10.Bölüm

7.4K 576 172
                                    

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

Asil
Babam gelmiş, karşımda oturuyordu ve ben, diken üstünde gibi oturuyor gibiydim. Bir bakışta, her şeyi anlayacakmış gibi hissediyordum. Arada bir Derman'a kaçamak bakışlar atıyordum. Çoğunda göz göze geliyorduk. O da sürekli bana mı bakıyordu ne? Gerçi çok normal. Adamı öpmüştüm be!

Babam, Derman'ın demlediği çayından içerken, etrafı da süzüyordu. İlk kez gelmiş gibiydi sanki.

"Epeydir gelmiyordum buraya. Bu sessizliği özlemişim." dedi babam, suskunluğunu bozarak. Daha sonra bana baktı. "Ee? Neden birden gittin apar topar anlat bakalım?" deyince, sessizce yutkundum.

"Kendimi kötü hissediyordum. Zor günler geçiriyorum, biliyorsun." dedim. Başıyla onayladı ağır ağır.

"Haklısın oğlum. Ama artık atlatmaya çalışmalısın. Böyle ömür geçmez. Gülmek için mutlu olmayı beklersen, hiç gülmeden tüketirsin ömrünü." dedi. Doğru diyordu.

"Sen de haklısın baba. Zaten bunun için buradayım. Atlatmak için. Burası bana iyi gelecek." dedim. Tekrar başını salladı.

"Annen de çok merak ediyor seni. Ablanlar da aynı şekilde." dedi. Ablamlarla mesajla da olsa konuşuyorduk ama annem tek kelime yazmamıştı. Yazmayı bırak, aramamıştı bile.

"İyiyim. Anneme iyi olduğumu söylersin baba. Ablamlarla konuşuyoruz devamlı." dedim.

"Annenle bir sorunun yok değil mi? Yani buraya gelmenin annenle bir ilgisi var mı?" deyince, başımı olumsuz bir şekilde salladım hızlıca. "Ne oldu ki?" diye sordum ardından. Çenesini kaşıdı düşünür gibi.

"Aslında bir şey olmadı da, hani annen sana çok düşkün ya, nasıl izin verdi buraya gelmene? Onun için dedim." deyince, bakışlarım Derman'ı buldu. Ardından hemen babama baktım.

"Yani... Sanırım o da yalnız kalmanın bana iyi geleceğini düşündü." dedim.

"Aslında haklı olabilirsin. Gerçekten de..." dedi ve arkamdaki masayı işaret etti. Ah, daha doğrusu masanın üstünde unuttuğumuz ilaçları. "Onlar ilaç mı? Hasta mı oldun iki günde?" diye ekledi. Daha ben bir şey diyemeden, Derman atıldı.

"Onlar vitamin efendim. Hava değişimi oluyor bu ara biliyorsunuz. Asil bey, hava değişiminden olumsuz etkilenmesin diye vitamin takviyesi alıyor." dedi. Babam inanmış gibiydi. Gülümsedi ve cevap verdi.

"Zaten küçükken de hassas bir bünyesi vardı." dedi, yüzündeki gülümsemeyle. Kendi kendine konuşur gibiydi. "Zaman nasıl bu kadar geçti anlamadım bile." dedi ve telefonunun sesiyle, aramıza döndü. Telefonunun ekranına baktı ve telefonu açmadan cebine koydu.

"Neyse ben artık gideyim. Zaten seni görmeye gelmiştim. İyi görünüyorsun." dedi ve ayaklandı. Ben de ayaklandım ve elini öptüm babamın. Daha sonra da sarıldım. Çok sık sarılmazdım babama ama bu aralar çok gergindim. Bu sarılmaya ihtiyacım vardı.

"İyi ki varsın, iyi ki geldin baba." dedim sarılırken. Kendini geri çekip yüzüme baktı. Elleriyle yüzümü kavradı ve konuşmaya başladı.

"Sen benim tek oğlumsun. Tabii ki de geleceğim. Sen de iyi ki varsın. Kendine dikkat et." dedi ve tekrar sarıldık. Güven duygusunu, iliklerime kadar hissediyordum. Sanırım, babama daha çok sarılacaktım artık.

Derman
Asil, Refik beyle vedalaştıktan hemen sonra, apar topar lavaboya gitti. Sanırım mide bulantısı vardı yine. Refik beyle ben arabaya doğru giderken, Refik bey durup bana döndü.

"Asil hasta değil, değil mi?" diye sordu. Gülümsemeye çalışarak cevap verdim.

"Gayet iyi. Merak etmeyin." dedim. Başıyla onayladı.

"Aslında şu an Asil'in burada olmaması iyi oldu. Seninle konuşmak istiyordum." dedi. Pür dikkat dinlemeye başladım. "Asil kötü bir olay yaşadı. O yüzden burada. Biliyorsun, Asil hassas bir bünyeye sahip. Lütfen ona göz kulak ol. Sana emanet ediyorum onu." dedi. Başımla onayladım.

"Merak etmeyin efendim. Asil bey emin ellerde." dedim, kendimden emin bir tavırla. Refik bey gülümsedi ve güneş gözlüğünü takarken cevapladı.

"Sana güvenebileceğimi biliyordum delikanlı." dedi ve omuzumu sıktı destek olur gibi. "Daha sonra görüşürüz." dedi ve arabaya bindi. Araba uzaklaşırken, derin bir nefes aldım.

Ellerimi, üstümdeki hırkanın cebine soktum ve hafif esen rüzgara doğru gözlerimi yumdum. Güneşli ama aynı zamanda da hafif esintili bir hava vardı. Güneş adeta saklambaç oynuyordu. Arada bir bulutların ardına saklanıyor, daha sonra çıkıp bütün ihtişamıyla ben buradayım diyordu sanki.

"Gitti mi?" diyen sesi duyunca arkama döndüm. Asil'in eli midesinin orada duruyordu ve bana doğru bakıyordu. Başımla onayladım.

"Evet. Az önce gittiler." dedim ve ona doğru yürümeye başladım. "Siz iyi misiniz?" diye sordum. Yüzü solgun görünüyordu.

"Biraz midem bulanıyordu da. İyiyim şu an. Geçer birazdan." dedi. Kolundan, nazik bir şekilde tuttum ve içeri girdik. Sürgülü kapıyı kapattım ve kilidi indirdim. Asil'in kolunu, içerideki koltuğa kadar bırakmadım. Koltuğa gelince yavaşça oturdu.

"Teşekkürler." dedi ve başını arkaya yaslayıp gözlerini kapattı. "Çok yorgun hissediyorum." dedi, yorgun bir sesle.

"İsterseniz uyuyun biraz. Ama önce bir şeyler yemeniz gerek." dedim. Gözlerini açtı ve bana baktı.

"Canım lahmacun istiyor." dedi. "Lahmacun olsa şimdi. Bol soğanlı, yanında da ayran." dedi ve dudaklarını yaladı. "Lahmacun yiyelim." dedi. Gülümsedim ve başımla onayladım.

"Pekii ama burası merkeze uzak. Yani bu kadar uzağa sipariş getireceklerini sanmıyorum." dedim ve saate baktım. Akşam olmak üzereydi. "İsterseniz biz gidelim bir yere. Olur mu? Hem gezmiş olursunuz." dedim. Başıyla onayladı ve ayaklandı.

"Hadi gidelim." dedi, az önceki yorgun haline tezat, daha enerjik bir şekilde. Bir şey demedim ve gülümseyip peşinden gittim. Üstüne uzun, ince ve büyük cepli bir hırka almıştı. Siyah spor ayakkabılarını da giymişti bile. Rüzgarı dinliyor gibiydi.

Ben de siyah spor ayakkabılarımı giydim ve kapıyı çekip, kilitledim. Daha sonra da, evin hemen birkaç adım ötesinde duran arabaya yürüdük. Arabaya binip, kemerlerimizi de taktıktan sonra, Asil'in bana baktığını hissederek başımı ona doğru çevirdim.

"Nereye gideceğiz? Göz önünde olmayan bir yer biliyor musun?" diye sordu. Başımla onayladım.

"Biliyorum. Çok iyi tanıdığım birinin mekanına gideceğiz. Ama biraz uzun sürecek." dedim. Gülümseyip cevap verdi.

"Hiç sorun değil." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim ve arabayı çalıştırıp, ana yola sürdüm. Asil'le, günden güne daha mutlu olduğunu hissediyordum. Umarım bu mutluluğu hiç bitmezdi.

Gidişat nasıl?

Yorumlarınızı bekliyorum 🌌

DAVETSİZ MİSAFİR (MPREG BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin