.XXIV.

3.5K 381 44
                                    

Tahir'den...
*
*
*

Yarım saattir olduğu gibi, önümdeki dosyalara kendimi vermeye, dikkatimi topmaya çalışıyordum. Lâkin dün gecenin aklımda dolanan görüntüleri her seferinde buna mâni olurken, kalbimde vuku bulan bir sıcaklık hissediyordum. Üstüne üstlük dün gece kadar dâhâ evvelinde bu denli yakın olmadığımız için, kendimce bazı duvarları en azından attığımızı düşünüyordum.

İki yabancıdan, iki yakına gelmek bile beklediğimin aksine yeterince mutlu etmişti beni. Böyle bir durum karşısında istemeden de olsa dâhâ da ilerisinin olabileceğine olan ümitlerim artmıştı. Belki de hayatım boyunca askeriye içerisinde bu kadar çok gülüyorum. Söz geçiremiyor, mâni olamıyordum dudaklarımın yukarı kıvrılmasına. Göğsüm her Hasan'ı düşündüğümde olduğu gibi yeniden sıcacık olurken, yine onu düşünmemin getirisi olan iç gıdıklayıcı hislere yelken açıyordum.

Gözlerim cam kenarına koyduğum mavi çiçeğe dönerken onu ilk gördüğüm vakitler döndü bu kez zihnimde. Belki farkında değildi, belki de böylesi bir şeye hiç ihtimal bile vermiyordu lâkin o kadar güzel bir adamdı ki... Her yaptığıyla bilmeden kalbimi nasıl bir kuşatma altına aldığından habersizdi.

Üstelik bu güzelliği dış görünüşüyle de alakalı değildi. Kezâ yüzünün güzelliğine diyecek tek kelimem bile yoktu. Onu her gördüğümde kal gelmişcesine bir donukluk esiri olan bedenim de buna şahitti. Fakat bir o kadar da güzel bir ruhu vardı. Belki hayatım boyunca ilk kez birinin böylesine saf ve temiz olduğuna inanmıştım onun sayesinde. Çünkü öyle şeyler yapıyordu ki, başkasında görsem kesinlikle sahtelik olduğuna yemin içeceğim şeyler onun dokunuşuyla doğallık kazanıyordu.

O kadar güzeldi ki; Maden de çalışmasından ötürü yara olan avuç içlerini öperek iyileştirmek, üstü başı toprak iken saçlarına öpücükler kondurmak, zorlandığı her vakit arkasında durup destek olmak isteyeceğim kadar güzeldi hem de.

Tehlikeliydi. Böylesi bir güzellikle kutsandığı için kalbim için ziyadesiyle tehlikeliydi, lâkin katili sevmekten de öteye gitmiyordu kalbim. Uzanıp mavi çiçeği taç yapraklarını okşayarak severken, sanki Hasan'ın saçlarını okşuyormuş gibi içim huzurla doluyordu. Bu herkesçe yasaklanan, hor görülen, kabul bulmayan bir şeydi. Biliyordum.

Fakat şu zamana kadar yaptığım hiçbir şeyde insanların ne düşündüğünü asla umursamadığım için fazla umurumda da değildi. Kezâ bana hak vermeleri için, önce benim gözlerimden Hasan'a bakıp, onu her gördüğümde sanki dile gelir gibi atan kalbimin atışlarını, göğüs kafesinde bırakan tatlı sızıyı bilmeleri gerekiyordu.

Fark ettiğim bir diğer şey ise şu birkaç gündür bana olan hallerinin fark edilir şekilde garipleşmesiydi. Bakışlarındaki çekinceyi fark ediyordum benim yanımdayken. Neden böyle bir çekince içerisinde kalıyor anlayamasam da arada yakaladığım yoğun bakışları ne vakit ona dönsem tedirginlikle gizleniyordu. Lâkin beni o halde olsa dahi her seferinde yerle yeksan etmeyi başarıyordu.

Dudaklarına değen elmanın tadı hâlâ zihnimin bir köşesinde dururken, yutkunmadan edemedim. Dudaklarımın karıncalandığını hissediyordum. Onu nasıl bir cesaretle yaptığımın bile farkında değildim o an. Kezâ, sanki kendimde değil gibi sadece ona odaklıydı tüm hareketlerim. En son bana şaşkınlıkla karışık yoğun bakan gözlerine baktığımda kendime gelmiş gibi titredi bedenim. Öyle bir âna haps olmak istedim birden. Hiç gitmesin, böyle hep yanımda dursun istedim.

Derin bir iç çekerek elimi mavi çiçekten çekerek zihnimi toplamaya çalıştım. Yokluğunda dahi böylesi bir yıkıma neden oluyordu bende. Gülümsedim, sabahtandır olduğu gibi.

Dışarıda yağan yağmur içimdeki huzuru bir nebze alıp götürse de eski, kötü anılarda kaybolup yüzümdeki gülümsemeyi silmemek adına yeniden dosyalara gömüldüm. Dikkatimi ise tam veremiyorum, kezâ gözlerimin önünde ise hâlâ onun yüzü, dudaklarımda da tebessümüm vardı.

Ne kadar zaman geçti bilmesem de zar zor bitirdiğim birkaç dosyanın ardından gelen kapı tıklatılmasıyla ile başımı dosyadan kaldırdım. "Gir!" diyerek içeri hızla hidip selam duran askerin yüzünde olan ifade beni daha da meraklandırırken, bir an kalbimin teklediğini hissettim.

Asker çekinceyle bana bakarak, "Komutanım madende göçük olmuş. Yüzbaşı oraya gidip kaza zedelerle..." Askerin dedikleri bir süre sonra kulak uğultumdan duyulmaz olurken, daha sabah hayaliyle mutlu olduğum adamın gülen yüzü yeniden belirmişti zihnimde.

Kuruyan boğazım acı bir yumruyla sızlarken dâhâ bitmemiş konuşmasına karşı askere bakarak hışımla ayaklandım. "Bütün erleri topla! En geç on saniye içinde herkes araçlarda olacak!" Gelen onayla birlikte asker hızla odadan çıkarken gözlerim son kez cam kenarındaki mavi çiçeğe döndü.

Kalbimde hissettiğim sızının tasviri yoktu. Kaybetme korkusu bütün bedenimi uyuşturuyor gibiydi. Fazla oyalanmadan hızla odadan çıkarken diğer erlerle birlikte araçlara geçip maden yolana koyulmuştuk. Ellerim titrerken, kendimi belki de ilk kez bu denli aciz hissetmiştim. Üstelik kendimi tutmasam belki de ağlayabilirdim bile bu sızıya karşı.

Gülen yüzü gözlerimden bir an olsun gitmezken, sıkıca kapadım gözlerimi. Ona bir şey olursa ben ne yapardım? İçim yeni bir acı dalgasıyla sarsılırken boğazıma oturan yumrudan zor nefes alıyordum.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin