.XIV.

4.1K 416 13
                                    

Karakoldan epey bir uzaklaşmış olan ikili, köye giden toprak yola geldiklerinde yavaş yavaş ilerlemeye devam etmiş bu vakit zarfında da pek konuşmamışlardı.

Üzerlerindeki kir pas yetmez gibi bir de tepede dikilen güneş iyice ter içinde bırakmıştı üstlerini. Yol kenarındaki ağaç gölgelerin olduğu kadar sığınarak ilerliyor kimi yerde ise yanlarından geçtikleri tarla işçilerine selam veriyorlardı elleriyle.

Fakat Hasan, yanındaki esmerin arada sinirle solumasına karşı neye bu denli sinirlendiğini anlamadığı için gergindi. Kötü bir şey olma düşüncesi ister istemez aklına geliyor, burnundan soluyan Ufuk'a bakıyordu ne olduğunu anlamak ister gibi.

Daha fazla böyle ilerlemeyi bırakıp onun ne için karakola geldiğini merak ederek yeniden biraz yaklaştı Ufuk'a.

"Madende bir şey mi oldu?" diyerek az önce Tahir'in dediklerinin etkisinde olarak sesine oturan endişeyle konuştuğunda, Ufuk hafif çatılmış kaşları arasından baktı Hasan'a.

"Ne olacak ki madende? Olmadı bir şey." Hâlâ sinirli olduğu her halinden belli olan esmere kaşlarını kaldırdı Hasan. O vakit ne diye karakola gelip de bu denli sinirlenmişti ki?

"Ne bu sinir kardeşim? Hayrola?" Kolundan tutup durmasını sağlayan terdibine kısa bir an bakıp derin bir nefes çekti içine Ufuk. Durdukları ağaç dibi üstlerine gölge oluyordu.

Eli siyah tutamları arasında gezerken, Hasan bu hâlini anlamayarak izledi Ufuk'u.

"Başına iş açacak bu herif diye koruyorum kardeşim." dediğinde Hasan kaşlarını kaldırdı. "Kim?" dedi gayri ihtiyarı safi bir merakla.

Ufuk elini karşısındaki adamın omzuna çıkarıp dostane bir şekilde sıktı. "Tahir komutan... Her seferinde alıp götürüyor kafasına göre seni. Ya bir sakata gelsen de mapuslara düşsen? Hiç tekin ayakkabı değil o diyeyim." Ufuk'un sona doğru sesi ciddiyete bürünürken çok net bir şekilde konuşmuştu.

Lâkin Hasan ne için böyle düşündüğünü bilmese de, arkadaşını anlıyordu. Belli ki kendisi için üzerinde bir sorumluluk hissediyor, başına bir şey gelecek çekincesi yaşıyordu.

Gözlerine endişeyle bakan arkadaşına elinden geldiğince tebessüm ederek baktı ve bir elini onun gibi omzuna çıkardı. Endişesini anliyordu lâkin Tahir ona bir şey yapacak olsaydı eğer zaten çoktan yapmıştı.

Bir çok kez yalnız kalmış, üstüne üstlük adama kinâye olsa bile deli demişti. Bu düşünceyle yüzündeki zoraki tebessüm yerini gerçek bir gülümsemeye bıraktı yavaşça.

Derin bir nefes alarak, "Kardeşim sen merak etme. Ben başımı derde sokacak bir şey yapmıyorum. Kezâ Tahir de beni götürdüğü yerlerde başıma iş açmadı. Sen gönlünü ferah tut." diyerek sözlerinin sonunda güven veren  tebessümü yeniden peydah oldu dudaklarında.

Belki tanımıyordu lâkin Tahir'in ilk andan itibaren onda hissettirdiği bir güven duygusu vardı. Belki asker oluşundan veyahut da farklı bir sebepten bilmiyordu. Fakat zarar görecek bir şey yapacağını hiç düşünmüyordu Tahir'in ona karşı.

Ufuk bir süre arkadaşının güven vermek adına gülen yüzüne baktı. Başına bir iş gelsin istemiyordu buralarda. Ona güvenerek gelmiş olduğu bu yerde rahat etsin istiyordu.

Bu adamın arkadaşına ne için bu denli kafa taktığını bilmese bile elinden geldiğince uzak tutacaktı Hasan'ı o adamdan. En azından o böyle umuyordu.

Başını salladı ağır ağır. "Peki madem, öyle diyorsan..." diyerek yürümeye devam ettiğinde Hasan da onun gibi ilerlemeye başlamıştı. Toprak yolun bitimine yakın yerlerde evler görünmeye başlarken eve yaklaştığın anlayan Hasan, sabahtandır hissetmediği yorgunluğu yeni hisseder gibi sızladı bedeni.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin