2.5

8.4K 903 1K
                                    

Seungmin ve Chan televizyonda gördükleri ulusal maçı durdururlarken ikisi de bir yerden sonra ciddi ciddi maça odaklanmış, yorum yapıyorlardı. Seungmin koltuğun tepesine oturmuş, bacaklarının arasındaki Chan'ın omuzlarına tutunuyor "Pas at! Pas at!" diye bağırıyordu.

Chan heyecanla kıpırdandı. "Gol... Hadi gol olsun... Gol be!"

"Gol, yaşasın!"

"Durum ikiye bir," dedi Chan kafasını arkaya atıp eşine bakarak. "Son on beş dakika, böyle giderse biz alırız ama her an berabere de bitebilir." Kıkırdadı. "Ayrıca sen koltuğun tepesinde ne yapıyorsun şebek?"

Seungmin gülerek "Hiç, heyecanlandım," demiş, Chan onun burnunu sıkınca da başını iki yana sallamıştı. Geri maça dönerlerken Chan kucağındaki mısır kasesini uzanıp masaya bırakmış, ellerini sildikten sonra da tek elini kaldırıp omuzundan sarkan Seungmin'in elini tutmuştu.

"Chan."

"Hım?"

"Uzatmalara kalabilirler mi?"

"Hayır," dedi Chan. "Kalmazlar. Yani en azından şimdilik."

Onlar bunu tartışıp birkaç saniye içerisinde maça geri dönmüşler, bol heyecanlı geçen on beş dakikadan sonra maç uzatmalara kalmadan iki bir biterken Seungmin "İşte bu be!" diyerek koltuğun üstünde zıplamıştı. Koşarak diğer koltuğa atladığında Chan kıkırdayıp kaseyi aldı ve ayağa kalktı.

Onu mutfağa götürüp bırakmış, su içerken gözlerini içeri dikmişti. Maç sonunda çalan pop şarkıyla Seungmin de koltuğun üstünde zıplıyor, kendince dans ediyordu. Onun bir çocuk gibi eğlenmesi Chan'ı güldürürken bardağını tezgaha bırakıp ilerlemeye başladı.

"Ne bu sevinç böyle?" diyerek karşısında durmuş, Seungmin kollarını açmıştı. "Biz kazandık! Böylece yarı finale geçtik!"

Chan kıkırdadı. "Öyleyse gel, kazanmanın şerefine sana bir şeyler alayım, markete gidelim."

Aslında market bahane, amaç sadece on dakika da olsa Seungmin'i evden çıkarmaktı. Neyseki maç onun kafasını iyi dağıtmıştı. Bu teklifi duyan "Ay, olur." deyip koltuğun tepesinden indi. "Ben hemen montlarımızı alıp geliyorum."

O koşarak merdivenleri çıkmaya başladığında "Yavaş çık!" dedi Chan uyararak. "Zaten halsizdin, düşeceksin şimdi!"

"Tamammm!"

Seungmin gözden kaybolunca Chan da televizyonu kapatıp alt katın ışıklarını kısmış, Seungmin elinde montlarla gelince de teşekkür edip üzerine geçirmişti. Cüzdanını da alıp cebine attıktan sonra evden çıkmışlar, gece yarısı açık bir market bulma amacı ile yürümeye başlamışlardı.

"Dondurma alalım mı?" diyen Seungmin anında kocasından yediği yan bakış ile dudaklarını birbirine batırıp güldü. "Şakaydı, gül diye."

"Mart ayındayız, üstelik hastasın ve dondurma mı diyorsun? Unut onu sen." dedi Chan, gördüğü marketin içine soktu ikisini. "Dondurma ve soğuk bir şeyler hariç istediğin her şeyi alabilirsin."

Seungmin dudaklarını büzdü. "Geriye hiçbir şey kalmadı zaten Bang Chan."

Chan ona güldü. "Emin ol daha bir sürü şey var."

Rafların arasında gezinirlerken Seungmin kabul ederek uzun zamandır üşendiği için markete gelmeyip almadığı tüm abur cuburları Chan'a vermiş, ellerinde iki torba ile marketten çıkarlarken Chan elinden zorla diğer torbayı alan eşine bakmıştı.

"Yarın şirkete gelmek ister misin benimle?" diye sordu, onun sıkılmasını istemiyordu, şirkette en azından oyalanacak bir şeyler bulabilirlerdi. Seungmin'i de anlıyordu çünkü önceden nefes almaya bile zor vakit bulan biriydi ve bir anda tamamen boş kalmak haklı olarak onu zorluyordu.

cheer up, seungchan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin