.XX.

3.7K 387 24
                                    

Bedenimi okşayarak geçen sıcak yelin gevşemiş uzuvlarıma pek bir yararı olmazken, gözümün önünde az önce sarılı duran iki bedene bakakalmıştım.

Sanki kitlenmiş gibiydim. İçimde feveran halinde birbirine giren duygularım ise cabasıydı. Neden böyle kal gelmiş gibi hâlâ onlara baktığımı ise bilmiyordum. Kezâ omzuma tokan Ufuk olmasa hâlâ onlara bakarak duracağım ise kesindi. Neden böyle bir buhran hissettiğimi anlamıyordum.

Bana endişeli bakan kara gözlere karşı derin bir iç çektim. Endişeyle bakan kara gözlü arkadaşıma endişelenmemesi için kısaca gülümsemeye çalışarak, "Ne oldu?" dedim sesim beklenilenin aksine düz bir hâlde çıkarken.

Ufuk, bir süre yüzüme bakarak dursa da hemen ardından kolumu tutarak bana doğru bir adım atarak yaklaştı. "Bize değil de sana ne oldu? Betin benzin atmış? İyi misin?" Sesi hafif telaşlı olduğunu belli ederken, kısa bir an yeniden Tahir'in yanında duran kadına kaydı bakışlarım.

Buradan bakınca bile belli olan kahve gözleri, parlayarak önündeki adama bakarken alımlı bir gülümsemeyle Tahir'in dediklerini dinliyordu.

Şu an sarılmıyor olsalar dâhi az önce yaşadığım duygu bir türlü ayrılmıyordu bedenimden. Göğsümdeki baskı ise kendini belli etmek ister gibi artıyordu. Kendime gelmek adına derin bir nefes alıp tek elimi saçlarıma atarak geri yatırdım terlemiş tutamlarımı. Kendime gelmek adına derin bir nefes aldım.

"Güneş çarptı herhâlde." Galip'in benim sessizliğime karşı dedikleri, Ufuk'un dâhâ bir telaşlanmasına neden olmuştu. "Dikilme o vakit böyle, gel gölgeye geçelim." Hâli hazırda kolumda olan elinin tutuşunu sıklaştırıp çekelemeye başladı beni madenin az ilerisindeki ağaçlık alana doğru.

Belki de dedikleri gibi güneşte fazla durduğundan böyle olmuştu. Ondan böyle garip bir duygu hâline girmiştim belki de. Tahir'in yanında böyle olduğumu göz ardı ederek kendimce bir şeye tutunmaya çalışıyordum. Bundandı zaten beni çeken adama karşı koymamam. Kezâ karşı koymaya kalksam bile mecalim yok gibi hissediyordum.

"İyiyim, yok bir şeyim. Geçer şimdi." Ağaç dibine oturtan Ufuk'a karşı güven veren bir şekilde konuşmaya çalışsam da yüzümde nasıl bir ifadeyle bakıyorsam pek de inanmış gibi değildi. Kezâ kendimi göremezsem bile kendimdeki bu değişimi ben de hissediyordum. Üstelik bu beni derin düşüncelere itiyordu.

Ufuk da hemen yanıma çöktüğü sıra elinde bir bardak su ile bize doğru gelen Galip'i görmüştüm. "Bu gün hava epey sıcaktı zaten. Bir de o davar Hüseyin'in işini de yapınca bunaldı çocuk." Galip'in sinirle dediklerine karşı Ufuk kaşlarını çatarak uzattığı suyu aldı Galip'ten.

"Ben sana kendini çok zorlama demiyor muyum Hasan? Şu hâline bak, soldu yüzün. Al, iç biraz kendine gel." Bir baba edasıyla azarlayan Ufuk'a gülümsedim. Kezâ şu durumda ciddi kalamıyordum. Tek eliyle bardağı tutmuş, diğerini ise kaldırıp işaret parmağını bana doğru sallaması komiğime gidiyordu.

Suyu bir nefeste içerken, yanan içim bir nebze olsun ferahlamıştı. "Böyle ağır işte çalışmadın, zorlanırsın dedim. Ama dinleyen kim?" Hâlâ söylenen esmer adama karşı hafif tebessümle bakarken elimde duran bardağı ağaç dibine bıraktım. "Ohoo.. Kardeşim yeter da? Vallahi ben anamdan böyle azar işitmedim. Çocuğu güneş değil, sen bayacaksın şimdi." Galip'in hem gülüp hem dediklerine kaş çattı Ufuk.

"Seni de biliyoruz Galip. Zekiye teyzenin sinirli sesi hâlâ kulaklarımda." Ufuk'un kinaye karışık tek kaşı havada dedikleriyle yüz buruşturdu Galip oturduğu yerde geri yaslanırken.

"Hem-" diyerek bana döndü bu kez Ufuk. Bir yandan da tek elini omzuma çıkarmıştı. "Bu çocuk bana emanet. Başına bir şey gelse ne derim Meliha sultana?" dediğinde derin bir iç çektim.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin