.IV.

5.4K 502 56
                                    

"Hasan, bir şey saklamıyorsun de mi benden?" Ufuk'un sessizce sorduğu kaçıncı olduğunu kestiremediğim soruya derin bir nefes verdim.

Cam kenarındaki divanda yan yana oturmuş çay içiyorduk. Anam ve Hayriye teyze ise kapı önünde oturmuş komuşularla muhabbet ediyorlardı. Yeni geldiğimizden herkesin merakı biz olmuştuk. Lâkin bir kötülüklerini de görmemiştim.

Çetin içeride uyuyordu. Anamın dediğine göre tüm gün sokakta, çocuklarla birlikte oyun oyanmış eve yemek için bile girmemişti. Onun buraya çabuk alışıp mutlu olması bir nebze ferahlatmıştı içimi.

"Hasan..." Ufuk'un yeniden bana seslenmesiyle ona ters bir bakış attım.
"Ufuk, darlama beni kardeşim. Olsa derim herhâlde." dedim alnıma inmiş saçlarımı geri iterken. Eve gelince banyo yapmış olduğumdan sebep alnıma inip duruyordu.

"Emin misin kardeşim, yani belki unuttun?" diyerek elini acaba der gibi ters düz eden esmere karşı ofladım. Geldiğimden beri sorgu suâle maruz kalmıştım. Anama belli etmemek için gizli saklı sıkıştırıp soruyordu bir de. Bunaldığım için elimdeki çayı tepsiye bıraktım.

Bana dik dik bakan esmere karşı, "Lâ hâvle..." dedim sabır dilenerek. "Oğlum bir şey olsa derim."Yılmış bir hâlde konuşmama kaşlarını çatarak baktı."İyi hoş da, sırf bir soru için tâ karakola gitmeye ne hâcet vardı? Aklım almadı gitti." Ufuk'un hayret dolu yüzüne bakarken başımı salladım.

Ben de anlamamıştım, orada da sorabilirdi bunu? Ne gerek vardı oralara gitmeye.

"Bilmiyorum, zaten yüzü de garipti." dedim dudak büzerek. Ufuk'un kaşları yine çatılırken,"Nasıl yani?" dedi. Omuz silktim. "Ne bileyim oğlum, garipti işte." Ufuk, dediğimle tatmin olmamış olacak ki, "Ufkum açıldı, sağol."dedi göz devirerek. Güldüm bu dediğine.

O sıra içeri anamla Hayriye teyze de girince konu kapandı. "Oğlum Çetin'i okula yazdırmak gerek." diyen anama baktım. "Olur ana, zaten vakti geldi." dedim yaşını kast ederek.

"Bizim köy okulunun muallimi Süheyla hanımla konuştuk bu gün Hasan oğlum. Yarın er vakitte gelsinler dedi." Hayriye teyzenin dediklerine karşı Ufuk yerinde kıpırdanınca kısa bir an ona dönsem de, "Yarın işe gitmeden bir görüşsen oğlum?" diyen anamla yeniden anama döndüm.

Kısaca başımı sallayıp,"Olur ana, sabah ilk vakitte kalkar giderim. Meraklanma sen."

"Birlikte gideriz, sen şimdi bilemezsin yolu."Ufuk'un dedikleriyle ona döndüm. "Eyvallah tertip."dediğim de gülümsedi. Elini omzuma bir iki kez vurup ayaklandı usulca.

"O vakit sabah ola hayrola. Ben yatayım size hayırlı geceler."diyerek kısaca selam verdi ve az ilerideki odaya girdi. Onun ardından biz de çok durmadan ayaklanıp yataklara geçtik.

Başım yastığa değdiği vakit, sükûnetli olmasının sebebiyle derin bir iç çektim. Yorgundum lâkin uyuamıyordum. Aklımda bu gün olanlar dönerken içim garip bir huzursuzluğa ev sahipliği yapıyordu.

Tahir'in anlaşılmayan hâlleri ve sorduğu sorunun hiçbir mantığı veya akıbeti yoktu. Manasızdı. Bu da beni ister istemez düşünmeye itiyordu.

Askerliğimi nerede yaptığımı sorduğundan sonraki yüz ifadesi yeniden aklımı kurcalarken,"Acaba karşılaşmış mıydık? Öyle olsa hatırlardım. Koskoca komutan, illâ aklımda kalırdı."dedim saçlarımı karıştırırken.

Ufaktan uyku bastırınca, kapanmaya yüz tutmuş gözlerimi daha fazla açık tutamamış kapamıştım.

***

"Abi ben de mi okula gideceğim?" Sabahtandır yerinde duramayan Çetin'e gülümseyerek okşadım kısa saçlarını. "Tabii, sen de diğerleri gibi okuyacaksın."dedim bana heyecanla bakan çocuğa.

Dün Hayriye teyzenin de dediği gibi er vakitte kalkıp köy okulunun yolunu tutmuştuk. Çetin sabah okula yazılacağını duyduğundan beri hop oturup hop kalkmış hattâ doğru düzgün kahvaltı bile etmemişti.

Köyün içinde ağır ağır ilerlerken Çetin'in suâllerine de cevap veriyorduk.

"Ufuk abi sen de okula gittin mi?" Çetin'in sorusuyla Ufuk ensesini kaşıdı. "Yanii, eh işte."dediğinde Çetin anlamayarak baksa da ben güldüm. Küçükken okuldan kaçtığını askerdeyken muhabbet arası derdi.

"Nasıl yani abi? Anlamadım hiç." Çetin'e yan bir bakış atıp benim gülen yüzüme yüz buruşturduğunda bu kez tutamayarak kahkaha attım. "Şimdi abim şöyle ki, bizim zamanımızda okula arada gidilirdi."dediğinde ensesine vurdum. "Oğlum çocuğa yalan söylemesene."dedim sessizce.

Ufuk ensesine elini çıkarıp bana döndü. "Yalan değil ki? Ben arada giderdim." dediğinde başımı iki yana salladım. "Sabır." Mırıldandığımda ne ya der gibi başını sallayan Ufuk'a aldırmadan yanımızda yürüyen Çetin'e döndüm.

"Yok abim öyle bir şey. Ufuk abin şaka yapıyor."dediğimde Ufuk ağzını açtığı an, "Değil mi Ufuk abisi?" dedim. Bana bir bakış atarak memnunsuzca başını sallayan arkadaşımla istemsizce sırıtınca Ufuk da gülmüştü dayanamayarak.

"Bir an önce halledelim de işe gidelim. Hilmi abinin haberi yok geç gideceğimizden."dedim ileride görünen okula bakarak. "Ahmet de buradaki okula gidiyor abi." diyen Çetin'le gülümsedim. Bu kadar çabuk arkadaş edinip kaynaşması beni mesut eden tek şeydi. Saçlarını okşadım bir kez dâhâ.

Okul bahçesine girdiğimiz vakit kapı önünde öğrencilerle konuşan muallim hanıma baktım. Genç bir kadındı. Belli ki buralı değildi. Giyimi kuşamı şehirlilere benziyordu. Bizi gördüğü vakit öğrencilerden ayrıldı ve yanımıza doğru gelmeye başladı. Yanımda derin bir nefes çeken Ufuk'a dönmeye kalmadan gelen muallim hanıma gülümseyerek selam verdim.

"Günaydın muallim hanım."dedim elimi uzatırken. "Günaydın."diyerek aynı şekilde elimi tuttu. Kısa bir tokalaşmanın ardından gözleri Ufuk'a döndü. "Size de günaydın."diyerek yeniden el uzatınca Ufuk baş selamıyla elini tuttu. "Günaydın Süheyla hanım." Ufuk'un ismini söylemesiyle gülümsedi Süheyla.

"Biz kardeşimi yazdıracaktık."dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Kadın bana, ardından da elimden tutan Çetin'e gülümseyerek başını salladı. "Tabii, hemen kaydını yapalım. Buyurun içeride halledelim hemen." diyerek okula doğru ilerleyince peşi sıra biz de ilerledik.

Ufuk'a baktığımda eline bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Ufak bir odaya girdiğimizde,"Siz oturun, ben öğrencileri sınıfa alıp geliyorum." diyen Süheyla hanıma kısa bir baş onayı verip oturduk. "Abi artık her sabah buraya geleceğim ben de değil mi?"diye soran Çetin'e gülümseyerek başımı salladım. "Evet abim."dedim. Gülerek başını salladığında uzun vakittir sesi çıkmayan Ufuk'a döndüm. Hâlâ eline bakıyordu.

"Oğlum Leyla mı oldun? Ne bu hâl?" dedim kinâyeyle. Önce bir irkildi konuşmamla, ardından boğazını temizleyerek başını iki yana salladı. "Ne alakası var tertip? Dalmışım öyle."dese de vardı bir şeyler. Yine de şimdi yeri olmadığından fazla üstelemeyecektim.

Biraz sonra odaya giren Süheyla ve hemen ardından görünen bedenle şaşkınlıkla bakakaldım. Onun burada ne işi vardı ki? "Kusura bakmayan beklettim biraz." diyen Süheyla hanıma, Mühim değil muallim hanım." dedim en az ben kadar şaşkın olan adama bakarken.

"Tahir abi sen de otur istersen?" diyen Süheyla hanımla kaşlarım havalanırken, "Abi mi?" dedim. Ufuk'la aynı anda konuştuğumuzun farkında bile değildim.

Mavi gözleri eski donuk hâlini alırken hemen karşımdaki boş sandalyeye oturdu. Ona bakmamaya çalışarak Çetin'in kaydığını yapmış, onun gözlerinin bende olduğunu bilmek bedenimi gelmişti ister istemez. Hâlâ ne için bana bu denli sert olduğunu bilmiyordum. Kezâ dün bayağı ılımlıydı. Şimdi ne olmuştu da yine aynı şekilde tavır almıştı bana anlayamıyordum.

Belki de çoktan anlamıştım lâkin şu anlık hatrımda yoktu. Gözlerim yeniden ona dönerken mavi gözlerinde dün gördüğüm garip pırıltıları fark ettiğimde neden olduğunu kestiremediğim bir utançla çektim gözlerimi. İçim bir garip olmuştu.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin