önüme eğdim.
"Ağlama" beklemediğim sertlikte ki sesle kaşlarımı çatarak ona döndüm. Ağlıyor muydum? Ellerim aniden yüzüme gitti. Elime gelen ıslaklığı hışımla silerek kafamı iki yana salladım.
"Taehyung?"
"Canım?"
"Eğer ben engel olsaydım-" hiç kimseye bir şey olmayacaktı.
"Jimin, ne olur kes şunu!" İrkildim. "Kendini suçlamayı kes! Minho güvende. Abim ise o, o hep iyileşir. Kendini suçlamayı kes, Lütfen." Sonunda kısılan sesi gözlerimi ona çevirmemi sağlamıştı. Bencillik etmiştim, bencilce davranmıştım. Hızla kollarıma ona sardım.
"Özür dilerim aşkım, ben ilk kez ailemden birini kaybetmekten korktum." Çenemi omzuna yaslayarak ellerimi yavaşca sırtında hareket ettirdim. "Benim ailem siz oldunuz Taehyung, ben sizi kaybedersem-" ölürüm.
Cümlemi bekletmeden kesti, kolları beni şefkatle sardı. "Bizi asla kaybetmeyeceksin. Başına büyük bir dert aldın." Ardından hiç beklemediğim bir şey yaparak kulağıma fısıldadı "aşkım"
▪
Terleyen ellerimi ovuşturarak yerimden kalktım. Gözlerim sürekli penceredeydi. Tavana uzanan pencerelerde. O gün duyduğumuz ses bu pencerelerden çıkmıştı. Her yer kırık cam parçaları ile doluydu hatırlıyordum. Yutkunarak gözlerimi oradan çekerek kuruyan dudaklarımı ıslattım. Gözlerim dışarıda korumalarla konusan bedene gitti bu kez. Ne konuştuklarını bilmiyordum ama yüz ifadesinden iyi şeyler demediğini anlamıştım.
"Deleceksin adamı" çok dikkatli mi bakıyordum? gözlerimi kırpıştırarak bakışlarımı Yoongi'ye çevirdim. Boynundan koluna uzanan sargıyla halinden memnun gözükmüyordu. O gün ki karmaşada yaralanan kişilerin arasında o da vardı. Ölen biri var mıydı bilmiyordum. Sormaya cesaret edecek cesareti kendimde bulamamıştım. Birilerinin bizi korumak için öldüğünü duymak, duymak isteyeceğim son şeylerden biriydi. Ki bunu sorsam Taehyung'un vereceği cevabı da biliyorum. "Onların görevi bu Jimin, bunu bilerek burada çalışıyorlar" bla bla. Bunu bende biliyordum fakat hayatımda benim için canını ortaya koyan biri hiç olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İf the mafia falls in love |vmin|
FanfictionEski sevgilisi tarafından dolandırılan Park Jimin, İntihar etmek için geldiği köprüde onu annesi sanan bir bebeğe annelik yapacak mıydı?