.XLV.

2.4K 222 33
                                    

Akşam üstü vakitleri gezmek için çıktıkları köyde denk geldikleri ve Hasan'ın tanıştırdığı dostlarıyla ayak üstü muhabbet etmişti Tahir. Yarın yola çıkması gerekiyordu. Her ne kader dâhâ uzun kalmak istese de başına geçmesi gereken bir görevi vardı.

Arkadaşlarının her birinden ayrı bir şey öğrenmişti sevdiği hakkında. Kimine içten kahkahalarla gülerken, kiminde de hüzünleniyordu. Yine de Hasan'ı en yalın haliyle dinlemek ona tarifi imkansız bir tatminlik veriyordu.

Küçükken sıkça gittiği derede ilk yüzme denemesini, köyün çıkışına yakın oturan Sabahattin amcanın erik ağaçlarına çıkıp azar işitmelerini duydukça gülümserken, amcasının onlara yaptıklarını duydukça sinirleniyordu. Ölmüş olduğu gerçeği bile içini soğutmazken, nasıl olur da bir insanın bu denli vicdansız olabildiğini aklı almamıştı.

Güneşin batmak için an kolladığı bir zaman dilimde, kahvede yanına oturmuş arkadaşlarıyla gülerek konuşan kumrala döndü mavi gozleri. Güneşin son ışıklarını yüzüne yansıyan Hasan'ın gözleri hafif kısık baksa da kahkahaları eksik olamıyordu hiç. Gülümsedi Tahir. Aklından geçen tek şey ise Hasan'ın daha çok gülmesi gerektiğiydi.

Onlardan ayrılıp köyün tarlalara çıkan yoluna saptıklarında ortalıkta ne ev ne de insan kalmamıştı. Sık tarlaların olduğu, ormana yakın bir yerdi burası.

Dün yağan yağmurdan sonra her ne kadar bu sabah güneş olsa da yerler hâlâ tam kurumuş sayılmazdı. Bundan sebep kimi yeri çamur, kimi yeri ufak su birikintileriyle doluydu.

Derin bir iç çekti Hasan. "Hayat çok beklenmedik." deyiverdi birden. Tahir, elleri cebinde üzerindeki cekete sarınmış kumrala döndü yan bir bakışla. "Niye öyle dedin şimdi?" diye sordu.

Hasan'ın kahve gözleri Tahir'in mavileriyle kesişirken gülümsedi mânidar bir ifadeyle. "Düşündükçe hep bu sonuca varıyorum. Kim bilebilirdi ki şimdi böyle olacağımızı? Ya da benim bir erkeğe gönül vereceğimi?" dedi, gözlerini Tahir'in derin derin bakan mavilerine dâhâ fazla bakamayıp çekerken.

"Ya sen," dedi ardından ceketinin cebine ellerini sokarken. Tahir'in dikkatle onu dinlediğini biliyordu. "Bilebilir miydin bir gün böyle olacağını? Beni, bir erkeği sevebileceğini düşünür müydün?" diye sordu safi bir merakla bakmadan hemen önce. Kezâ Tahir'in onu sevdiğine şüphe yoktu. Lakin bundan evvel kabullenişi nasıl olmuştu, onun gibi geç mi fark etmişti? Yoksa kendinden zaten haberdar ve bilinçli bir şekilde mi hareket etmişti merak ediyordu.

Üstelik bunca zaman onu görmemesine rağmen aklında bu kadar yer etmiş olduğu gerçeğini her hatırladığında, kalbi bambaşka bir duyguyla atıyordu.

Yolun kenarında durdu Tahir. Yüzünde hafif tebessümle birlikte gözlerini bir an olsun kaçırmadan Hasan'ın meraklı gözlerine bakıyordu. "Senden önce kimseyi böylesine gözü kapalı sevmemiştim. O zaman sorsan belki bilmezdim ama inan bana seni ilk gördüğüm gün, hayatıma dokunacak kişinin sen olduğunu anlamıştım sanki. Gözlerine baktığım gibi bedenimde bir his uyandı." dedi, sanki o anı ve sonrasında olanları hatırlar ifadesiyle dalgınca.

Hasan'ın dudaklarına da tıpkı Tahir'in de olduğu gibi bir tebessüm yer etti o an. "Nasıl bir his bu?" diye sordu, onunla uğraşmak için.

Fakat Tahir'in, "Nefes aldığımı hissettim." demesiyle midesi kasıldı. Mavilerin yoğunluğu içini titretiyordu adeta. Yaklaştı ve ona öylece bakakalan sevdiğinin omzuna kolunu attı. "Bana yaşadığımı hissettiriyorsun Hasan. Yanındayken ya da seni her düşündüğümde nefes alıyorum." dedi.

Bir şey diyemedi bu sözlerin karşısında Hasan. Utangaç bir tebessümle baktı. Derin bir iç çekti ardından. Sanki onca şey demek istiyor lakin kelimler boğazında düğümleniyor gibiydi. Yetersizdi ona diyecek olduğu her cümle. Eksikti. Cebinde olan elini çıkardı ve omzunda duran ele parmaklarını geçirdi usulca.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin