•Paul Anka~Put your head on my shoulder•
Merdivenleri çıkarken, gülmemek elde değildi. Ona engel olacak iradeye sahip değildim. Kapısının önünde durduğumuzda bana bir bakış attı. Gülümsedim. O da bana gülümsedikten sonra anahtarını soktu ve kapıyı açtı. Kenardaki saksılar kıkırdamama sebep oldu. Acaba içerisi nasıldı? Kapıdan içeri bir adım attı ve kolunu uzatarak şakıdı.
" Evime hoşgeldiniz Monsieur Beau Jaebum. "
Bir kahkaha patlattım. " Merci. "
Sırıttı. Ben de içeri girdim. Her yer çok karanlık olduğundan, hiçbir şey görülmüyordu. Tam o sırada Youngjae uzanıp ışıkları yaktı. Görsel bir şölenle karşılaşmayı ummayan vücudum hafifçe kasıldı. Henüz koridorda olmamıza rağmen etraf bitki doluydu. Koridorun iki köşesinde, iki büyük ağaç neredeyse tavana kadar uzanıyordu. Birinin yalnızca kahverengi ama bir o kadar da güzel dalları, diğerinin ise göz alıcı yeşil yaprakları vardı. Gözlerimi onlardan ayırıp şaşkınca Youngjae'e baktım.
Yüz ifademi mükemmel bir şekilde analiz etmiş olmalıydı.
" Bu daha hiç bir şey. " diyerek sırıttı.
Güldüm. " Eminim öyledir. " dedim.
Islak montunu çıkarırken onu izledim. " Ayakkabılarından kurtulmalısın. Evde öyle dolanılmasından hoşlanmıyorum." dedi.
Gülümsedim ve ayakkabılarımı çıkardım, bundan ben de hoşlanmazdım. Ve şu anda daha da beter bir durum söz konusuydu. Öyle ıslaktık ki su üzerimizden maalesef ki güzelim kilime damlıyordu. Ben alnıma yapışan saçlarımı geriye iterken, o da ayakkabılarını çıkardı.
" Ceketini çıkarsan daha iyi olacak. " dedi.
" Oh, doğru tabii. "
Hemen ceketimi çıkardım. Elimden alıp tekli askılıklardan birine astı. Saçlarını geriye ittikten sonra tekrar gülümsedi.
" Tekrar hoşgeldin. " deyip içerisini işaret etti.
Gülümsedim fakat hafif bir gerginlik damarlarımda cirit atıyordu. Alt tarafı evini görecektim, neden çekiniyordum ki?
" Hadi ama seni yemem. " dediğinde bir kahkaha patlatıp gerginliğimi ardımda bıraktım. Birlikte salona girdik. Youngjae ışıkları açtı. Nutkum tutulmuştu. Her şey çok güzeldi ve kesinlikle orman gibiydi. Her tarafta uzun ağaçlar, tavandan sarkan yeşil sarmaşıklar, vazolarda rengarenk güzel çiçekler ve saksılarda meyveden, minik fidelere kadar her şey... Ve büyük camın kenarında sanki özel bir yer ayrılmış gibi minik bir limon ağacı. Güzel dekore edilmiş vintage, modern ahşap eşyalar, sade şık bir avize ve duvarlarda tablolar muazzam bir görüntü oluşturuyordu. Büyük masanın hemen kenarında büyükçe bir kavanoz, onun içinde de binbir çeşit resim fırçaları vardı. Biri karşı duvarda diğeri ise burada olmasına çok şaşırdığım bir yatağın arkasında, neredeyse tüm duvarı kaplayacak kadar büyük ve uzun camlar uzanıyordu. Yatağı ise kocamandı. Üzerinde çeşitli yastıklarla, altında yatağı yerden biraz yüksek tutan tahta levha penalın üzerinde yine bir kaç küçük saksı bitkisi ve defterler kitaplar yer alıyordu. Mutfağı benimki gibiydi. Salonla mutfağı ayıran büyük bir tezgah dışında, başka bir şey yoktu ve tezgahın önüne iki uzun bar taburesi konmuştu. Mutfağı da aynı hoş zevkle donatılmıştı. Halısından, küçük koltuğuna kadar her şey oydu. Her taraf, odanın her zerresi ona ait olduğunu resmen haykırıyordu. Çünkü güzeldi, farklıydı ve içinize ferahlık getiriyordu. Parlak ruhunu evine bile yansıtmayı nasıl başarmıştı?
" Ee, ne düşünüyorsun? " dedi.
Gözlerimi güzel salondan çekip, daha güzel olan ona çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Art Cherry' • 2jae *
ФанфикшнResmet bizi sevgilim, güneşin doğduğu yere. Kiraz çiçekleri açıversin, aklının en ücra köşelerinde. Bir gece ağarırken, alacakaranlık değerken kirpiklerine. Yağmurun nemli kokusunda buluş benimle. Ve sev sevgilim. En mümkün şey sevmekmiş gibi. [ ars...
