DÖRT

5 3 0
                                    

BÖLÜM.39

Günün her erken saatinde kalkıp dükkanını açar yakınlarında kalan çörekçiden yarım porsiyon alır dükkanın kepenklerini kaldırır, pas tutmuş kilitle dakikalarca uğraşırdı. Kahveden kendisine çay söyler çörekle birlikte afiyetle yerdi. Her sabah kahvaltısını bu şekilde yapardı Yaşar bey. Gün geçer gider bakkalına gelen giden olurdu haliyle. Küçük çocuklar gelir paralarının yetmediğini gördüklerinde boyunları bükülürdü Yaşar beyin dudaklarında ufak bir tebessüm beliriverirdi. Çocuklara istediğini verir beş kuruş almadan gülümsemelerini kazanır yollardı. Bir gün içeri bir kadın girdi Yaşar bey senelerin verdiği yorgunluğun bedeninden akıp gittiğini hissetti. Elektrik çarpmışa döndüğün de öylece kadının gözlerine baka kaldı. Derin bakan gözleri, tap burunlu kıvırcık saçlı bir kadındı bu. Kadının eli beyaz kapıda asılı kaldı onunda eli ayağı boşalmıştı. O gün o karşılaşma da ikisinin de kaderinin bir olduğunu anlamışlardı. Kadın usulca yaklaştı girdi içeri kapıyı utana sıkıla kapatıp kıvırcık saçının bir tutamını yanağından alıp kulağının arkasına koydu.
"Gazete." Kadın boğazını temizledi sesi çok ince çıkmıştı yeniden konuştu.
"Gazete var mı?"
Adam kadının sesinde ki naiflikten şaşip kaldı.
"Ne istemiştiniz?" aslında ne istediğini duymuştu ne kadar çok duyarsa iyidi sesini diye düşündü. Kadın anlar gibi tebessüm etti.
"Gazete." Dedi daha gür bir sesle.
Adam önünde yeni gelen ama yerleştirmeye zaman bulamadığı gazetelere ulaşmak için kafasını eğdi. Gülümseyerek kadına gazeteyi uzattı.
"Yine beklerim." Gözlerini kaçırdı kız.
"Tabi gelirim." Yutkundu. "Yine" diye tamamladı. Kız kapıdan çıkarken omzunun üstünden son defa adama baktığında adamın da ona baktığını görünce hafifçe gülümsedi. Kapıyı kapatıp bayır aşağıya yürürken elinde tutuğu gazeteyi kucaklarcasına kalbine doğru iki eliyle sarıldı adımları atıyor her adımda farkında olmadan gülümsüyordu.


Saçlarımdan şakaklarımla buluşan teri elimin tersiyle sildim. Elimde tuttuğum neredeyse bitmek üzere olan mumu daha sıkı kavradım.
"Hala bu olanlara inanamıyorum." Mert hayatının bu zamanına kadar belki de ilk defa bu kadar ciddiydi.
"Ha bir de bana sor şu halimize bakın toprak içinde kaldık." Ne derene ne de Merte tek kelime etmedim. Elimde ki meşalenin titrek ateşi hepimizi aydınlatmaya yetiyordu, bizi götüreceği yere kadar gidiyorduk. Onların elinde sadece iki meşale kalmıştı onları yakmadık. O gün Borayla bulduğumuz yapay topraktan sonra gerekli işaretlemeyi yapmış hemen arkadaşlarımızı zorla karavandan çıkarmıştık. Bize direnmiş olmaları hiç sorun degildi buradan beraber çıkacaktık. Şimdi tahminen dört gündür toprağın yapay tabakasını kaldırmış ortaya çıkan merdivenden aşağıya inmiştik. Günlerce oraya çıkan bu yer altında rüyamda gördüğüm merdiveni bulmak umuduyla ilerliyorduk. Yanımıza biriktirdiğimiz su ve yiyecekleri almayı da ihmal etmedik.

"Biz ne arıyoruz burada, ayrıca burası neresi."
"Yeraltı." Bora ruhsuz bir tınıyla Atalay'ın sorusuna cevap veri.

Yiğit derin nefesler alıyor bir gözü etrafta diğer gözü Derenin üstündeydi. Aralarında olan her neyse ortamı daha da geriyordu, farkında değillerdi.

"Melis acaba nasıldır." Diye fısıldadım istem dışı.
"Bu durumdan daha iyi bir konumda olduğu kesindir." Kaşlarımı çatarak derene baktım.
"Bu durumda olmak istemediğini anlıyorum Deren. Bana biraz yapıcı ol demiştin elimden geleni yaptım yapmaya da devam ediyorum." Bunları söylerken elimle etrafı gösterdim.
Gözlerini devirerek fısıldadı. "Rüyandan yola çıkarak."
Adımlarımı durdurdum.
"Dışarıda konuşmalarınızı duydum belki beni sucluyor belki beni sorumlu tutuyorsunuz umurumda bile değil. Buradan çıkana kadar beraberiz ondan sonrası için özgürsünüz. Ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum bunu görmek yerine her lafın arasında arasında beni suçlamaktan vazgeç. Bende burada olmak istemezdim ama buradayız Deren. Çıktığımız da istediğin yöne gidebilirsin."

LAVANTA CİNAYETİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin