Olcay, teknenin son kontrollerini yapıyordu. Misafirleri gelmiş, denize açılmak için heyecanlılardı. Sekiz kişilik gurup daha şimdiden şamataya başlamışlardı. Olcay, teknenin kıç tarafında halatlarla ilgilenirken üç günün bu gürültücü gurupla nasıl geçeceğini düşünüyor bir yandan da kıyıya bakıp Emre'nin neden hala gelmediğini merak ediyordu. O gelmeden açılamazdı çünkü bu şamatacı gurubun rehberi ve çevirmeni oydu.
Teknede dört kişilik bir gurup daha vardı. Neyse ki onlar olgun ve sakin insanlardı. Diğer gençleri tebessümle izliyorlardı. İçlerinden sadece bir tanesi soru çıkaracakmış gibi duruyordu. Kadın tekneye adım attığından beri diken üzerinde oturuyordu.
Emre'nin, büyük çantasını sırtına takmış koşturarak gelişine güldü. Geç kalan biri değildi ama bugün tüm aksilikler üst üste gelmişti. Olcay onu görünce doğrulup ellerini beline yerleştirdi. Karşısındaki komik görüntü ile eğlenmeye başladı. Boyunun yarısı kadar çanta sırtında kollarını savurarak koşuyordu. Teknenin yanına ulaştığında nefes nefese kalmıştı. Az soluklanmak için ellerini dizlerine yaslayıp durdu.
"Karşıdan depara kalkmış kaplumbağa gibi görünüyorsun"
"Ah... Dalga... Geçme. Soluk borum... Yer değiştirdi. Oyh!"
"Hadi bin şu tekneye. Bu manyaklar teknemi batırmazsa iyi"
Emre önce ağır çantasını çıkartıp uzattı. Hafifleyen bedeni ile derin bir nefes aldı. Dikkatli adımlarla tekneye bindi. Olcay önce çantasını alıp kenara koydu sora sıkıca sarıldı. Neredeyse bir aydır telefon dışında görüşmemişlerdi ve özlemişlerdi.
"Çantanı kamarana bırakırım. Sen şu delileri sakinleştir"
"Tamam, merak etme. Dün epeyce uyardım onları. Yaramazlık yapmayacaklarına söz verdiler"
"Bu söz vermiş halleri mi?"
Olcay mavi gözlerini kocaman açmış, kıvırcık saçlarının ardından hayretle bakıyordu. Emre gülerek yanından ayrıldı.
Dört kişilik gurup bir köşeye yerleşmiş sohbet ederken kalkış zamanını bekliyorlardı. İçlerinden biri Emre'nin gelişini görmüş, Olcay ile konuşmalarını izlemişti. Hızlı adımlarla önlerinden geçişine bakıp arkadaşlarına döndü.
Emre "Hey!" diyerek kalabalığın içine karıştı. Onu görenler alkış ve ıslıkla coşkulu bir şekilde karşıladı. Dilleri döndüğünce "Emğee..." diyorlardı. Her biri bir şey diyor Emre'de tek tek cevap veriyordu. Yüzündeki tebessüm hiç düşmedi.
Olcay ön taraftan ıslık çaldı. Emre arkaya dönüp elini ağzına götürerek güçlü bir ıslıkla cevap verdi. Olcay, karaya bağlı halatları çözüp tekneye atıyor Emre havada yakalayıp sarıyordu. Bunu pek çok defa yaptıkları ustalıklarından belliydi. Dümene geçen Olcay en sevdiği yere, derin sulara açıldı.
Belirlenen koyları gezecekler ve iki defa dalış yapacakları. Karadan uzaklaştıkça müziğin sesi arttı. Kimisi güneşleniyor kimisi dans ediyordu. Dalış yerine gelene kadar şamata devam etti. Olcay da Emre de dalış konusunda yetenekli eğitimcilerdi. Yazın pek çok gurubu gezdirip dalış yaptırıyorlardı. Engin suları derinliklerinde farklı bir dünyanın tadına varmalarını sağlıyorlardı. Bazen eğitmen bazen partner oluyorlardı. Bu defa ikisi birden olacaktı. Genç gurup olaya yabancı fakat heveslilerdi. Diğer guruptan sadece üç kişi dalacaktı. Tecrübeli oldukları için onlarla işler kolay yürüyecekti.
Yaz aylarını bu şekilde çalışarak geçiriyorlardı. Olcay'ın eviydi burası. Yaz kış zorlukla aldığı teknesini bırakmıyordu. Sadece bakım zamanı geldiğinde karada kısa bir zaman geçiriyordu. Emre ise kazancını çoğunu tercümanlıkla sağlıyordu. Bu sayede geniş bir çevre edindiği için boş kalmıyordu. Dalmak ikisi için de vazgeçilmez bir tutku olmuştu. Daha küçük yaşta denizle iç içe olmaları onların merakını tetiklemiş ve derinlerde gezmeyi öğrenmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİME PEMBE KATTIM (Tamamlandı)
RomanceDüz bir çizgide giden hayat sıkıcı olurdu. Bu söze istinaden Volkan hayatı boyunca sıkılacak zaman bulamadı çünkü ne çıktığı ne de indiği yokuş bitti. Omzundaki tozları silkeleyip önüne bakmayı tercih etti. Aşkın her halini sevdi ama bir gün karşısı...