.X.

4.2K 443 22
                                    


Tahir'den...
*
*
*

İçtima ve eğitim bittikten sonra bir süredir birikmiş olan evraklarla ilgilenmek için odama döndüğümde öğlen yemeğinin çıkmasına iki saat vardı.

Birkaç eksik ve gözden geçmesi gereken yerleri incelerken çalan kapıyla elimdeki dosyadan, "Gir." diyerek kaldırdım başımı. Kapı aralanıp Muzaffer selam dururken, başımı salladım izin verircesine.

"Komutanım Haşmet beyin kızı Züleyha hanım geldi. Sizinle konuşacağı şeyler varmış." Muzaffer'in dediklerine kaşlarımı çalatak baktığımda, yerinde huzursuz olmuş gibi kıpırdandı.

Haşmet Erli, buradaki maden ocağının sahibiydi. Birkaç kez kendisiyle de yüz yüze konuşmuşluğumuz olmuştu lâkin şimdi ne için kızının geldiğini anlamamıştım. Bundan sebep, "Buyursun bakalım." diyerek yollamıştım Muzaffer'i.

Biraz sonra kapı bir kez tıklanıp açıldığında içeriye giren sarışın kadınla yerimden kalktım. Üstüne giydiği düz renk elbisesi, ayağındaki topuklularıyla odayı turladı kahve gözleri. "Buyurun, böyle oturun." dedim ve masanın önünde duran tekli koltuklardan birini işaret ettim. "Çok mersi." diyerek gülümsedi ve odaya girdi tamamen.

Beni kısaca süzüp elindeki çantasını tekli koltuğun önündeki sehpaya bırakırken kendisi de bacak bacak üstüne atarak koltuğa oturdu. Yerime oturduğumda masaya dayadım kollarımı.

"Sizi dinliyorum." dediğimde gülümsemesi genişledi. "Hemen de konuya giriyorsunuz. Bir şey içer miyim diye sormadınız bile?" dediğinde   kaşlarım çatıldı. "Buraya bir şey içmek için mi geldiniz?" dedim hevesle gülümseyen yüzüne karşı. Kısa bir an yüzü düşecek gibi olsa da toparlanarak, "Hayır tabii ki, neyse lüzumu yok." diyerek yeniden gülümsedi.

Yine de saygısızlık olmasın diye sakin kalmaya çalışarak, "Bir şey içer misiniz?" dedim aynı zamanda ayaklanırken. "Şey varsa bir manolya çayı alayım." Keyfi yerine gelmiş gibi oturduğu yere iyice yerleşen kadına dâhâ fazla bakmadan sabır çekerek kapıyı açıp gördüğüm ilk askere, "İki çay, biri demli diğeri açık olsun." diyerek yerime döndüm.

"Evet, şimdi ne diyecektiniz?" dedim artık bir şeyler söylesin diye teşvik ederken. "Ne acelemiz var canım? Çaylarımızı içelim-" diyerek konuşmaya devam eden Züleyha hanımın sözünü kestim. "Burası bir resmi kurum. Askeriye. Ve siz şu an devletin askerini yersiz yere meşgul ediyorsunuz. Diyeceğiniz bir şey varsa buyurun, yoksa sizi kovmak mecburiyetindeyim." dedim an ve an solan yüzüne karşı.

Bir babası bir kızı, yetti da! Kendileri milletin sırtından geçinip gününü gün eder, geride kalan kimseyi düşünmezlerdi. Üstelik dâhâ bir kaç ay önce yine onlara ait bir maden çökmüş,  bir kez gidip enkazda kalan işçilerin ailelerine taziyeye bulunmayı bırak enkazda kalan insanları sormamışlardı bile.

Böylesi insanları gördükçe dâhâ da hırslanıp madendeki işçileri evine yolluyordum. Ondandır Haşmet beyin bana olan düşmanlığı, fakat kızı ne için geldi bilmesem de aynı tohumun mahsulü olduğu epey belliydi.

Bozulan kadının yüzüne bir şey desin diye bakarken kapı çalınıp içeriye giren askere döndüm. "Afiyet olsun komutanım." diyerek çıkan askerle, çantasına uzanan kadına baktım bu kez. Gideceğini düşünürken, "Madem bu kadar merak ediyorsunuz, diyim o hâlde." dediğinde kaşlarım kalktı kinayeyle.

Çantasından birkaç kağıt çıkardı ilk olarak, ardından da bir dolma kalem. Kağıtları önüme doğru bırakırken, kaşlarım çatıldı bu kez. "Babam sizinle görüşmüş dâhâ önce bu konuyu fakat si yanaşmamışsınız. Ben de düşündüm ki Tahir bey bir hanımefendiyi kırmaz." Gözlerinde garip bir pırıltıyla bakan kadına sorgular bir şekilde bakmayı bırakıp kağıtları elime aldım.

"Ne bunlar?" dedim düşündüğüm şey olmaması için sesimi sakin çıkarmaya çalışırken. Züleyha masaya doğru biraz eğildi. "Bu işçilerin sigortası istediğiniz gibi." Dedikleri kafamda oturmazken, gördüğüm kaşeyle kaşlarım olabilir gibi dâhâ da çatıldı. "Bu evrak sahte?"dedim sorar gibi olsa da sinirime mâni olmak için. Gerçekten de bir askere sahte evrakla gelmişti bu kadın.

"Üçüncü sayfanın en alt paragrafını okuyun Tahir bey." diyerek yeniden güldüğünde bu kez yerinden de kalkmıştı. Sırf meraktan, dâhâ ne kadar alçalabilirler diyerek dediği kısmı açıp okumaya başladım.

Her okuduğum kelimeyle sinir iyice içime işlerken, diğer elim masada yumruk oldu. "Bu ne demek Züleyha hanım!" dedim sesim sert çıkarken. Ne ara yanıma geldiğini bilmediğim kadın masama yan bir şekilde otururken bu kez direk sinirle bakıyordum gözlerine.

"Masamdan in!" Sinirle bağırmamla irkilse de inmedi masadan. "Ne oldu? Yeterli gelmediyse söyle-" diyerek etkileyici olduğunu düşündüğü lâkin aslında sadece midemin bulandığı hareketler yaparken dâhâ fazla sabredemeyerek kalktım oturduğum yerden.

"Bu yaptığınızı babanızdan ötürü olduğunu var sayarak görmezden geliyorum. Şimdi çıkın dışarı." dedim masamda oturan kadına kapıyı gösterirken. Az önce bu evrakı imzalamam karşılığında madende şahsım adına yüksek pay verileceğini bildiren bir paragraf okumam deli damarımı attırmıştı.

Masamdan inen kadın, "Bence bir düşünün-" diyerek hâlâ sabrımı sınarken, "Asker!" diyerek bağırdım. Züleyha hanım endişeyle irkilerek çantasını alırken, kapıdan giren askere, "Hanımefendiye yolu göster." dedim. "Emredersiniz." diyerek kadına önden ilerlemesi için bekleyen askerden çektim gözlerimi.

Züleyha hanım bana bakarak masadaki kağıtları aldı ve çantasına tıkıştırarak kapıya ilerledi. Tam çıkacak iken, "O maden kapanacak. Babanıza iletirsiniz." dediğimde omzu üstünden bana sinirle bakarak topukları yere vura vura çıktı odadan.

İşte şimdi ne olursa olsun o madenin kapanması için var gücümle uğraşacaktım.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin