.XXXI.

3K 321 36
                                    

Çoğu zaman olduğu gibi, bu sabah da ilk iş olarak oturduğu masasında birikmiş dosya ve evraklarla uğraşıyordu Tahir. Aklı, fikri kumral sevdiğinde olduğundan kimi zaman odaklanamıyor, derin bir iç çekişle oturduğu yerde geri yaslanıyordu.

Kendine dâhi böyle bir şeyin olabilecek olduğunu diyemezken, hiç ummadığı bir hayalin içine çekilmiş gibi mesut hissediyordu. Hemen sağ tarafında, camın mermerinde koyulmuş, gözleriyle bir olan mavi çiçeği buldu hareleri.

"Unutmadım seni, imkansızken bile. Şimdi ölsem de unutturamaz o ela gözlerini kimse bana." diyerek, yüzündeki tebessümle mırıldandığında, aynı zamanda huzurla bir iç daha çekti.

İki gün olmuştu yalnızca, onu görmediği, kokusunu solumadığı, ona utangaç bir ışıltıyla bakan elaları ve yüzünde eksik olmayan tebessümünü görmeyeli koskoca iki gün... 

Kezâ öyle bir özlemle tütüyordu ki yüreğinde, göze batmayacağını veyahut Hasan'ın kendi geleceğini bilmese çoktan soluğu kumralının yanında almıştı. Onsuz çok zaman geçirmişti, dayanırım sanmıştı iki güne. Lâkin görünen o ki, insan kavuşunca değil iki gün, iki saat görmeden, dokunmadan, kokusunu içine çekmeden dâhi duramıyordu.

"Ah be Hasan'ım, gel artık." dedi huzursuz bir edâyla yerinde duramayarak. Mavi irisleri kolundaki saate ilişirken, buraya gelmesinin yakın olduğunu tahmin etti. Kezâ biraz sonra çay ocağında olmak için Karargâh'ın önünden geçmeliydi.

Kendinin sabırsızlığına hayretle gülüyordu bir yandan. Yeni yetme aşıklar gibi hissediyor içi ilk kez bir sevgi tatmış gibi heyecanla kıvranıyordu. "Ulan şu hâle bak... otuz yaşında, yeni yetme onbeşlik aşıklara döndük. Ah Hasan, ah..." diyerek her ne kadar sitemle konuşsa da yüzünden tebessümü silinmemişti.

Cam kenarındaki çiçeğe eğilip kokusunu içine çektikten sonra, bir müddet dâhâ beklemesi gerektiğini bildiğinden el mecbur yeniden işine döndü. Tam o sıra, kapı çalınmış ve Tahir'in hevesle, "Gir!" diyen sesiyle kapı aralanmıştı lâkin, beklediği bedenin aksine gördüğü kadınla az evvel olan gülümsemesini sildi yüzünden.

"Müsait miydiniz?" diyen kadına hafif bir kaş çatmayla birlikte boğazını temizleyerek buyur etti öndeki koltuklardan birine. "Buyurun Züleyha hanım." Tahir'in bu düz tavrına karşı bir miktar gergin olsa da yine de kapıyı kapayarak içeri geçti.

"Buraya sizi hangi rüzgar attı? Maden bildiğim kadarıyla tamamen batmış." dedi, geçen sefer olan olayı ince bir imâ ile hissettirmek adına. Züleyha, böyle bir tepki beklediğinden bir şey demedi. "Yanlış anladınız Tahir bey, ben buraya Maden ile ilgili gelmedim." dediğinde kendince huzursuz olan bedeni hem pişmanlık hem de endişeyle doluydu.

Tahir, kadının bu rahatsız ve huzursuz tavrına karşı kaşlarını daha da çattı ve masaya dirseklerini yaslayarak dâhâ dik bir şekilde oturdu. "O hâlde neden geldiniz? Bir maruzatınız mı vardı?" Gözleri hâlâ gerginlikle oturan kadında dolanırken.

Züleyha, bir an için ikilemde kalarak vazgeçecek gibi olsa da, yanındaki adama döndüğünde omuzları hüsranla indi. Ne olursa olsun birinin, hele ki Tahir'in başına gelecek hiçbir şeye göz yumamazdı. Her ne kadar Tahir kesin bir dille ona karşı ilgisi olmadığını dese de, yine de onun vardı. Hâl böyle olunca da, babasına ihanet eder gibi bir hisle kavruluyordu. Fakat doğru olanın bu olduğunu da bilecek kadar bilinçli bir kadındı. Tahir'in ona olan mesafeli tavrını anlardı, anlıyordu da. Fakat babasının bu kadar canice bir işe kalkışacağını bilemezdi.

Hâlâ ondan bir yanıt bekleyen Tahir'e bakan gözlerini çekti. "Bunu demem ne kadar doğru bilmiyorum, fakat öylece göz de yumamazdım." dediğinde, Tahir'in iyice karışan düşünceleri, sanki mavilerine yansımış gibi göz bebekleri bir an küçüldü.

"Sadede gelirseniz Züleyha hanım, kezâ fazla vaktim yok." dedi her an gelebilecek olan Hasan'ın yolunu kollarken. Züleyha bu sözlerle birlikte derin bir iç çekti. "Babam geçen gün avukatı çağırdı konağa. Başta Maden için bir çözüm bulacak sandım lâkin, öyle değilmiş. Benden gizliyordu her şeyi, sanırım gelip size dememden endişe ediyordu." dedi histerik bir gülüş yer edinirken yüzünde.

Her ne kadar babasına ihanet ediyor olsa da, Tahir'in hiçbir suçu olmadan hapislere düşmesini de istemiyordu. "Anlamıyorum Züleyha hanım. Biraz açık konuşun. Ne yapıyor babanız?" diyerek sabrının kalmadığını belli eden Tahir, kelpetenle laf alir gibi konuşan kadına baktı iyice çatılmış kaşlarıyla.

"Babam birkaç sahte evrak düzenletti avukata. Güya, sizin madenden çıkan her şeyden maddi bir pay aldığınızı ve sigortasız herkesi sigortası var gibi işlemiş olduğunuzla ilgili suç duyurusunda bulunacaklar." dedi tek solukta. Kezâ yeniden bekleyecek olsa her an vazgeçecek olduğunu belli eden bir hâli vardı.

Tahir duyduğu şeylerle önce duraksadı. Ardından sinirle çehresi gerilirdi ve yerinden kalktı. "Bunu demek sizin için zor olmuştur, biliyorum. Fakat yine de sağ olun Züleyha hanım. Verdiğiniz bilgi doğrultusunda gereken yapılacak." dediğinde bir an evvel üstleriyle bu durumu görüşmeyi düşünüyordu.

Züleyha sessizce başını salladı ve az önce dediklerinden olsa gerek, büyük bir ağırlığın altında gibi hissediyordu. Odadan çıkmadan evvel, son kez Tahir'e bir bakış attı ve yine sessizce ayrıldı oradan. Bundan sonra yapacağı bir şey kalmamıştı.

***

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin