.XXXIII.

3K 322 32
                                    

Omzunda taşıdığı saman balyasını diğerleri gibi traktörün römorkuna istifliyor, esen sert yelin azizliği gibi uçuşan samanlardan sakınıyordu kara gözlerini. Terden üzerine yapışmış eski penyesi, rüzgarda uçuşan toz toprak kaplanmıştı.

Kapanan maden ocağında sonra önüne hangi günü birlik iş çıksa koşturur olmuştu. Ekmek aslanın ağzındaydı şu zamanda. Hele ki evde kendi boğazı hariç dört kişi olunca da, Hasan'la birlikte ne iş bulsalar yapar olmuşlardı. Hasan zamanın çoğunu kahvede çalışarak geçirse de, kendisinin belirli bir işi henüz yoktu. Bundan sebep birkaç saatliğine de olsa çağıran Veli emminin tarlasında olan balyaları topluyordu.

Omzundaki yükü, römorkun üstünde bekleyen Veli amcaya doğru savurduğunda, kasaya yaslanan bakyayı ipinden tutarak çekti yaşlı adam. 

"Biraz soluklan istersen Ufuk oğlum, epeydir ayaktasın." Kasketinin altına sıkıştırdığı mendili esintiyle savrulan, yetmişlerine dayanmış olsa dâhi genç delikanlılara taş çıkarak kuvvette duran adama döndü Ufuk soluk soluğa.

"Sağ olasın emmi, biraz soluklanayım o vakit." dediğinde, adam babacan bir tavırla omzuna tokmuş ve ilerde duran ağacın dibini işaret etti. "Tarlanın başındaki ağacın dibine soğuk su koydu benim kız. İç de için serinlesin oğlum."

Ufuk, Veli emmiye başını salladı ve yavaş adımlarla yolun geçtiği tarla başına doğru yürüdü. Hiç yoktan yüze yakın balya taşımıştı. Haliyle de yorulmuş, sert yel vursa da terden sırıl sıklam olmuştu.

Üzerine terden sebep yapışan penyeyi eliyle tuttu ve öne doğru çekeledi. "Ulan maden ocağında bu kadar yorulmadım ben." dediğinde, çoktan ağaç dibine varmıştı. Gölgesine doğru oturup sırtını ağacın gövdesine yasladığında, uzaktan duyulan araç sesine kulak kesildi.

Bir eli ufak güğüme uzanmış demir bardağa su doldururken, serinliği parmaklarına yayılan soğuktan hissediyordu.

Koca tarlada o, Veli emmi, karısı Şükran abla ve iki kızı vardı. Veli emmi ve Şükran abla römorkta durup balyaları üst üste istifliyor, iki kızı ise tek baltayı birer uçlu tutarak kendilerince destek oluyordu.

Ufuk suyunun son yudumunu alırken, yanına yaklaşan kıza çevirdi başını. Veli emminin büyük kızı Halime, Ufuk'a utangaç bir şekilde bakarak başındaki yazmayı düzeltti. "Babam su istedi de..." diyerek, kendince bir konuşma başlatmaya çalışmıştı.

Geldiğinden beridir bu kızın gözleri üzerinde olduğundan, şimdi yan yana gerilmeden edemiyordu. Kızın işveli bakışlarına bakmamaya özen göstererek elindeki güğümü yere bıraktı. "Buyur, al." dedi, sesini sabit tutarken.

O sıra toprak yolda sesi iyice yaklaşan araca döndü kara gözleri. Askeri araç olduğu tâ öteden belli olan arabaya bakmaya devam ederken, Tahir yine Hasan'ın yanına mı gidiyor ki? diye düşünmeden edemedi. Böyle giderse köydeki herkes dâhâ da meraklanacak ve onların durumunu elbet biri kazara da olsa görecekti. O zaman ise asıl kızıl kıyamet koyacaktı.

"İçersen bir bardak dâhâ dökeyim Ufuk?" Halime'nin sesiyle kara gözleri ona bir umut bakan kıza döndü. Yerinde huzursuzca kıpırdanıp ayaklanırken yanlarından geçen araç önce yavaşladı ve ardından da ağacın yanına durdu.

"İçmiyorum dâhâ, sağ ol Halime." dediğinde, kızın yüzü adını söylemesinden sebep aydınlanmış, yanakları allaşmıştı. "Peki madem." diyerek, elindeki güğümü de alarak babasına doğru ilerledi. Ufuk giden kızın ardından derin bir soluk bıraktı.

Bu günün böyle olacağını bilse belki de hiç gelmezdi buraya. Fakat Veli emmiye de hayır diyememiş, işine hem yardım hem de üç kuruş için buraya gelmişti.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin