18
"İçimde aşk var."Napolyon ve Josephine'nin hikayesi.
Josephine Fransada bir çiftlikte yaşayan genç bir kadımdı. Ailesine göre çok zıt olan biriydi. Sanatı severdi, baloları, kıyafetleri. Çok güzel bir kadındı, ailesi ile olan anlaşmazlıkları için bir adamla bile evlenmişti. Josephine Fransadaki bütün balolara katılırdı. Hepsinde ise en güzel kadın olurdu, herkes onun güzelliğini konuşurdu. Bir gün gittiği bir baloda imparator Napolyon ile karşılaşır. Napolyon ona ilk görüşte aşık olur. Sürekli onu düşünür, onunla dans ederdi. Ona çok aşık olmuştu, Josephine de aynı şekilde. Josephine öyle güzel giyinirdi ki Paris modacıları onun kıyafetlerinden ilham alırdı. Fransız tarihinin en ünlü ve en güzel kadınıydı. İlk görüşte olan kıvılcımları ikisini de zamanla yakmıştı. Josephine kocasından boşandığı için Napolyon ile evlenir. Napolyon yasak olmasına rağmen yoksul bir kadını İmparatoriçesi ilan etti. Napolyon imparator olduğunda Josephine kocasının önünde diz çöküp onu selamladığında Napolyon kafasındaki tacı Josephine'nin başına koyar, böylece imparatoriçe olur. Başka ülkelere savaş için gittiğinde Josephine'e mektupları yazar her birine şiirler ve aşk sözcükleri de sıkıştırırdı. Hatta bu mektuplar dünyanın en ünlü aşk mektupları arasına girdi. Josephine ise Napolyon gidince partiler düzenler mektuplara kısaca cevap yazardı bazen de yazmazdı. Napolyon onu sevmediğini bile düşünür. Napolyon ve Josephine 13 yıl evli kalır. Napolyon'un bir erkek çocuğa ihtiyacı vardı. Josephine ile çocukları olmadığı için anlaşmalı olarak ayrılırlar. Josephine çok olur buna, çünkü ona her baktığında gözlerinde baharlar gördüğü kocası ondan ayrılmak ister. Josephine ayrıldıktan sonra Paristeki malikanesine çekilmişti. Napolyon ise evlenip erkek bir çocuk yapmıştı. Josephine öldükten bir kaç yıl sonra Napolyon ölürken Josephine'nin ismini sayıklar. Üstünden yıllar geçmesine rağmen öldüğünde ceketinin cebinden Josephine'nin onların evinde yetiştirdiği mor menekşeler çıkar...Jungkook Jimin'i yatağına yatırıp yanına yattığında bir kaç saat düşünmüş onu izlemişti. Kendşni bu küçük adamdan nasıl mahrum bırakmaya çalışmıştı aklı almıyordu? Onu nasıl böyle üzmüştü aklı almıyordu. Kendinden nefret ediyordu, adada olanlardan sonra. Resmen onu bedeni için kullanmış gibi bir izlenim bırakmıştı. Jimin'in yerine kendini koyduğunda daha beter hissetmişti. Dün geceden sonra Jungkook erkenden kalkmıştı. Dünkü uykusu fazlasıyla ona iyi gelmişti. Uyanıp saatlerce Jimin'i izlemişti. Küçüğünün uykusu var diye düşünmüş uyanır uyanmaz paniklemesin diye de kalkmıştı. Yataktan kalktığında üstündeki iş kıyafetleri onu rahatsız ediyordu. Bu yüzden ilk duşa girmiş sonra Tae'nin evde kalan kıyafetlerinden giyip mutfağa ilerlemişti. Zaten çok erken uyanmış Jimin'in erken kalmayacağını bilerek balkonda oturup sigara içmişti. Dağlık alan güzel bir manzara ve sesler ile onu rahatlatıyorken saat geçmiş ve 16:00 olmuştu bile.
O sırada içeri girmiş telefonu ile iş yerinde yapılması gerekenler için Namjoon'u aramıştı. Namjoonla en fazla 2 gün duracağını söylemişti. Namjoon zaten Tae ve Jennie yardımı ile hallettiğini söylediğinde Jungkook rahatlamıştı. Şu sıralar işi çok boşlamıştı, bu sayede de düşmanlarına gün doğmuştu tabii. Jimin onun katil olduğunu biliyordu ama Jungkook masum insanları öldürmezdi. Hainleri, tacizcileri, tecavüzcüleri, katilleri, hırsızları, uyuşturucu satıcılarını, ve daha fazlasını. Jimin bunu zaten az çok tahmin ediyordu, Jungkook'un yanında olmaktan da bu yüzden rahatsızlık duymuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill Me With Your Love
FanfictionPark Jimin kafasına savruk hayatında hiç bir şeye inanmayan biriydi, kendine düşkün, fazlaca akıllı, ve asiydi. Jeon Jungkook ise seri katil, fazlaca kurnaz akıllı bi' adamdı. Park Jimin, yıllardır Jeon Jungkook'a hayranlık ve aşk besleyen biriydi...