Chan gerçekten yorgun hissediyordu, sanki birileri bilerek ağır taşları ona taşıması için veriyor ve o sesini çıkaramadan taşımak zorunda kalıyordu. Yükünün azalacağını hissettiği o anlarda birileri gelip iki katı yük koyuyor ve gidiyordu.
Tamam, bitti, işte şimdi rahatım diyememek artık onu yoruyordu.
Merdiveni tırmanan adımları kardeşinin bulunduğu odaya girdiğinde Jeongin'i üstünde Seungmin'in kıyafetleri ile bacaklarını kendine çekmiş, ağlar bir vaziyette bulmuştu.
Kardeşinin ağlamasından da nefret ediyordu ama aileleri bir şekilde nefes aldıkça bu ne yazık ki devam ediyordu. Odanın kapısını aralayıp sessiz adımlarla içeri girdiği zaman Jeongin'in gözleri onu buldu, "Abi," diye telaşla konuşmuş, Chan'a bakmıştı.
Chan elini uzattı. "Telefonunu ver."
"Hı?"
"Telefonunu ver Jeongin."
Başını salladı, yatağın kenarındaki telefonu alıp abisine verdiğinde Chan eline gelen telefonu dipten kapatıp kendi cebine atmış, yatağa oturmuştu.
Chan ne diyeceğini bilemiyor, Jeongin ise onun diyeceklerini bilmediği için bir şey söyleyemiyordu. Aralarında kısa bir sessizlik geçerken Chan yutkundu ve kardeşine baktı.
"İlişkini kast etmiyorum ama Minho'yu sevdiğini paylaşamayacak kadar mı güven vermedim sana veya bilmiyorum gözünde kıskanç ya da kötü tepki verir gibi gözüktüm?"
"Hayır, hayır," dedi Jeongin telaşla, burnunu çekti. "Sadece, abi sadece korktum. Annemler bugüne kadar sana bir kere bile rahat vermedi ve ben gelip sözde kuzenime aşığım diyemedim, çekindim abi, Minho bile beni fark etmemişken çekindim. Gerçekten seninle ilgili değil bu."
Chan omuzlarını düşürerek kardeşine sarıldığında Jeongin bu sarılmaya ihtiyacı olduğunu bilmiyordu, anında kollarını Chan'a sarıp tekrardan ağlamaya başladığında Chan elini kaldırarak onun saçlarını okşamaya başladı.
"Ağlama, ağlama. Her neyse, geçti bunların hepsi. Minho da iyi tamam mı, bir şey demiyorum size sadece annem yarın tüm aileyi ayağa kaldıracak o yüzden birkaç gün görüşmeyin telefonunu da kapattım o yüzden, bende kalsın."
"Hıhı. Kızmadın mı bize?"
"Kızmadım sümüklü." deyip başını çevirerek etrafı inceledi ama peçete olmadığını görünce üstündeki tişörtle kardeşinin burnunu silmiş sonra da tişörtü çıkarıp kenara bırakmıştı. "Annemleri de takma. Gitmeyeceksin bir daha oraya."
"Gönderme beni oraya," dediğinde Chan daha sıkı sarıldı kardeşine. "Göndermeyeceğim. Eşyalarını ben alırım, okula da birkaç gün online katıl." Ekledi. "Ayrıca evlilik meselesi ne?"
Çatık kaşları ile geri çekildiğinde Jeongin yutkundu, tamam, buna Minho da Chan da fena kızacaktı biliyordu. "Şey," dediği zaman Chan "Geveleme sakın," demiş, başını sallamıştı ona karşılık.
"Jun Holdingin sahibinin oğlu ile birkaç kere bizim şirkette konuşmuştuk gerçekten sadece karşılaşmadan doğan konuşmalardan ibaretti ama çocuk benimle ciddi bir şekilde görüşmek istediğini söylemiş, annemler de zorla randevuya göndereceklerdi."
"Ve bundan benim haberim yok öyle mi?" Sinirle ellerini saçlarından geçirdi. "Tanrım! Jeongin bunu bana neden söylemedin, gerçekten dayağımı yiyeceksin bir gün bak."
"Reddedecektim ki!"
"Annemler de ne güzel yapmışsın Jeongin diyecekti, aynen. Nerede ve ne zaman buluşacaktınız o geri zekalı ile?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cheer up, seungchan ✓
Fanfictionöyle kolay aşık olmam ama senin ayrı bi' havan var. | mpreg!