.Özel Bölüm.

2.4K 227 24
                                    

Yağan karın çok az bir kısmı dallarda tutarken, yorgunlukla derin bir soluk bıraktı esmer beden. Bir sis bulutu gibi havaya karışan soluklarına aldırmadan çamur olmuş yollarda ilerlemeye devam etti.

Köyün yaşlılarından olan Fikret amcaya odun kırmaya gitmiş, gönülden ne koparsa da yevmiye niyetine cebine ilişen birkaç kuruşla evine dönüyordu. Ne kadar yardım dese de yaşlı adamın içi elvermemişti Ufuk'u böyle göndermeye.

Başındaki kasketini düzeltti. Kalın paltosunun içinde sakin adımlarla evin önüne geldiğinde, içeriden gelen konuşma ve gülüşme sesleriyle kaşlarını kaldırdı.

Hayriye teyze gülerek elini divanın başına sırtını vermiş yatan bedenin omzuna toktu. "İlahi oğlan, güldürme beni." dediğinde, Muzaffer de oturduğu yerde güldü.

Açılan kapıyla görünen bedene döndü ikili. Muzaffer'in gülüşü yüzünde iyice yayılırken, örgü kazağının yakalarını düzeltti.

Yaklaşık üç gündür Ufuk'ların evinde kalıyordu. Hastanede olan hemşire olayından sonra, kalması gereken bir hafta süreyi beklemeden çıkışını vermişti esmer.

Sebebini sorduğunda ise açıklaması, 'Hemşireyi gözüm tutmadı. Bu sana iyi bakamaz, bize gidiyoruz. Ben- yani anam sana çorba da yapar.' olmuştu.

Oysa hemşire gayet de güzel ilgileniyordu. Tabii biraz fazla ilgiliydi orası ayrı. İtiraz etmedi Muzaffer, esmere ne kadar yakın o kadar iyiydi.

"Hoş geldin oğlum. Hallettin mi odunları?" diye soran anasına kısa bir baş onayı verdi. "Hallettik." dedi yağan kardan nemlenmiş kasketi ve paltosunu çıkarıp sobanın yanındaki çiviye asarken.

"İyi iyi, sevap oldu vallaha. Kış günü adamcağız bir başına yapamazdı." diye, konuşa konuşa içerideki odalardan birine gitti Hayriye teyze.

Arkasını dönüp divanda boş kalan yere geçip oturdu. "Selam sabah yok mu yaralı kuş?" dedi kinayeyle.

Muzaffer gülümsemesini genişletti. "Hoş geldin kara oğlan." diyerek kendi yeşillerini karalara dikti. Ufuk, ona her kara oğlan dediğinde şu birkaç gündür fark ettiği çarpıntılara alışmaya çalışıyordu. Tuhaf bir uyuşukluk hissi vardı göğsünde son zamanlarda.

Selamını aldı başını eğerek. "Yaran nasıl oldu?" dedi bu kez merakla. Geçen gün ayağa kalkıp kendi başına gezmeye çalışırken takılıp düşmüş, az kalsın dikişlerini patlatacak raddeye gelmişti.

Ufuk bunu duyunca da ayağa kalkmasını katti suretle yasaklamıştı iyileşene kadar. Yanındayken her ihtiyacını kendisi gideriyor, mümkün mertebe az hareket etmesini sağlıyordu.

Esmere bakarak başını salladı. "İyi, sabah Hayriye teyze bir ağrı kesici içirdi bana." dediğinde, Ufuk sıcaktan terlemiş kumral saçlı adama baktı.

Alnına inmiş kumral saçları terden nemlenmiş, yanakları allaşmıştı. Yeşil gözleri uykulu gibi bayıktı biraz. Kumralın bu ifadesine karşı istemsizce güldü.

"Ne oldu?" diye sorsa da kendi dudaklarında da Ufuk'un gülümsemesine denk bir tebessüm yer edinmişti çoktan.

Bir şey yok dercesine başını hafif kaldırdı Ufuk. Muzaffer'in kaşları çatıldı merakla bu kez. Yüzündeki gülümseme silinmeden, "Lan söylesene neye güldün? Yüzümde bir şey mi var?" dedi az önce bol salçalı bir çorba içtiğinden ağzını elinin tersiyle silerek.

Onun bu çocuk hâline kıkırdadı Ufuk sabır dilenir gibi başını yana eğerken. "Muzaffer kıpırdayıp durma yaran acıyacak." dedi yaramaz bir çocuğa nasihat verir gibi uyarıcı bir sesle.

MADEN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin