Ayağımın altında çoktan can vermiş yaprakların sesi kulaklarıma ulaşıyordu bu ses bana her zaman huzur vermişti. Hava biz buraya gelene kadar siyahla çoktan boyanmıştı.
"Ne tarafta mezar biliyor musunuz?"
Derenin sesi ürkek geliyordu haklıydı da yaşadıklarımızdan sonra gece vakti mezarlığa gelmek akıl işi değildi ancak bizde çok sağlıklı sayılmazdık öyle değil mi? Bende öyle düşünmüştüm.
"Tanıdıklarla görüştüm biraz daha ilerleyeceğiz." Boraya minnetle baktım.
Atalayla Yiğit önden boranın gösterdiği konuma doğru ilerlerken onların biraz arkasında Derenle melisa bir konu hakkında konuşuyorlardı bizde borayla arkalarından Sessizce gidiyorduk, Başımı omzumdan arkaya çevirip Mertte baktım elleri kot pantolonun cebinde başını aşağıda sallanarak ilerliyordu en arkada o kalmıştı. İçimde büyük bir buruklukla önüme dönüp boraya baktım anlar gibi eliyle koluma hafif vurup ilerlemeye devam ettik. Mert benim yakın dostumdu belki de Derenden bile daha iyi tanırdım ancak bu son olaylar onu öyle etkiledi ki ne her zaman ki neşesi ne de esprileri vardı oldukça düşünceli görünür ve az konuşur olmuştu artık. İç çekerek önüne geldiğimiz mezar taşına baktım.Yaşar Çınar
Gözlerimi delip geçen mezar taşına baktım bir süre. Dualarımızı etmiştik karanlık üstümüze çekeli çok olmuştu, gökyüzü mezarlıkta daha korkutucu görünüyordu. Aslında bana ürkütücü gelen bir şey daha vardı oda evin balkonları evet garip gelecek biliyorum ama evin balkonları ev kadar sağlam gelmiyor gözüme sanki ufak bir tahta ve çimento tutuyor gibi hafif bir harekette yeri boylayacakmışım gibi.
"Gidelim." Boranın sesiyle kendime geldim. Ne kadar yücedir mezar taşına bakıyordum bilmiyorum fakat uzun süre olmuş olacak ki boranın sesi endişeli çıkmıştı. Gözlerimi toprağın kahvesinden alıp onun gözleriyle bulaşturdum. "Olur gidelim." Hepimiz mezarlıktan çıkarken son bir kes arkama baktığım da gördüğüm karaltı duraksamama neden oldu, orta boylu ve kiloda, saçlarının uzun ve kıvırcık olmasından yola çıkarak saçlarını uzatan bir erkek değilse gördüğüm gölge bir kızdı onu gördüğümü biliyordu hissetmiştim Gözlerimi kızdan çektim bizimle aynı yaşlar da diye geçirdim içimden küçük bir kız çocuğuna göre boyu oldukça uzundu tabi bölgeler boyu her zaman yanıltırdı. Üstünde cok durmadım sadece bir tesadüftü bir kız ya da kadın neden bizi izlesin ki?Karşı kaldırımda park halinde olan araca ilerlerken melisanın sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim. "Cafeye falan mi gitsek ha ne dersiniz?"
"Bilemedim ki." Mert çekinerek konuşmuştu aramızda ki buz dağı en çok onu etkiliyordu biliyordum ancak böyle olmasını ben istememiştim.
"Güzel olabilir aslında."
"Evet olabilir." Mert ve ben kararsız kalmışken diğerleri onaylanmıştı. Boranın neden gitmek istediğini biliyordum arkadaşlarımla aramda duran dağı yıkmak için uğraşıyordu. Dudaklarımı araladım.
"Ben eşlik edemeyeceğim."
Melisa bana döndü. "Olmaz hep birlikte olalım. Bak zor şeyler yaşadık bunların üstüne normal insanlar gibi bir aktivite yapalım diyorum kötü mu bu?" Bana üzgün bakıyordu. "Elbette kötü değil. Bir kitap üzerine çalıştığımı biliyorsun." Uzun zamandır yazdığım bir kitap vardı ve tüm bu saçmalıklardan sonra daha yeni yeni kendime gelmiş kurguma sarıla bilmiştim.
"Tamam bu engel değil. Günler torbaya girmedi ya."
"Bizden dolayı istemiyor melisa anlasana." Bakışlarımı derene çevirdim. Okulda hatta evde bile hepsi benden defalarca özür dinlemişti ancak o kadar kolay değildi.
"Hem Selim de gelir." İç çektim.
"Tamam kabul sen kazandın." Gülerek bana sarıldı."Gökyüzünden her yıldız kaydığın da dünya da biri ölüyormuş biliyor muysunuz?"
"İlk duyuşum."
Melisanın sözlerine yanıt veren yiğitten sonra oluşan ufak bir sessizliği ben böldüm.
"Ölülerin gökyüzünde yıldız olarak devam ettiklerine oradan sevdiklerine yakın olduklarını, gözlemlediklerini en sonunda da unutuldukların da kayıp yok olduklarını biliyordum bende." Boranin gözleri bana döndü dudaklarını kıvrıldı ve neredeyse fısıltılı çıkan sesiyle "Belki de öyledir." Dedi. Güldüm. "Kim bilir?"
"Öyleyse gündüzleri de bulutlara saklaniyorlar." Atalay'ın bu tür şeylerle ilgisi bariz ortadaydı. Gözlerimi ona çevirdim. "Gün kendini gösterdiğin de bulutların ardına saklanıp sevdiklerini gizlice izlerler ışığı onlara armağan ederlermiş, karanlık çöktüğünde kalplerin yorgunlugu ortaya çıktığında kendini gösterir ışıldarlar umut olurlarmış. Her yıldız kaydığın da dilek tutulmasının sebebi de buymuş."
Kafasıyla beni onaylayan arkadaşlarım sessizdi son zamanlar da olduğu gibiydik birbirimizden kopuk bir bütündük. Hepsini ayrı ayrı çok seviyordum ancak dost zor zaman da belli olurdu hepsi bana sırtını dönmüştü Bora dışında gözlerimi ona çevirdiğim de bana baktığını gördüm.
"Düşüncelisin?" Omuzlarımı kaldırdım.
"Kitap hakkında düşünüyordum."
"Ne hakkında yazacaksın?" Soruyu soran Derendi Atalayla olan konuşmamdan cesaret almış gibiydi yavaş yavaş cümleler kuruyorduk artık.
Derene cevap verdim. "Bizi yazacağım."
"Nasıl yani?" Diye heyecanla öne atılan Mert tüm gerginliği bir anlığına unutmuştu. "Tüm bu olayları kurgu yapmayı düşünüyorum." Yiğit bana doğru döndü. "Senin bir kitabın daha vardı dimi neydi o?" "Sarmaşık." "Ah evet şizofren bir kızın yaşantısını anlatıyordu hatırladım." Kafamla onayladım. "Ben okudum normal bir genç kızın yaşantısı, acılarını ve kayıplarını ele alıyor ancak talihsiz bir olaydan sonra hastalanıyor ve bir bakıyoruz ki okuduğumuz bir kısım kızın kafasının içinde yaşadıkları enteresandı gerçekten." Derene dönüp yorumu için teşekkür ettim. Elimde tuttuğum çayı dudaklarıma götürürken gözlerim Cafenin camında ki karaltıya kaydı mezarlıkta gördüğümle aynıydı. Bir gölge...Huzursuz hissettiğimi belirtip eve geçmiştik bizimkiler bahçe de annemle sohbet ederken kitap yazma bahanesiyle odama çekildim. Düşündüm zihnimde yalnız kaldım. Nasıl bir son isterdi insan elbette en acısız olandan peki anadan kundaktan bu zamana yaşatılan acılar, onlar ne olacak? hak ediyor musunuz acısız bir sonu? Kafamda milyon tane cümle gezinirken bir tanesi bir tanesine değmiyordu, uzun zamandır kafam kalabalıkmış da ben kendimi bunca zaman dinlememişim daha yeni zihnimi önüme koymuşum gibi bana savaş açıyordu. Başımı kötü bir olay geldiğin de, çıkmaz da hissettiğim de yanım da olduğunu düşündüğüm ne varsa bir den tepe taklak oldu, hisler kızgın bir demir gibi boğazımdan içeriye indi. Bana edilen tek teselli "Alışacaksın." oldu. Biliyordum zaten bunu acı acı göstermişti hayat. En kötüsüne bile alışacağımı. İnsan belki de yalandan teselliler duymak istiyordu kim bilebilir ki?
Kafam da ki düşünceleri bir köşeye iterek yatağıma yaslı pozisyonumdan yastığıma kayarak ayaklarımı karnıma kadar çekip elimin tekini yastığın altına koydum. Elime değen şeyle kaşlarımı çatıp yerimden doğrularak yastığı havaya kaldırdım. Gördüğüm beyaz kağıt parçasından sonra hava da tuttuğum yastığı ileriye fırlatarak elimi beyaz kağıt parçasına uzattım iki kes katlanmış kağıdı açarak içinde yazanları merakla okudum.
Not: Öncelikle odana izinsiz girdiğim için özür dilerim.
Kaşlarımı çatarak bir satır aşağıya kaydırdım gözlerimi.
Olmuyor değil zamansız iç çekişlerim, içime işleyen sessizliğin.
Yüzüne değen rüzgarın içime işleyen donukluğu.
Boşlukta doğan umutların teker teker boşluğa düşüşü, düştüğüm yerden doğdum.
Susmalıydım belki sustum, suskunum.
Boş bir bankla konuşuyor gibiyim, bir başıma yitirdiğim.
Not: Hayat sütle tribe girip, Çaylı kola içmek kadar anlamsızdı. :)
BORA...
Yüzümde anlamsız bir gülümseme oluştu bu ne demek oluyordu en sona bıraktığı nota gülümserken oturduğum yerden kalkarak penceremin önüne geçtim. Arkadaşlarımız ve annemle gülüyordu başını yukarı çevirdiğin de göz göze geldik dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVANTA CİNAYETİ (TAMAMLANDI)
Chick-LitTüm hayatının bambaşka olduğuyla yüzleşen Meral içinde bulunduğu durumda ne yapacağını bilemez. Olan her şeyin yalan olduğunu öğrendiğin de kendisi gibi yakın arkadaşlarını da çoktan büyük bir çıkmaza sokmuştur. İçine hapsedildikleri yerde ne yaşaya...