Sinirle silahın tetiğini çektim. Dur sen dur, ilk bu zombiler sonra sen tamam mı!?
✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓
1. Oyuncu:
Heeseung'dan:
Elimde tuttuğum silahı daha sıkı kavrarken kendime gaz vermeye çalışıyordum. Bunu yapmalıydım, bu saçma "oyun ve görev" dedikleri şeylerin hepsini bitirip üyeleri bulup buradan kaçacaktım. Planım buydu, basit gibi dursa da zor gerçekleşeceği belliydi. Bu oyunun kolay olmadığını hissediyorum sadece...
Kafamdaki düşünceler ve sesler karşımdaki üç zombinin üçünün de aynı anda -yüzlerindeki maskeyi- açmalarıyla bozulmuş ve afallamama sebep olmuştu. Tamam, buradan kurtulma planlarımdan daha önemli şeyler var şu an karşımda: Karşımda ortaokul arkadaşlarım vardı. Evet, ben ortaokulumun popüler çocuğuydum ama oradakiler beni popüler olduğum için arkadaş olmak istedikleri için fazla arkadaşım yoktu ve şu an karşımda beni ben olduğum için seven, liseye geçtiğimiz için ayrı düştüğüm arkadaş grubum vardı...
Onları öldüremezdim ben, ben onlara zarar veremezdim... Beni olduğum gibi kabul eden bu çocukları öldürmek, haksızlık değil de neydi? Herkes beni popüler olduğum için çevresine katmak isterken onlar eğlenecelerine davet etmişken onları şimdi öldürmem nerenin adaletiydi? Herkesin inandığı Tanrı'nın verdiği canları almak bana mı düşmüştü şimdi? Bir şeytan ya da melek bile değilken onlardan can almak bana yakışmazdı ki... Ben onları öldüremezdim ki, koca senelerim onların yanında eğlenerek geçmişti...
Düşüncelerim, anılarım ve duygularım öyle hızlı vücuduma işgal etmişti ki üstüme doğru gelen Yungho'yu son anda fark edip kenara çekildim ve arkadaşımın yere düşmesine izin verdim istemeden. Ben onları öldüremezdim ki, böyle onlardan kaçıp kendi kendilerine zarar almalarını sağlayabilirdim, başka yolu bana yakışmazdı. Zaten onları vuracak değildim.
Haonsul:Harrrrr.
Diyerek bana yaklaşıp ısırmaya çalışmıştı ama yine bir şey yapamamıştım, ondan kaçmıştım az önce Yungho'ya yaptığım gibi.
Onlara bir şey yapamam, birbirimizin arkasında duracağımıza dair kırmızı bağ sözü verdik*¹. Sözümü bozamayız, bozamam. Bundan dolayı sadece onlardan kaçıyordum, ki birkaç dakika önce konuşan dijital ses yeniden konuşmuştu.
Dijital ses:"Onlardan kaçmayı kes, bu görevi ancak onları öldürürsen kazanabilirsin."
Demesiyle isyan ettim kendi içimde. Niye ama? Niye böyle bir görev var, niye birisini öldürmek zorundayım? Birilerini öldürmeden zeka yoluyla da test edemezler mi? Niye illaki bu güç gösterilerine başvuruluyordu? Güç denilen ifade sadece kol kaslarından mı geçiyor, akıl gücü ne oluyor o zaman?
Sinirle elimdeki silahımı -yere indirdiğim namlusunu- karşımdaki genç arkadaşıma doğrulttum. Benimle yaşıttı, aynı yaştaydık; ben yaşarken onu öldürecek olmam... Bu, hiçbir yerin adaleti değildi kesinlikle. Ne Tanrı'nın ne de benim adaletim bu yapacağım, ceza bu benim ruhum için... Bizim için bitiş demek olacaktı...
Gözümü kapattım ve az önce konuşan dijital sesten kalma sinirle kendimi göreve alıştırmaya çalıştım ve tetiğe parmağımı koyup basmak için hazırlandım. Hepsinden özür diliyorum; onlar için iyi bir arkadaş değilim, bunu her zaman hissettim. Şu an onlara ihanet edecek ve ortaokuldaki çocuk ruhumun verdiği bütün sözleri yok edecektim. Çocukluğumda ve arkadaşlarımdan özür dilerim; onlar için iyi birisi olamadım. Ben iyi birisi olamadım, ailem için bile iyi bir çocuk olamadım. Ben, birisi olmayı bile beceremeyen bir yaratığım!..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌑 Dark Moon 🌑
Fanfiction❕️DÜZENLENMEKTE❕️ 7 farklı yetenek bir araya geldi, 7 farklılık, 7 özel kader... Kaderleri, kesiştikten sonra beraber güzel anılar biriktirmeye başladı ama bu güzel anıları bozulup yeni şeyler karşılarına çıkacaktı, buna kıskançlık yol açacaktı. Bir...