.XXX.

3.3K 336 33
                                    

Bu bölüm mirzakerim 'e ithaf edilmiştir.
*
*

Kapanan Erli Maden ocağının artık bir faaliyeti kalmayınca, uzakta, bir minibüsle yarım saat süren bir yerde başka bir maden ocağını mesken tutmuştu açıkta kalan işçiler.

Hepsinin bakması, tüttürmesi gereken bir ocağı ve eli ekmek bekleyen sabileri vardı. Herkes kendince bir ekmek davasına düşmüş kimi o kadar uzağa gidemediğinden yakınlarda tarla işlerine başlamış, kimi de iş bulamadığından sebep elinde valizi gurbet yoluna düşmüştü.

Aradan geçen bir hafta da Hasan'ın ezilen ayağı bir nebze olsun iyileşirken, eskisine nazaran üstüne basabiliyor oluşuna şükür etti. Her seferinde ya anası ya da Ufuk'a yük oluyordu. Belki elinde değildi lâkin, yine de birilerinin eline muhtaç olmak mahçup hissettiriyordu. Hele ki hâlâ misafir oldukları gerçeği gün yüzündeyken, dâhâ bir rahatsız oluyordu. Ufuk bu düşündüklerini bilse onu döveceği kesin olsa da, yine de böyle hissetmekten alamıyordu kendini.

Düzgün para kazanıp bir ev de bulamamıştı, şimdi maden de tamamen kapandığı için bir çalıştığı çay ocağından gelen para yetmiyordu.

Bu düşünceyle oturduğu kapı önünde meydandaki kahveye, İrfan abinin yanına gitmek için ayağına eskimiş ayakkabılarını giyerken ne vakittir kendine bir şey almadığını düşündü. Hatırladığı üzere, en son babası vefat etmeden önce hasattan kazandıkları paranın kendi payıyla bir kazak almıştı sadece. Geri kalanını harcamaya ne zamanı ne de isteği olmuştu. Kezâ o hasattan sonra babasının bir anda hastalanması ve kenarda köşede az buçuk biriken paranın hastane masraflarına gitmesiyle birlikte her şey üst üste gelmişti.

Evin bütün yükü bir anda anası ve onun omuzlarına bindiği için, en çok kendi çalışır anasına iş bırakmazdı. Kazandığı her kuruşun hesabını kafasında yapar ve borçlu olduğu yerleri ödeyip arta kalan parayla ya Çetin'e ya da anasına birkaç parça şey alırdı.

Ayaklarında olan ayakkabılar, muhtemelen ayağına iki seneyi geçkindir giydiği tek şeydi.

"Nereye?" Ayaklarına bakarak daldığı düşüncelerinden, Ufuk'un sorusuyla ayrıldığında ela gözleri direkt karşısında dikilen esmeri buldu. Soran kara harelere karşı, "İrfan abinin yanına, çay ocağına çalışmaya gidiyorum." dedi yüzünde yer eden büyük bir tebessümle.

"Sen yine tarla hasatına mı?" dedi esmerin dün tarlada toprak olmuş kıyafetlerini yeniden giymiş olduğuna karşı bir soruyla. Başını salladı esmer beden, "Evet, bu gün de gidersem tam yevmiye verecek Diyar abi." diyerek kendince bir açıklama yaptı. Hasan yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle başını salladı onaylayarak.

Kezâ bu mutluluğu biraz da meydana geçmeden evvel yanına uğramayı düşündüğü mavi gözlü sevdiği içindi. İki gün evvel yanına gelmiş, bir saat kadar öylesine bir şeyler konuşsalar da Hasan'ın içi, Tahir'in mavilerini her bulduğunda titremişti.

Sevmek güzel şeydi, hele karşılığını aldığınız bir sevda ise bu, o zaman ayaklarınız yere basmaz gibi bir hafiflik sarardı bedeninizi. Kezâ bir haftaya yakın zamandır böyle hissediyordu kumral oğlan.

Ufuk rahatsızca yerinde kıpırdandı ve dağınık kara tutamlarını eliyle geri yatırdı. Hasan, onun bu diken üzerinde gibi olan rahatsız hâlini iki gün evvel sarhoş geldiği vakitte de görmüş, sorsa da bir cevap alamamıştı. Sabahına da Süheyla'nın nişan davetiyesini vermişti anasına. O zaman anlamıştı ki, Ufuk bu nedenle durgun ve rahatsız hissediyordu.

Fakat bu durum ne vakit Hasan'la karşı karşıya kalsa dâhâ da kendini belli edince her seferinde olduğu gibi yeniden çatılmış kaşlarla baktı esmere.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin