17
"Nerdesin?"Jungkook her şeyin farkına vardığında geç kalmış olmasından ölesiyle korkuyordu. Hızlı oldu gitmesi klinikten. Klinikten çıktığında kendini eskisi gibi diri hissediyordu, Jimin'e kavuşmak ona iyi gelecekti. Aşık olmuştu, ilk defa. Aşk böyle miydi gerçekten? kitaplarda yazdığı gibi elleri terlememişti, kalbi ilkinde çarpmamıştı. Aşıktı çünkü sakınıyordu aşkını, aşıktı çünkü sahipleniyordu aşkını, aşıktı çünkü endişeleniyordu aşkı için. Onsuz olamıyordu işte, Jungkook 28 yıldır bu eksiklikle yaşamıştı, ve onu bulunca öyle güzel tamamlanmıştı ki, bırakamazdı aşkı şimdi.
Jungkook klinikten çıktığı gibi arabasına binmişti, sevgilisine gidiyordu işte. Bulacağını umdu eve giderken, seveceğini umdu. Arabadaki radyoda çalan şarkıyı bile sevmişti o an. Sesi sonuna kadar açıp camlarını açtı. Rüzgar saçlarını yalıyor, her bir telinin arasında geziyorken dudakları yukarı kıvrılıyordu. Geniş bir gülümsemesi vardı suratında. Beyaz dizili dişleri ilk defa böyle fazla güneş görüyordu belki. Çatık kaşları açılmış mimiklerini yıllardır sardığı zincirin kilidini açmıştı.
Bunların hepsi Jimin sayesindeydi, ona öyle aşıktı ki, kendinden, varlığından, nefesinden, istediklerinden, hayallerinden ve gücünden vazgeçerdi onun için. Hissediyordu artık aşkı, aşk onu değil, o aşkı hissediyordu.
Jimin ise dağ evine yeni gelmişti. Kafası fazlasıyla doluydu, ama şimdi rahat hissediyordu. Dağda sadece kuşların ve rüzgarın savurduğu yaprakların sesi vardı. Jungkook'un adımları onu durduruyordu ama, ona attığı adımlarla duruyordu. Jungkook'un sesi ile duruyordu, ettiği her bir kelime ile. Jimin gitmek istediğini söylese kabul ederdi zaten, endişeye gerek yoktu o zaman. Jimin alt dudağını endişeyle dişlerine alıp telefonunu eline aldı. Telefonu biraz düşündükten sonra kapatıp bir kenara bıraktı. Öyle uykusu vardı ki, kendi kendine uzanıp düşünüyorken gözleri zayıf düşüp kapanmışlardı. Uyku ise yerine girmişti.
Jungkook ise tam o sıra Jimin'in evine varmıştı. Boydan camlarından hiç ışık görünmüyorken Jungkook kaşlarını çatıp kapıya bir kaç kere vurmuştu. O bekliyorken hiç adım sesi gelmiyordu, sonra zile bastı. 2-3 dakikanın sonunda ses yokken işte bu taşıran son damla olmuştu. Jungkook kapıdan çıkıp evin diğer bahçe girişini denemişti, kilitliydi. Mutfak kapısı da kilitliydi. Ön tarafa tekrar geldiğinde garaj kapısını açık görmüş oraya girmişti. Ancak garajın eve herhangi bir bağlantısı yoktu ve Jimin'in 8 arabasından biri yoktu. O sırada koca bir küfür savurmuş dışarı çıkmıştı. Saat 20:30 olmuştu bu saatte neredeydi bu çocuk? Jungkook telefonunu titreyen elleriyle almış, Jimin'i aramıştı. Telefon meşgul çalıyorken bir kaç kere daha aramıştı, açılmayacağını bilerek. Mesaj kısmına girip hızlıca kısa mesajlar atıyorken hiç biri iletilmiyordu.
Jungkook şimdi sinir ve endişe karışık olan bu hissi damarlarında hissediyorken mesajdan çıkıp Namjoon'u aramıştı.
İlk çalışta açılan telefondan 'efendim?' sesi geliyorken Jungkook öfkeyle konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill Me With Your Love
FanfictionPark Jimin kafasına savruk hayatında hiç bir şeye inanmayan biriydi, kendine düşkün, fazlaca akıllı, ve asiydi. Jeon Jungkook ise seri katil, fazlaca kurnaz akıllı bi' adamdı. Park Jimin, yıllardır Jeon Jungkook'a hayranlık ve aşk besleyen biriydi...