.XL.

2.3K 280 26
                                    

Sert esen yelle birlikte gözlerini kıstı Ufuk toz toprak kalkan yolda. İyice bastıran sonbahar, yerlere dökmüştü renk renk yapraklarını. Kasabaya inmiş, bazı işlerini hallederek ancak dönebilmişti. Üzerindeki gocuk, başındaki kasketi ve ellerinde marketten aldığı birkaç parça eşyayla birlikte arşınlıyordu toprak yolu.

Meydanın önünden geçerken, "...bir şey var ama anlamadım gitti. Bu komutan nicedir geziyor bu köyü. Hayır, nedir ne değildir bilmeyiz onun kadar elbet ama... Ne bileyim." diyen Hüseyin abiye döndü bir anda dikkati. Elindeki çay bardağıyla, İrfan abinin kahvesinin önündeki çınarın altında oturmuş konuşuyorlardı.

Adımları yavaşladı ve duraksadı bir anda. "Tahir oğlum iyidir. Geziyorsa köyü elbet vardır bir sebebi. Yanlış bir şey çıkacağını sanmam." diyen İrfan abiyle, dudak büzdü Hüseyin amca. "Vallahi bilemiyorum. Yine de doğru diyorsun İrfan."

Ufuk elindeki torbalara bakmaksızın hızla adımladı çay içerek konuşan iki adamın yanına. "Selamın aleyküm." dedi, öyle birden konuya girmemek için. Onu fark eden ikiliden İrfan abi, "Oo Ufuk'um, aleyküm selam oğlum. Nasılsın?" dediğinde, Hüseyin amca da göğsüne vurarak almıştı selamını.

Kuruyan dudaklarını ıslattı ilkin esmer beden. "Sağ ol İrfan abi, iyiyim. Siz nasılsınız?" dedi, sondaki soruyu ikisine karşı sorarak. "İyiyiz evladım, sen nereden böyle?" diye soran Hüseyin abiye, "Kasabadan. Alacaklar vardı da." dedi elindeki torbaları kaldırarak.

İrfan abi sakince salladı başını. "Hasan oğlundan bir haber neyin var mı?" diye sordu bir müddet sonra. "Geçen yazdığı mektupta biraz dâhâ işinin süreceğini söyledi abi. Size de selamı var." diyen esmere bir ağızdan, "Aleyküm selam." dedi iki adam da.

Ufuk, en sonunda soracağı soruyu zaman bulup, "Tahir komutan mı geldi?" dedi. Gözleri safi bir merakla bakıyordu şimdi. Neredeyse onlar gideli yirmi günü geçmişti. Bu soruyu sormasının asıl sebebi bir yandan da Muzaffer'in de dönüp dönmediğini merak etmesiydi.

İrfan abi başını salladı. "He ya, bu sabah gelmiş kahveye. Ben yoktum, bizim küçük oğlan vardı. O dedi bana da. Hasan'ı sormuş." dediğinde, boynunda asılı duran künyenin varlığını hissetti göğsünde. Duyguduğuyla birlikte derin bir nefes alarak dudakları kıvrıldı. Garip bir sevincin içerisindeydi adeta.

"Anladım, abi. Ben gideyim, anam bekler." dedi, elindeki torbaları kaldırarak. İki adamla da vedalaşıp ayrıldı kahve önünden.

"Gelmiş." dedi, dudaklarına yer eden tebessümüyle. Gözleri yerde renkli bir yorgan misali toprak yolu kaplayan yapraklara indi. "Ulan deli, oradan da sağ sâlim döndün!" dediğinde, içinde tarifi imkansız bir mutluluk vardı.

Birkaç dakika sonra evlerinin önüne geldiğinde, kapı önüne oturmuş sigara içen adamla durdu. Tahir, gözleri yerde askeri üniformaları dışında kıyafetlerle duruyordu. Gözlerini etrafta gezdirdi Ufuk. Tahir'den başka kimseyi göremeyince içi burkulur gibi hissetti.

"Hayırdır komutan?" diyerek yanına vardığı adama seslendi. Elindeki torbaları bıraktı kapının önündeki basamağa. Tahir, onu fark eder etmez sigarasını attı ve ayaklandı. "Hasan," dedi biraz sesli konuştuğunu fark edip duraksarken.

"Hasan'ım nerede? Nereye gitti?" diye sorunca Ufuk onun böyle sahiplenici tavrına ve uykusuz duran yüzüne bakarak durdu bir an. "Amcası öldüğü için memlekete gittiler. Bir hafta oldu." dedi, sadece kendisi ve anasının burada kaldığını belirtmek adına.

Başını salladı Tahir. "Kocaeli'de o zaman." dediğinde, başını salladı Ufuk.

"Sağ ol Ufuk." diyerek hızla kendi aracına yöneldi. Kapısını açıp içeriye geçeceği sıra, "Tahir." diyen esmerle duraksadı. Omzu üstünden bakarak geri döndü.

Ufuk yarı çekinir vaziyette dudaklarını sıkıştırdı. Ardından derin bir nefes alarak, "Muzaffer geldi mi? Yani, burada mı?" diye sorunca Tahir kaşlarını kaldırdı. Ardından yüzü düştü. Araçtan bir iki adım ayrılarak durdu.

Ufuk, onun bu hareketlerine karşı kaşlarını çattı. İçi bir anda öylesine bir korkuyla kasıldı ki, genzine kadar bir sızı hissetti. Yutkunamadı bile.

"Muzaffer görev sırasında vuruldu." dediğinde, Ufuk'un kulakları bir anda uğuldamaya başladı. Korktu. Bir an için Muzaffer'siz olmak nasıl diye düşünmemişti bile. Onca zaman peşinde deli gibi dolanan adama bir şey olacak diye düşünmemişti hiç.

Tahir, bir anda rengi solan adama bakarak, "İyi ama, merak etme. Ağır yaralı olarak başkente sevk ettiler ilk. Dün gece buradaki merkez hastanesine getirildi. Ben de oradan geliyorum." dediğinde, Ufuk uzun süredir nefessiz kalmış da birden nefes almış gibi derin bir soluk aldı.

Az önce hissettiği duygu karmaşasından olsa gerek eli ayağı birbirine dolandı. "Tahir, beni de hastaneye götürür müsün?" diye sordu birden.

Tahir, karma karışık olmuş adama bakarak başını salladı. "Hadi." diyerek araca bindiğinde Ufuk da hızla geçti diğer tarafa. Muzaffer sağ salim gelmişti ama onu ölüp ölüp diriltmişti.

"Hele bir geleyim de yanına, ben yapacağımı bilirim." diyerek mırıldandığında, onu anlamayan Tahir tam soracak iken kendi kendine konuştuğunu anlayarak üstlenmedi.

Hızla merkeze giden yola girdiklerinde ikisinin de kavuşamayı beklediği beden farklıydı.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin