Court - Mahkeme.

868 102 13
                                    

10
"Kritik."

yıllar önce bıraktığım gibisin, tozlu ve eskimiş haldesin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yıllar önce bıraktığım gibisin, tozlu ve eskimiş haldesin. Yaşlılık yüzünde elli tona bürünmüş sanki. Gencecik bedeninde ruhundaki yaşlı ton var. Büyük desenli perdeler var aklında, eski koltuklar ve eski tarihli gazeteler. Oysa dışın en güzel renklere ev sahipliği yapıyordu, içindeki siyah/beyazlığa tezat. Bilir misin bazen uzun yıllar daha iyi gelir. Bunu bilirsin sen, şaraplar yıllandıkça güzel olur. Peki söyle, yüzündeki gençliğin aşkından mı? içindeki bu kasvet neyin nesi? Yıllar önce umutsuzca diktiğim tohumları neden sulamadın? Sana savaş, beni anlatacak kelimeler bul demiştim, neden bulmadın benim güzel adamım? Aklındaki antika dükkanının nedeni ben miyim? öpmek istemez miydin beni? Sarılmak için ben kadar hevesli olamaz mıydın güzel adam? Söyle şimdi, hangisini istiyorsun? Yağmurları mı sana vereyim? Sen onun sesini seversin, zehirli aklına bir o iyi gelir, ama sen şemsiyeni yıllar önce açmamış mıydın yağmurlara? Peki ya güneş'i ister misin? Parıl parıl parıldayan o ışığı almak istemez misin güzel adam? sen sıcağı sevmezsin, aklın kışta kalır değil mi? Yıldızları al o zaman, sen onları çok severdin. Demez miydin, senin yıldızın şu grup diye. O çok sevdiğin yıldızlar bile az kalıyor sende. Hakkı hukuku severim ben, bu yüzden yıldızları almayacaksın bu adaletli olmaz. Denizden korkardın sen, gökyüzüne küçük gelirdi hayallerin. Sana her şeyi vereyim biricik adamım. hepsi senin olsun, bencillik derseler ben sustururum onları. Kuş konsa ağlayacak kadar dolusun benim güzel adamım, neden saklıyorsun ki? Ağlamak en insani şeydir aslında, neden hep korkuyorsun kendinden? Bana burada kalmam için bir söz ver, gitmemem için. Aklında kalan ledlerin hoş rengi olmak bile isterdim. Yeter ki yanında kalayım, barındır beni özel olmayan sözlerinde.

Mahkeme, mahkeme, mahkeme. Avukatın son yirmidört saattir aklında sadece bu kelime yer alıyordu. Aklına son zamanlarda Jungkookdan başka bir şey gelmesi de şaşırılacak bir durumdu gerçi. Jungkook... Jimin'in biricik Napolyon'u. Geçmiş gece biraz çalıştıktan sonra gitmişti, Jimin o gittikten sonra uyuyamamıştı. Belki bir, belki iki saatlik uykusuyla altı yıldır aşık olduğu adamı kurtamaya çalışacaktı.

Ne olacaktı şimdi? bütün öpüşmeler, bütün sözler, kelimeler, bunların ağırlığı bu mahkeme ile gidebilecek miydi? altı yıl onbeş dakikalık bir görüşmede yok olacak mıydı? olmayacaktı tabii ki, peki onlara ne olacaktı?

Jimin yatakta bir oraya bir buraya dönerken Jungkook'un ilk defa gördüğü 'bilmiyorum' mimikleri gözünün önüne geliyordu. Düşündü, düşündü, düşündü. Jungkook bilmiyorsa kim bilecekti.

Sonunda ayağa kalktı sarışın, gözlerinin altı morarmış, saçları dağılmış ve kireç gibi bembeyaz suratıyla baktı aynaya. Bu halde hiç bir yere gidemeyeceğini biliyordu. Elinde bi koz vardı, kızların dadısını bulmuştu ve Tae'yi kadını konuşturmak için dün geceden haberdar etmişti. Bu sabah büyük ihtimalle çıkmıştı, onu arayıp sormalıydı. İlk olarak şu yüzüne bir çeki düzen vermeliydi gerçi. Banyoya girip elini yüzünü yıkadı ilkin, dudaklarına sürdü renkli nemlendircisini, bakım kremleri yüzünde gezinirken artık aynada gerçek bir Park Jimin oluşmuştu.

Kill Me With Your Love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin