.XXIX.

3.2K 348 63
                                    

Meydana inmiş, karşılıklı kahvelerin, bakkal Faruk amca ve terzi Hayri abinin dükkanlarına baka baka, kimine selam vererek geçti. Nereye gittiğini kendi de bilmiyordu, fakat öylesine yürüyerek birkaç saat önce gördüklerini sindirmeye ihtiyacı vardı.

Hasan ve Tahir diye geçirdi içinden. O gece, düğünde gördükleri sahiden de gerçekmiş meğer. Böyle şeyleri herkes gibi o da doğru bulmaz, belki yargılamaz veya karışmazdı fakat bu kadar yakınında oluyor oluşu ne yapacağını bilememesine sebep oluyordu.

El ele, diz dize oturmuş bahçede konuşan ikiliyi gördüğünde ilk duraksasa da, hemen sonrasında Tahir'in, Hasan'a oldukça fazla yakın durması bir anlık ne yapacağını bilmez haliyle onu meydana kadar yürütmüştü. Belki orada bu hâllerine karşı ne yapıyorsunuz! diyerek çıkışabilirdi. Velhasıl gözlerinde gördüğü o yoğun duyguları fark etmemiş olsaydı.

Bu duyguyu biliyordu, bizzat kendisi yaşamış hattâ yaşıyordu da. Lakin iki erkeğin birbirine bakarken böylesi bir duyguyla bakması onun için ilkti.

Esmer teni, güneşin altında yürümekten terlemiş, sıcaktan dili damağı kurumuştu. Ayakları onu dâhâ birkaç adım geçtiği bakkala geri götürürken hemen önünde karşılaştığı bedenle durdu. Kara gözleri, bir elinde çantası bir elinde bakkal torbalarıyla ona doğru yürüyen kadını izledi.

Süheyla, meydandan geçen kadınlara selam vererek ilerlerken gördüğü bedenle durup, "Merhaba Ufuk, nasılsın?" diye sordu sevecen bir tavırla. Kestane sarısı saçları at kuyruğu bağlanmış, ela gözleri hafif sürmeli ve giydiği çiçekli yazlık elbisesiyle çok hoş bir güzelliği vardı.

Bir an ne diyeceğini bilemeyen esmer oğlan, "Sağ olasın muallim hanım, iyiyim." dedi aynı şekilde gülümseyerek. Süheyla güldü dediklerine, "Süheyla desen yeterli, muallime gerek yok." diyerek yeniden bir tebessüm etti karşısında ona bakarak heyecanla soluduğundan bi'haber olduğu Ufuk'a.

Çekinerek başını salladı Ufuk, "Peki madem, Süheyla." dedi elini kolunu nereye koyacağını bilemeyerek tekini boynuna çıkarırken. "Böyle dâhâ samimi oldu." diyen kumral kadına karşı tebessüm ederken, "Hâ, bak seni görmem ne iyi oldu." diyerek bir telaş elindekileri yere bıraktı.

Ufuk onun çantasını karıştıran haline bakarken, içinden çıkardığı zarfı ona uzatan kadına baktı. "Bunu Hayriye teyzeye verir misin?" dedi az evvelkinden gram eksilmemiş tebessümüyle. Ufuk zarfa kaş çatıp uzanırken, başını salladı. "Veririm tabi, ne ki bu?" dedi üzerinde el yazısıyla Hayriye Teyze'ye yazan yazıya bakarken.

"Nişan davetiyesi. Gelirseniz çok mutlu olurum." Süheyla'nın ilk kelimesiyle birlikte zarfta dolanan kara gözleri hızla ona tebessümle bakan kadını buldu. Bir an yanlış anlayabileceğini düşünerek, "Kimin?" dedi sesi kısık çıkarken.

Süheyla, Ufuk'un değişen ifadesini fark etmemiş olacak ki utanmış gibi allanan yanaklarıyla, "Benim, bu haftasonu nişanım var. Gelirseniz çok mutlu olurum." dediğinde ela gözleri utançla az evvel yere indirdiği torbalara döndü.

Ufuk'un elindeki zarf titrerken, duydukları karşısında yutkunmaya çalıştı. Çenesi kasıldı ve birkaç kez ağzını açsa da diyeceği şeyi bilemeyerek öylece kaldı. Bir şey demeyen esmerle gözleri yeniden Ufuk'u bulan Süheyla anlamayarak baktı kara oğlana. Onun bakışlarından gerilen Ufuk, zorla yüzünde bir tebessüm oluşturdu.

"Mutlu olursunuz inşallah. Allah tamamına erdirsin." dedi boğazından aşağı acı bir tat yayılırken.  Böyle olacağını, asla onunla bir geleceği olamayacağını evvelinden beri bilen esmer şimdi bunun gerçekliğiyle ne diyeceğini, kezâ dese bile neyi değiştirebileceğini bilmiyordu.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin