• 37 • "Temps."

122 23 142
                                    


• Weyes Blood ~ A Lot's Gonna Change •

"Zaman neyden yapılmıştır? Etrafına yığıldığını hissedebiliyordu, büyük ağır tuğlaların yan yana dizildiğini görebiliyordu..."

Uzun zaman sonra ilk defa medikal zırvalar içermeyen bir kitabı elime almıştım. Ve beni çok farklı yerlerden hem kanatmış hem sarmalamıştı. Kırmızının Otobiyografisi'ydi kitabın adı. Ötekiliğin hikayesi, ölümüne kızıl olmanın sırtına yüklediği o koca benliğin öyküsüydü. Kendimi uzun zamandır Geryon gibi hissediyordum. Herkülsüz beşinci yılım dolmuştu ve ben bir doktor olmak üzereydim. Otuz'a bir kalaydım ve hâlâ ailemle yaşıyordum. Kendi kalbini iyileştiremeyen bir kardiyoloji hekimiydim. Kendi söküğünü dikemeyen bir terzi. Sarkastik bir ironi kurbanı. Kocaman bir çocuk adam.

İçeriden buruk olsam da dışım oldukça iyiydi. Sanki Paris'e hiç ayak basmamışım gibi gülebiliyor, hiç hanımeli koklamamışım gibi şakalaşabiliyordum. Yaptığım şeylerden keyif almaya başlamıştım. Başarılıydım. Yaralı benliğim, mecburiyetimin orta yerinden yeni bir ben doğurmuştu. Adaptasyonum tamamlanmış, başından beri olmam gereken adama evrilmiştim. Yine de zaman neyden yapılmıştır bilemiyordum. Tıkanmış bir atar damar nasıl açılır biliyor ama önüme tuğla gibi dizilen dakikalara nasıl alışınır bilemiyordum. Sanırım babam yine haklıydı, hiçbir zaman her şeyi bilemeyecektim. Ama onun nasıl olduğunu bilmek isterdim. Bir zamanlar aşkından öldüğüm adamın ne yaptığını, nasıl gülümsediğini ve hangi dilde konuştuğunu bilmek isterdim. Aklına geliyor muydum? Beni düşününce, göğsünü dağlayan bir pişmanlıkla sarsılıyor muydu? Fotoğraflarımıza korkmadan bakabiliyor muydu? Çünkü ben bakamıyordum. Eğer ona dair somut bir şey görürsem, onu ne kadar çok sevdiğimi hatırlarım diye ödüm kopuyordu. O sevginin ağırlığı altında bir kez ezilmiş olmak yeterince kötüydü. İkinci bir depremi kaburgalarım kaldıramazdı. Bu yüzden ben de yoluma bakmıştım. Onlarca yeni kadın tanıdım ve yarısıyla da yattım. İlgimi çekseler bile erkeklere yaklaşmamakta özen gösterdim çünkü o olmadıklarını fark edip yıkılacağımı biliyordum. Ne şanslıydım ki kadınlardan hâlâ hoşlanıyordum. Oysa, Youngjae'yle beraberken sanki bütün cinsiyetler yer yüzünden silinmişti. Benim arzularımın hepsi ona rezerveydi. Ne kadın ne erkek, sadece Jean...

Kapım tıklatılınca kitabı masama koydum.

"Girebilirsin."

Babam elinde bir tomar zarfla içeri girdi. Zarf demetinden bir tanesini ayırıp bana uzattı.

"Hastanedeki ofisime göndermişler ama senin adın yazıyor."

Zarfı almak için masamdan kalktım. "Neden sana göndermişler ki?" diye mırıldanıp teşekkür ettim.

Zarfı elime tutuştururken bana şüpheli bir bakış attı.
"Fransa'dan gelmiş." dedi.

•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•

• Youngjae

Juin önümüzde duran karton kutuyu bana doğru iteledi.

"Hadi artık Youngjae! Açmayacak mısın, içinde ne olduğunu merak etmiyor musun?"

Derin bir nefes aldım. "İnan bana en az senin kadar meraktan ölüyorum."

Juin heyecanla "Hadi o zaman, aç ve ikimizin acısına da bir son ver!" diye şakıdı.

"O kadar kolay değil." diye mırıldandım.

Kimden geldiğini bilmediğim kutuya bakarken kalbim sıkışıyordu. Kargocu yalnızca adımı söylemiş ve elime kutuyu tutuşturup toz olmuştu. İçimde çözümleyemediğim bir huzursuzluk vardı.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin